Arşiv

  • Mayıs 2024 (5)
  • Nisan 2024 (15)
  • Mart 2024 (19)
  • Şubat 2024 (19)
  • Ocak 2024 (18)
  • Aralık 2023 (17)
  • Kasım 2023 (14)
  • Ekim 2023 (15)
  • Eylül 2023 (12)
  • Ağustos 2023 (21)
  • Temmuz 2023 (18)
  • Haziran 2023 (13)

    Kalitesiz mali disipline tepki vermek

    Fatih Özatay, Dr.09 Ağustos 2010 - Okunma Sayısı: 819

    Dün bu köşede, sonraki yazılarda biraz daha ayrıntıya inmek için üç saptama yapmıştım: Birincisi, para politikasının etki alanı dışında kalan ve enflasyonun izleyeceği yolu etkileyen faktörlerin hayatın bir gerçeği olduklarıydı. İkincisi, para politikasının etki alanı dışında bulunan bu faktörlerin azımsanmayacak bir kısmı ekonomi politikasının etki alanı içindeydi. Üçüncüsü ki ikinci saptamanın doğal uzantısıydı, enflasyon hedefiyle uyumlu olmayan maliye politikası uygulamalarına para politikasının tepki vermesi gerekiyordu.  
    İlk saptamadan yola çıkarak uygulamaya yönelik bir soru ortaya atılabilir: Hayatın bu gerçeğini dikkate alarak enflasyon hedeflemesi rejiminde değişikliğe gidelim mi? Yanıtının peşine sonra düşeceğim.


    Bugün, hükümetlerle Merkez Bankası arasındaki ilişkileri ilgilendirdiği için çok daha 'hassas' olan diğer ikisine dönmek istiyorum.


    Mali disiplinin ne kadar önemli olduğunu Türkiye geçmişin acı deneyimlerinden artık gayet iyi biliyor. Ya da ben iyi bildiğimizi umuyorum. Her neyse.
    Artık hepimizin ayrımında olması gereken bir gerçek daha var: Mali disiplinin sağlanma biçimi de çok önemli. Bu konu, yavaş da olsa ekonomi gündemine giriyor. Ama yeterli değil.


    Özellikle Merkez Bankası'na önemli görev düşüyor bu konuda. Çünkü en çok onun işini zorlaştırıyor 'kalitesiz' mali disiplin. Dünkü yazımda da vardı. Bu yıl çıkan ilk enflasyon raporunun altıncı sayfasında bakın ne diyor Merkez Bankası:
    "Ocak ayı içinde bütçe gelirlerini artırmak amacıyla akaryakıt ürünleri, alkollü içecekler ve tütün ürünlerine getirilen vergi düzenlemelerinin 2010 yılı tüketici enflasyonuna, yaklaşık 1.5 puanlık katkı yapacağı tahmin edilmektedir. 2009 Ekim Enflasyon Raporu'nda 2010 yılına ilişkin tahminler yapılırken söz konusu kalemlerin enflasyon hedefi doğrultusunda artırılacağı varsayılmış ve bu bağlamda 2010 yılı için 0.5 puanlık bir katkı öngörülmüştü."


    Mali disiplini sağlamanın çeşitli yolları var. Kısabileceğiniz harcamaları kısarsınız. Vergi aldığınız kişi sayısını artırabilirsiniz. Vergi oranlarını artırabilirsiniz. Ya da, artık 'kibarca' vergi ayarlamaları olarak adlandırdığımız, ama eskiden açıkça zam dediğimiz, ne dersek diyelim, sonucun kamunun mal ve hizmet fiyatlarını artırmak yönünde tecelli ettiği eylemleri yaparsınız.


    Enflasyonla mücadele açısından en sevimsiz olanı, işte bu sonuncusu. Başka yollarla bütçenizi kontrol altına alamayınca geriye en kolay yol olarak 'zam' yapmak kalıyor. Sonuçta bir kararname çıkarmaya bakıyor iş. Anında maliyetlere yansıyor bu tür 'vergi ayarlamaları'. Hadi, tütün ve alkollü içecek zamlarının dinamik etkileri yok. Ama elektrikteki ya da akaryakıttaki vergi ayarlamaları öyle değil ki. Her türlü malın fiyatını etkiliyorlar.


    Yunanistan'ın durumunda olursunuz, ya da 2001 krizi sonrasının Türkiye'sindesinizdir, tamam. Yapacak bir şey yoktur. Ne yapıp edip bütçedeki kötü gidişatı durdurmanız gerekmektedir. Fiyatları artırıcı olsa da bu yolla mali disipline katkı verilmesine para otoritesinin diyeceği bir şey olamaz. Sonuçta, ekonomi uçurumun eşiğindedir; onu her yolla oradan çekip çıkarmak mubahtır. Ama Türkiye'nin geldiği noktada, bu tür vergi ayarlamaları para politikası açısından kabul edilemez olmalı. Maliye politikası alarm vermiyor: Kamu borcu ve risk primi düşük. Buna karşın, enflasyonla mücadelede sorun var:


    Her türlü olumlu faktöre rağmen 2009'da enflasyonun yüzde 6.1 olarak gerçekleştiği, 2004'ten bu yana enflasyonun yüzde 5-11 arasında dalgalandığı, Merkez Bankası'nın kamuoyuna açıkladığı enflasyon tahminlerinin sık sık değiştirildiği, gerçekleşmelerin hedeften önemli ölçüde saptığı bir ekonomide, maliye politikasının böyle bir 'lüksü' olmamalı.


    Enflasyon raporlarında enflasyonun neden hedeften saptığı açıklanırken vergi ayarlamalarına işaret edilmesinin, eğer buna tepki verilmiyorsa, artık çok da anlamı yok. Tepki verilmedikçe de enflasyon hedeflemesi rejimi üzerinde şüpheler yoğunlaşıyor. Oysa bu çerçevede bakınca enflasyon hedeflemesi rejiminde bir sorun yok. Sorun tepkisizlikte. Enflasyon hedeflemesi rejimi hakkında 'acaba' dedirtecek sorun sayısı az değil ki, bir de bunu başımıza dert alalım. Yazının başlangıcında değindiğim ilk saptamayı, bu çerçevede, ileride inceleyeceğim.

     

    Bu köşe yazısı 09.08.2010 tarihinde Radikal Gazetesi'nde yayınlanmıştır.

    Etiketler:
    Yazdır