Arşiv

  • Mayıs 2024 (3)
  • Nisan 2024 (15)
  • Mart 2024 (19)
  • Şubat 2024 (19)
  • Ocak 2024 (18)
  • Aralık 2023 (17)
  • Kasım 2023 (14)
  • Ekim 2023 (15)
  • Eylül 2023 (12)
  • Ağustos 2023 (21)
  • Temmuz 2023 (18)
  • Haziran 2023 (13)

    İran'daki TOEFL sınavları da yaptırımlara takıldı

    Güven Sak, Dr.28 Ağustos 2010 - Okunma Sayısı: 1085

    Aslında İranlılar yaptırıma yabancı değil. Alışkın. İran'la iş yapanlar için de aynı durum geçerli. Bu, uluslararası toplumun, İran için aldığı dördüncü yaptırım kararı. En azından alışkın olmalılar ama bu kez getirilen yaptırım kararı eskisine göre daha kafa karıştırıcı. Amaca uygun yani. Amaç; dünyanın her tarafından, iş insanlarının İran ile iş yapmalarını engellemekse, bu kez alınan karar yeterince kafa karıştırıcı. Ben olsam oraya yatırım filan yapmazdım. Ne diyordu yasanın çıktığı günlerde bir Amerikalı senatör: "Ya İran'la işbirliği yaparlar ya da bizimle." Hayatta her şeyin bir maliyeti, fiyatı vardır. Ama buyurun, yaptırıma takıla takıla önce TOEFL sınavları takıldı. Bakın nasıl takıldı? Bugünün konusu budur efendim: TOEFL, yaptırım kararına nasıl takıldı? Mesele nasıl çözüldü? Merak edenleri aşağıya bekleriz.

    BM Güvenlik Konseyi'nin kararlarını Amerika Birleşik Devletleri (ABD) Kongresi ile Avrupa Birliği'nin yaptırım kararları takip etti. Yaptırımların belirginleşmesiyle birlikte ilk etki hemen ortaya çıktı: ABD ve İngiltere'de eğitimlerini tamamlamak isteyen yabancı öğrencilerin İngilizce seviyesini tespit etmek için düzenlenen TOEFL sınavları, birkaç haftalığına da olsa, İran'da başvuru kabul edemedi. Herkes sinirlendi elbette. Öyle ya, yaptırımlar İranlı gençlerin eğitimini engellemek için değildi. Amacı başkaydı ama bakın orayı da vurdu. Yaptırımların istenmeyen sonuçları olabildiğini böylece öğrenmiş olduk örnek üzerinden.

    Niye TOEFL sınavları aksadı? Gayet basit bir nedenle: TOEFL sınav ücretleri bir süre için tahsil edilip, Amerika'ya gönderilemediği için elbette. Niye gönderilemedi? Para transferini yapacak olan uluslararası bankalar, İran'da birlikte çalışacakları bankaları 'değdi-değmedi' ayrımına daha tam olarak tabi tutamadıkları için oldu aksaklık. Ortada bir sürü liste var: İran'dan parayı göhnderen banka, nükleer enerji kullanımını geliştirmek ve/veya petrolü rafine etmek için yürütülen faaliyetlerle ilgili şirketlerle çalışan bir banka olmayacak. İran Devrim Muhafızları Ordusu (Sepah Pasdaran) ile alakalı şirketlerle çalışan bir banka da olmayacak. Ayrıca Sepah'ın doğrudan kontrolündeki bir banka da olmayacak. Kimin eli kimin cebinde belirlemek bir dert yani. Öyle eskisi gibi "Bilmiyordum, pardon" demek de mümkün değil. "Bilmeniz lazım kardeşim" kuralı var artık. Hal böyle olunca, yaptırımlarla hiç de alakalı olmayan bir alanda çalışan bir yabancı şirket de olsanız, bir yerinden etkileniyorsunuz.

    TOEFL örneğinin benim aklıma taktığı birkaç noktanın altını çizeyim müsaadenizle. Birincisi, İranlı gençler uygar dünyada eğitim görmek istiyor. Yoksa neden TOEFL sınavlarına para ödüyor olsunlar ki? Neden kısa vadeli aksamadan bu kadar yakınsınlar ki? Bu aslında İran konusunda akılda tutulması gereken ilk nokta olmalı herhalde. Gençlerin hayallerinin tam ortasında uygarlığın merkezini ziyaret edip, öğrenmek bulunuyor. Bu iyi. Özellikle devrimin otuz birinci yılında İran'da iyi ile kötünün ayrımının hâlâ yapılabiliyor olması elbette iyidir. Bu ilk noktadır.

    Gelelim ikinci noktaya, yaptırım kararında bana en ilginç gelen bölüm, 'Devrim Muhafızları'nın yani Sepah'ın sahip olduğu işletmelerle iş yapmanın yasaklandığı bölüm oldu. Bakın bu bize yabancı bir kavram. Bizim memlekette ordu her işe karışır ama günlük iktisadi faaliyete karışmazdı. O alan siyasete ilk bırakılan alan olmuştur tarihimizde. Unutmayayım da bir gün size Türkiye'nin dönüşümüne nasıl baktığımı anlatayım. Bir süre önce 'ordu dövme modası' (army-bashing) memlekette daha yeni yeni yaygınlaşırken "Canım OYAK vasıtasıyla da Türk ekonomisini kontrol ediyorlar!" demek modaydı. Onu diyenlerin hem Türkiye ekonomisini hem de sayı saymayı bilmediklerine en güzel örnek Sepah Holding'in işleyiş biçimi olabilir herhalde. Sepah Pasdaran, 1979 devrimi sonrasında kurulan bir nevi parti-cephe örgütü. Ordunun büyüklüğü 125 bin kişi. Rejimi kollama ve koruma ile görevliler. İran'daki askeri rejimin temel dayanağını bunlar oluşturuyor. Ama ilginç bir özellikleri var: Sepah aynı zamanda yaklaşık yüz adet şirketi vasıtasıyla İran ekonomisinin de en azından üçte birini kontrol ediyor. Telefon işletmeciliğinden inşaat şirketine, lojistikten otomotive, yaklaşık yüz kadar şirket. Memlekette başka şirket de olmadığı için ağırlıklı bir konumdalar. Bu, akılda tutulması gereken ikinci nokta.

    Meseleyi kafasında canlandıramayanlara ben yardımcı olayım isterseniz. Bir süre önce Pakistan'daydım. Yeni yapılmakta olan bir yolu gösterecekler. Neden olduğunu bile hatırlamıyorum. Ben "Bu ülkede, acaba ne iş yapılır da özel sektör gelişir?" diye öyle etrafa bakınıyorum. Gide gide bir ordu karargâhına vardık. O aşamada daha yeni yolun inşaatı ile orduyu bir araya getirebilmiş değilim demek ki. Masanın etrafında üniformalılar var. Bize ev sahipliği yapıyorlar. Hani bizim ordu evleri filan gibi diye bakıyorum etrafa. Neden sonra onların yolu yapan şirketin yöneticileri, mühendisleri olduklarını anladım. Sonra o parmak çocuk sorusunu sordum: "Yani, şimdi siz hem orduda general hem de bu inşaat şirketinin yöneticisi mi oluyorsunuz?" General, "Evet" dedi, "Şu arkadaşlarım da hem istihkâm subayı hem de şirketin mühendisleri oluyorlar. İşlerde de askerleri kullanıyoruz." Vallahi, normal normal böyle dedi. "Peki, nasıl iş buluyorsunuz" diye sordum. "Hükümet ihale açıyor biz de diğer şirketlerle birlikte o ihaleye katılıyoruz" dedi. "Ve ayrıca çok da başarılı bir biçimde ihaleleri alabiliyoruz" dedi.

    İşte İran'daki Pasdaran ordusunun, yani Sepah'ın iktisadi faaliyetlerine de böyle bakmak gerekiyor. Hem rejimin hem ideolojinin savunucusu olmaları karşılığında bazı ihaleleri onlar alıyor. Galiba biraz çok alıyorlar. Turkcell neden mobil telefon işinin dışında kaldı? O işi de Sepah Holding'in bir parçası mı almıştı? TAV neden Tahran Havaalanı'nı alamadı? Onu da mı, Sepah'ın bir parçası almıştı ne? Galiba. Bu durumdaki bir ülkede özel sektör gelişir mi? Gelişmez. Ülkenin rekabet gücü artmaz. Yolsuzluk çok olur. Olsa olsa böyle İran gibi olursunuz işte. İçten içe gidersiniz.

    Üçüncü noktayı da şöyle bağlayayım isterseniz: Türkiye için komşularla sıfır problem politikasının temeli bence işte tam da buradadır. Türkiye'nin bu tarafındaki komşuları piyasa ekonomisine sahip değildir. Oralarda iş yapmanın önkoşulu komşu hükümetlerle iyi geçinmektir. Komşularla sıfır problemin hiçbir ideolojik yanı yoktur bu çerçevede. İyi geçinmezseniz, iş insanlarınızı ülkelerine sokmazlar. Dünyanın en iyi malını, en ucuza üretseniz bile sokmazlar. Kendi halkına "Nasıl yaşamak istersin" diye soramayan adam "Hangi malı tüketmek istersin" diye sorar mı? Sormaz. Ancak siyaseten iyi geçiniyorsan, malını içeriye sokmanın bir yolunu bulursun. Son dönemde İran galiba tam da bu nedenle bize karşı bir iyi, bir iyiydi. Ben öyle "Eniştem beni niye öptü?" diye bakınıyordum. Karşı-yaptırım cephesini güçlendirmek içinmiş. Bakalım şimdi ne olacak? OYAK vasıtasıyla ordu ekonomiyi yönetmiş. Hadi canım sen de. Atatürk'ün "Tercüme ile ilim olmaz" dediği işte böyle bir şeydi galiba.

    TOEFL diye başladım ama bakın nereye geldim. Pardon.

     

    Bu köşe yazısı 28.08.2010 tarihinde Referans Gazetesi'nde yayınlanmıştır.

    Etiketler:
    Yazdır