Arşiv

  • Mayıs 2024 (3)
  • Nisan 2024 (15)
  • Mart 2024 (19)
  • Şubat 2024 (19)
  • Ocak 2024 (18)
  • Aralık 2023 (17)
  • Kasım 2023 (14)
  • Ekim 2023 (15)
  • Eylül 2023 (12)
  • Ağustos 2023 (21)
  • Temmuz 2023 (18)
  • Haziran 2023 (13)

    Çin'in iki numarası Bahamalar'da ne arıyor?

    Güven Sak, Dr.04 Eylül 2010 - Okunma Sayısı: 1274

    Wu Bangguo, Çin Parlamentosu'nun başkanı. Politbüro İcra Komitesi'ndeki görevine bakarsanız ülkenin iki numarası konumunda yer alıyor. Bangguo daha geçenlerde, eylül ayının başında, Bahama Adaları'nı ziyaret ediyordu. Neden mi? Başkent Nassau'daki yolları bu ara Çinliler yapıyor. Ayrıca yine başkentte büyük bir stadyum inşa ediliyor. Bundan birkaç yıl önce Çinliler, Bahamalar'da kocaman bir tatil köyü de inşa etmişlerdi. Şimdi bundan ne çıkarmak lazım? Benim çıkardığım birkaç sonucu dinlemek ister misiniz? İsterseniz, aşağıya buyurun bakalım. Dünyanın adını bilmediğiniz ülkelerinde dolaştığınızda, etrafta inşaat adına bir faaliyet gördüğünüzde, onu mutlaka bir grup Çinli yapmış oluyor. En azından bu vaziyet benim bile dikkatimi çekmeye başladı böyle ülkelerde dolaşırken. Otelde, istasyonda, havaalanında, "Aaa, sizden önce gelen Çinli Bey de öyle dedi!" filan diye anlatıyorlar, görmüyorsunuz ama oradalar işte. Hissetmemek mümkün değil. Halbuki Çin'in politika reformlarının mimarı, bir nevi Çin'in Turgut Özal'ı sayılabilecek olan Deng Xiaoping'in o eski tavsiyesi böyle değildi. Deng, "Işığını sakla, zamanını kolla" (Hide your brightness, bide your time) derdi. Bir nevi, "Erken öten horozu keserler" ya da hep öğütlendiğimiz gibi, "Önden gitme başına, arkada kalma popona vururlar, ortadan git" sendromu. Bakın Deng'in aklı bizde de varmış. Şimdilerde Çin'in parlaklığını gizlemek giderek güçleşiyor. Bunu, aslında tavırlarda da görmek mümkün. En son Çin Kalkınma Bankası Başkanı Chen Yuan, herhalde artık şu "Kardeşim, siz ne biçim komünist ülkesiniz, her yeriniz kapitalist oldu" lafından sıkılmış olmalı ki "Çin Komünist Partisi biziz, komünizmin ne olduğuna biz karar veririz" dedi. İsyanı, "Ne o öyle, Batı'dan bir yerlerden 'halis komünizmdir' diye icazet almamız mı lazım?" tadındaydı. Bakın, o isyan da artık Çin'de bir şeylerin değişmekte olduğunu gösteriyordu. O eski, "Gölgede kalalım, ışığımız fark edilmesin, aman bir maraza çıkmasın" havası artık değişiyor mu ne?

    Unutmayayım da size bir ara Wu Bangguo'dan da bahsedeyim. Deng sonrası Çin, efsanevi liderler çağını kapadı. Bir kolektif liderlik düşüncesi aldı onun yerini. Bu arada Politbüro'da, yine Deng sonrasında ağırlık kazanan mühendis ve devlet planlama teşkilatı egemenliği de göreli olarak zayıflamaya başladı. Şimdi Politbüro'da tarihçiden iktisatçıya ve de uluslararası ilişkiler mezununa daha bir çeşitlilik var. Bu arada Çin Komünist Partisi'nin 371 kişilik merkez komitesi içinde iş insanlarının sayısı yirmiye yaklaşmaya başladı. Gerçi şimdilik onlar kamu şirketlerinin üst düzey yöneticileri ama özel girişimciler, 2002'den beri partiye üye yapılmaya başlandı. Komünist Partisi ve de özel girişimciler. Haydi, Çin'de bir özel girişimci partiye üye olmak isteyebilir. Ne yapsın? İlişkiler önemlidir. Peki, parti onu neden alır? İşte benim orada bir fikrim var ama artık daha fazla uzatmayayım. İş şimdilik Chen'in dediği gibi kalsın. Komünizmin ne olduğuna herhalde ben değil de Çin Komünist Partisi'nin karar vermesi daha uygun. Değil mi efendim?

    Çin'in öyle gölgelerin içinde kendisini saklaması giderek güçleşiyor, çünkü bakın son dönemde Çin, Japonya'yı geçti ve dünyanın ikinci büyük ekonomisi haline geliverdi. Ekonominiz dünyanın ikinci büyüğü olduğunda, "Yok canım, bizim buralarda dikkati çekecek bir gelişme olmuyor. Öyle kafanıza takmayın" demek giderek zorlaşıyor. Ekonominiz büyüdükçe, yer küre üzerinde daha fazla gezmeye de başlamanız gerekiyor. Bu, herhalde "Çinliler, Bahamalar'da ne arıyor?" diye merak ederken akla takılması gereken ilk nokta.

    Gerçi Çin'in dünyanın ikinci büyük ekonomisine sahip olması, 'İnsani Gelişmişlik Endeksi'nde (Human Development Index) Çin'in 92. sırada olduğu gerçeğini değiştirmiyor. Niceliksel değişim, o niteliksel sıçramayı otomatik olarak getirmiyor. Ülkenin bir bütün olarak zenginleşmesi, o ülke insanlarının müreffeh bir yaşam sürmeye başlamalarını garanti etmiyor. Ülkeyi, Çin Komünist Partisi yönetiyor bile olsa. Halbuki Stalin 'Felsefenin Temel İlkeleri'nde böyle demiyordu. Kimseye de güven olmuyor, kardeşim.

    Burada Türkiye'yi merak edenler için de not edelim: Türkiye bugün dünyanın 17. büyük ülkesi durumunda, Avrupa'da da ilk altı içine giriyoruz. Ama gelin görün ki 'İnsani Gelişmişlik Endeksi'nde yerimiz 79, yazıyla ifade edersek, yetmiş dokuz efendim. Avrupa'da ise 41. sıradayız. Yahu ne çok ülke varmış bu Avrupa'da, indeks sıralamasında say say bitmiyor! Geçenlerde Türkiye Odalar ve Borsalar Birliği'nin kendi geleceği ve öncelikleri için yaptığı Arama Konferansı'nda konunun dönüp dolaşıp bu 'İnsani Gelişmişlik Endeksi' meselesine de gelmesi ilginçti. Unutmayayım da bir gün size o gün oradaki tartışmayı neden ilginç bulduğumu anlatayım.

    Neyse ben artık konuya döneyim. Tabii, eğer size etrafta bir konu var gibi geliyorsa. Şimdi 'İnsani Gelişmişlik Endeksi'nde yeri bu kadar gerilerde olan bir ülke neden kendi milleti için bir şeyler yapmak varken, gidip böyle dünyanın unutulmuş yerlerinde projeler yapmaya çalışır. Büyüyen bir ekonomi aynı zamanda hammadde ihtiyacı ve de enerji ihtiyacı giderek kocamanlaşan bir ülke demek sonunda. Böyle bakınca, büyüyen bir ekonomiye sahip olan ülkenin uluslararası toplumla daha sıkı ilişkiler geliştirmesi kaçınılmaz. Özellikle bu karşılıklı bağımlılıklar çağında kaçınılmaz. Bu, yalnızca Çin'in son zamanlarda sıkça suçlandığı gibi neo-kolonyalizmi çağrıştıran bir durum değil. Nasıldı eskiden? Kalkınan ülkenin hammadde ihtiyacı vardı. Hammaddenin dünyanın neresinde olduğunu bulurdunuz. Aaa, birden bir keşif yapmış olurdunuz. Hatırlayın o keşifler çağını. Sonra, önce o hammadde yakınlarında bir yere gemiyle giderdiniz. Oraya bir köprübaşı kurardınız. Limandan hammaddenin olduğu yere bir de demir yolu inşa ederdiniz. Olurdu size gelişme. Bu arada siz de yerli halkı çalıştırarak hammaddeyi çıkarırdınız. Olduğunuz yerle de pek fazla ilgilenmezdiniz. Doğrusu ya Çinliler tam da bunu yapmıyor. Söyler misiniz? Bahamalar'ın nesi var? Bana kalırsa Birleşmiş Milletler'de bir oyu var. Aynı Japonya gibi onun da bir oy hakkı var. Hammaddeyi güvence altına almanın yolu, artık bir uluslararası yönetişim sisteminin organizasyonu ve etkinleştirilmesi ile yakından alakalı. Böyle bakarsanız, Çinlilerin toparlayıcı gücü küresel ölçekte artıyor denebilir. Bu da olsun ikinci nokta.

    Üçüncü nokta ise herhalde şu olabilir: Peki, Çin bunları nasıl yapıyor? Mesela Bahamalar'da bundan birkaç yıl önce yapılan tatil köyünü bir Çin devlet şirketi inşa etmişti. Çin'in gücünün arkasında hiç de öyle özel sektör filan bulunmuyor. 2009 yılında Çin'deki 500 büyük özel şirketin toplam kârı yaklaşık 32 milyar dolar civarındaydı. 129 dev Çin devlet şirketinden yalnızca ikisinin, China Mobile ve China Petroleum'un 2009 yılı kârı ise yaklaşık 250 milyar dolar civarındaymış. Şimdi söyler misiniz, Çin'de ne oluyor? Ortada hakikaten özel sektöre dayalı bir gelişme mi var? Son derece meşkûk. O 129 şirketin yöneticilerinin nasıl atandığını ise en son ağustosun sonunda Çin gazetelerinde çıkan İngilizce bir ilanla gördük. Devlet şirketleri için üst düzey yönetici arandığını söyleyen ilan, isteklilerin Çin Komünist Partisi Merkezi Organizasyon Bölümü'ne (Central Organization Department) başvurmalarını istiyordu. Merkezi Organizasyon Bölümü, o yer işte, bir nevi, merkezi fişleme birimi aynı zamanda. Dosyalar orada. Telefon kayıtlarında yalnızca bir santral numarası var. Binalarının üzerinde açıklayıcı bir bilgi yazmıyor. Nerede olduğu tam da belli değil. Yöneticilerinden biri, bir gazeteciye, geçenlerde, "Parti kadroları bizi nasıl bulacaklarını bilirler" diyordu, "Aynı annenizin, babanızın nerede oturduğunu asla unutmayacağınız gibi." Unutmayayım da size bir gün bu devasa teşkilatı, Çin Komünist Partisi'ni de anlatayım. Anladığım gibi yani.

    Ama bakın o ilan bile bir yenilikti. Çin, âlem bir yer yani. Fıkır fıkır.

     

    Bu köşe yazısı 04.09.2010 tarihinde Referans Gazetesi'nde yayınlanmıştır.

    Etiketler:
    Yazdır