Arşiv

  • Mayıs 2024 (5)
  • Nisan 2024 (15)
  • Mart 2024 (19)
  • Şubat 2024 (19)
  • Ocak 2024 (18)
  • Aralık 2023 (17)
  • Kasım 2023 (14)
  • Ekim 2023 (15)
  • Eylül 2023 (12)
  • Ağustos 2023 (21)
  • Temmuz 2023 (18)
  • Haziran 2023 (13)

    Anlamsız velvele

    Fatih Özatay, Dr.14 Eylül 2010 - Okunma Sayısı: 905

    Döviz kuru açısından belli bir düzey telaffuz edenler genellikle ihracatçılar. Salt ihracat açısından bakıldığında 'anlaşılır' bir durum bu. Sonuçta kârlılıklarını etkiliyor döviz kuru. Döviz kuru ne kadar düşükse kârları da o kadar düşük oluyor.

    Ama öte yandan döviz kuru, ürettikleri mallarda ithal girdi kullananlar için bir maliyet unsuru. Ne kadar yüksekse döviz kuru, onların maliyetleri de o kadar yüksek oluyor; kârlılıkları azalıyor. Keza o maliyet artışları fiyat artışlarına dönüşüyor, enflasyonu yükseltiyor.
    Özellikle ihracat yapan çevreler döviz kurunun belli bir düzeyde oluşmasını isterlerken kendileri için avantajlı, yani kârlı olacak bir düzey dile getiriyorlar. Merkez Bankası gibi Türkiye'nin önemli kurumlarından birinin saygınlığını zedelemeden bu taleplerini gündeme getirirlerse, elbette bu talebi doğal bulmak gerekiyor.

    Ama talebin doğal olması doğru olması anlamına gelmiyor. Zira döviz kurunun önemli belirleyicileri arasında değil ihracat ya da ithalat. Döviz kuru hakkında son otuz yılda yazılmış akademik çalışmalara şöyle bir bakmak bile yeterli bunu saptamak için. Basit nedeni şu:
    1990'lardan önce ülkeler arasındaki döviz hareketlerini belirleyen temel unsur, ihracat ve ithalattı. Şöyle düşünülüyordu: İthalatınız ihracatınızdan fazlaysa, ülkenizde döviz talebi artacağından, dövizin fiyatı da artacak; döviz kuru yükselecek. Yükselen kur ithalat yapmayı caydırıcı, ihracat yapmayı ise özendirici bir etki yaratacak. Dolayısıyla, döviz kuru bu hareketlerle kendi yolunu bulacak.

    Oysa ülkeler arasındaki döviz hareketlerinin asıl belirleyicisi artık ihracat ve ithalat değil. Bırakın asıl belirleyicisi olmasını, dış ticaretin yarattığı döviz hareketlerinin tutarı, başka nedenlerle oluşan döviz hareketleriyle karşılaştırıldığında devede kulak kadar. Nedir bu başka 'nedenler'?

    Bu ayın başında merkez bankalarının merkez bankası olarak da bilinen BIS önemli bir rapor açıkladı. Bu rapor, çok sayıda merkez bankasından alınan bilgilere dayanılarak hazırlanıyor. Temel olarak uluslararası döviz piyasasındaki işlemlerin parasal değerinin, ne tür işlemler yapıldığının ve bu işlemlerde hangi döviz cinslerinin kullanıldığının belirlenmesi amaçlanıyor bu anketle.

    Çeşitli para birimlerinin alımı ve satımı ağırlıklı olarak Londra, New York, Tokyo, Singapur, Zürih gibi büyük merkezlerde yapılıyor. BIS'in raporuna göre, döviz piyasasındaki işlemlerin günlük hacmi 2010 yılında 4 trilyon dolara ulaşmış durumda. Aynı değer 1998 yılında 1,5 trilyon dolarmış.

    Günlük ortalama 4 trilyonluk bir döviz alım ve satımından söz ediyoruz. Buna karşın dünya ticaret hacminin 2009 yılındaki toplam değeri 12.5 trilyon dolar oldu. Dikkatinizi çekerim biri günlük, diğeri yıllık değerler.


    Döviz kurları açısından dolayısıyla asıl önemli olan, uluslararası döviz piyasasındaki döviz alım ve satımlarının arkasındaki nedenler. Bunların arkasında ithalat ve ihracattan doğan gereksinimler olmadığı, verdiğim rakamlardan açık.

    Bu durumda, ihracat ve ithalata ya da daha genel olarak cari işlemler hesabına bakarak kur şu ya da bu düzeyde olsun denmesinin bilimsel bir anlamı yok. Elbette bilimsel bir anlamının olmaması, ortalığın velveleye verilmesini engellemiyor. Sürdüreceğim.

     

    Bu köşe yazısı 14.09.2010 tarihinde Radikal Gazetesi'nde yayınlanmıştır.

    Etiketler:
    Yazdır