Arşiv

  • Mayıs 2024 (3)
  • Nisan 2024 (15)
  • Mart 2024 (19)
  • Şubat 2024 (19)
  • Ocak 2024 (18)
  • Aralık 2023 (17)
  • Kasım 2023 (14)
  • Ekim 2023 (15)
  • Eylül 2023 (12)
  • Ağustos 2023 (21)
  • Temmuz 2023 (18)
  • Haziran 2023 (13)

    Amerika'da çay partisi günlerini izliyor musunuz?

    Güven Sak, Dr.18 Eylül 2010 - Okunma Sayısı: 1397

    Amerika'da 'Çay Partisi' zamanındayız. Önce işe ev toplantıları ile başlamışlardı. Ekonomik krizin tam başlarındaydı. Şikâyetçiydiler. Korkuyorlardı. Şimdi Cumhuriyetçi Parti'nin koca koca adaylarını arka arkaya deviriyorlar. Çay Partisi hareketi Amerika Birleşik Devletleri'nde (ABD) gidişata el atmış gibi duruyor. Millet bir nevi kendi geleceğini kendisi belirlemeye karar verme kararında sanki. Vallahi tavırları aynen böyle. Medyada görünüşleri de öyle. Zaten internet sitelerinin adı da 'Çay Partisi Yurtseverleri' (Tea Party Patriots). Bir nevi Kuvayı Milliye yani. ABD'de neler olduğunu merak ediyorsanız, serbest çağrışımlı bir okuma için, aşağıya bekleriz.

    Çay Partisi hareketi adını 1773 yılındaki Boston Çay Partisi'nden alıyor. Kurtuluş Savaşı yılları yani. O yıl, orada, milliyetçiler gemilerde bekleyen, İngiltere'de 'vergilendirilmiş' İngiliz çayını Boston Limanı'na dökmüşlerdi. İngiliz çayı istemiyorlardı. Hele hele İngiliz hükümetine bunun için bir de vergi ödemeyi hiç istemiyorlardı. Onun yerine kaçak çayın tercih edilmesinin 'milli ve manevi değerlere' daha uygun olduğuna dair yaygın bir kanaat vardı. Nitekim öyle de oluyordu. Bu hareket, İngiliz idaresine ilk açık başkaldırıydı. Hani o gün de millet kendi kaderini kendi ellerine almıştı. Yapılan, İngiliz esaretine karşı yapılmıştı. İngiliz otoritesinin simgesi ise İngilizlerin çay vergisi idi. Şimdilerde ise Obama'nın esaretine karşı Çay Partisi Yurtseverleri mobilize olmuş durumda. Konu yine aynı, federal hükümetin hayatın her alanına karışması, giderek büyümesi, vergileri artırma ihtimali, kocaman ekonomik destek paketleri, teşvikler filan. İlk gösterilerine 2009 yılının başında Obama daha ilk ekonomik destek paketini imzalar imzalamaz başladılar. Şimdilerde ise Cumhuriyetçi Parti'nin aday belirleme toplantılarını karıştırıyorlar. Kendi adaylarını seçtiriyorlar. Aslında bakın 'okyanusun ötesi'ndeki havayı yansıtıyorlar. Yok canım, Hoca Efendi'yle ilgili bir durumu değil, orada sokaktaki havayı yansıtıyorlar. Son günlerin memleket içi tartışmalarından etkilenmeyelim lütfen.

    ABD'de sokaktaki havayı aslında iki tişört sloganı arasında ifade edebiliriz. Bunlardan ilki, Thomas Jefferson'a atfediliyor. Müsaadenizle, azıcık çekip çevireyim çeviriyi yaparken, "Milletin hükümetten çekindiği yerde firavun düzeni, hükümetin milletten çekindiği yerde ise hürriyet havası vardır." (When the people fear their government, there is tyranny. When the government fears the people, there is liberty.) Hava işte böyle. İktisadi krizle birlikte, ABD'de 'küçük adam' endişeli. Geleceğinden endişeli. Endişeli olduğu için de önce sokaktaki adamlar kendi evlerinde bir araya geldiler. Nerede toplanacaklarını ise internet üzerinden belirliyorlardı. Hâlâ da öyle yapıyorlar. Bakınız çay partisi yurtseverleri sitesine: (www.teapartypatriots.ning.com).

    Ama artık sokağa çıkmış bulunuyorlar. Yakında bunlar Boston'a da varırlar. Orada Boston'a varmak, burada Samsun'a çıkmak gibi bir şey yani. Öyle duruyor. Thomas Jefferson'ın ne düşündüğünü yukarıdaki alıntı yeterince anlatmadıysa bir tane daha alıntı yapayım: "Yalnızca yanlışın hükümet desteğine ihtiyacı vardır. Hakikat, iki ayağının üzerinde tek başına durabilir." Vaziyet işte böyle, Jefferson en çok hükümetten ve onun hayatın her alanına karışmasından hoşlanmıyor. Bir de vergi istemesinden tabii. Öyle telefonların dinlenmesi konusunda, mesela, doğrudan bir Jeffersonian (Jefferson'ın düşüncesini yansıtan) ifade yok, tabii o zaman cep telefonu da yok. Yoksa ne diyeceği yukarıdaki ifadeden açık herhalde. En korktuğu zaten o firavun düzeni. ABD'deki havada bir Jeffersonian koku var bugünlerde. Çay partisi yurtseverlerini doğuran, sokaktaki adamı mobilize eden biraz da o galiba.

    Galiba bu yüzden en son Transatlantik Eğilimler Araştırması'nda "Serbest piyasa ile işler daha iyi olur" diyenlerin oranı yüzde 90 civarındaydı. Türkiye'de bu oran yüzde 36 mesela. Ama yine de aynı çalışmada, "Hükümet düzenlemeler vasıtasıyla devrede olmalı" diyenlerin oranı da yüzde 69'da. Bizde ise yüzde 55 civarında. Demek ki okyanusun ötesinde yalnızca bir tarafın görüşü böyle. Herkes Çay Partisi Yurtseverleri gibi düşünmüyor.

    Okyanusun öte tarafı da en az bizim burası kadar ikiye ayrılmış durumda. Bir ara size neden buranın da referandum sonuçlarına bakıldığında, aslında üçe değil de ikiye ayrılmış olduğunu düşündüğümü bir anlatayım. Bakalım siz de tutacak mısınız? Ben hâlâ meselenin derin bir iktisadi altyapısı olduğunu düşünüyorum. Bir kafamı toplayayım da size de anlatayım. İkinci tişört sloganı ise doğrudan şu ekonomik destek paketleri ile alakalı. Kocaman yazıyor işte tişörtün üzerinde, "800 milyar dolar harcadık, ben ancak bu zavallı tişörtü kapabildim" (We spent 800 billion, and all I got was this lousy t-shirt). Millet, en azından Çay Partisi Yurtseverleri bölümünde, "Herkes bir şeyler kaptı, ben dışarıda kaldım" psikozunda. Hitler Almanyası'nda da küçük adam böyle mi düşünüyordu acaba?

    ABD'de insanların, seçmenlerin bir bölümü işte kendilerini böyle hissediyorlar. Halbuki alınan tedbirler sayesinde işsizlik yüzde 0,8 ile yüzde 1,7 arasında bir yerlerde azalmış duruyor. Milli gelir en azından yüzde 2 daha yüksek, yapılan harcamalar sayesinde. Sonuç: Destek paketleri olumlu etkide bulunmuş ama o kadar da olmamış. İşte size kocaman bir uzman sorusu: Peki, kamuoyu neden yalnızca mutsuz? Pennsylvania Üniversitesi'nden Jonathan Baron konunun insan psikolojisi ile alakalı olduğunu söylüyor. "Eğer çözüm için harekete geçer ve meseleyi ele aldığınızı gösterdikten sonra işler kötüye giderse, siz daha fazla sorumlu olursunuz. Ama hiçbir şey yapmazsanız, hareketsiz kalmanız nedeniyle işler daha da kötüye gitse bile, o kadar da sorumlu tutulmazsınız."

    Bakın bu ifade aslında burada olup bitenler için de son derece açıklayıcı. Bizim hükümetimiz kriz sırasında hareketsiz kaldı, ortaya bu nedenle olduğundan daha büyük bir hasar çıktı. Ben hâlâ aynı kanıdayım. Ama Tayyip Bey bugünlerde memleketin en iyi iktisatçısı ilan ediliyor. O yazıyı okumadıysanız, evvelki günkü Zaman gazetesini bulup mutlaka okuyun. Pek eğlenceliydi. "Şeyh uçmaz müritleri uçurur" tanımına fevkalade uygundu. Tayyip Bey'in pek çok hasleti vardır ama gelin insaf ile söyleyin ekonomiyi iyi bilmek bunlardan biri değildir. Dönelim Baron'un ifadesine, ben şimdi yaman kuşkulanmış bulunuyorum acaba vaktiyle Tayyip Bey yoksa Jonathan Baron ile konuştu mu ne? Bakınız hakikaten siyaseten doğru olanı yapmış gibi duruyor. Hiçbir şey yapmayarak beklentilerimizi en alta indirdi, şimdi ortadaki düzlüğü normal sanıp, kaybettiklerimizi kazandıkça seviniyoruz. Bakın bu da bir taktik. Ama iktisadi değil, siyasi bir taktik. Geçenlerde dedim, bakın o konuda eline su dökecek kimse halen bulunmuyor. Bu arada Baron'un Obama ile konuşmadığı da kesin herhalde. Millet, "Sekiz yüz milyar harcadık ama ortada bir şey yok" diyor. Eskiden firavun döneminde o anıtları bundan mı yaparlardı acaba? Selçuk Erdem karikatürünü hayal edin bakalım: "Ezdik ama kardeşim, sor bakalım neden diye? Bak şimdi bu kocaman tapınak ile şu piramit ileride torunların için buraya ne biçim turist çekecek. Hadi yine köşeyi döndün." Yok canım, o vakit daha seçim derdi filan yoktu.

    Neyse lafı daha uzatmadan artık bitireyim. Çay Partisi Yurtseverleri bu yıl Obama'yı ve Demokratları sıkıştıracak gibi duruyorlar. En azından bir mobilizasyon kapasiteleri var. Bakalım seçimlerde ne kadar başarılı olacaklar? Temsilciler Meclisi'ni alabilecekler mi?

     

    Bu köşe yazısı 18.09.2010 tarihinde Referans Gazetesi'nde yayınlanmıştır.

    Etiketler:
    Yazdır