Arşiv

  • Mayıs 2024 (3)
  • Nisan 2024 (15)
  • Mart 2024 (19)
  • Şubat 2024 (19)
  • Ocak 2024 (18)
  • Aralık 2023 (17)
  • Kasım 2023 (14)
  • Ekim 2023 (15)
  • Eylül 2023 (12)
  • Ağustos 2023 (21)
  • Temmuz 2023 (18)
  • Haziran 2023 (13)

    Söz konusu olan trafikse, politika belirsizliği ölüm bile getirir

    Güven Sak, Dr.21 Eylül 2010 - Okunma Sayısı: 1422

    Referandum sonrasında politik belirsizlik azalırken, arka arkaya yapılacak seçimler nedeniyle politika belirsizliği arttı. Bu aralar daha işin başındayken herkesin bu "politika belirsizliği ihtimali nasıl azaltılabilir?" diye düşünmesinde fayda var. Bu konuyu geçen hafta iki kere yazdım. Gelin bugün de devam edeyim. Politika belirsizliği zinhar yalnızca makro iktisadi kararlarla alakalı değildir. Mesela trafikle de ilgilidir. Belki gözünüzden kaçmıştır: Temmuz ayı içinde, referanduma giderken, minibüslerde ayakta yolcu taşıma cezası düşürüldü. Sonra sonuçlarını görmeye başladık. Şimdi hemen "bunun konuyla ne alakası var" demeyin. Var. Gelin önce bir dinleyin bakalım.

    Vaktiyle soruyu ilk Türkiye Odalar ve Borsalar Birliği Başkanı Sayın Rifat Hisarcıklıoğlu'ndan duymuştum. Anadolu'da bir toplantıda, salonda oturanlara "Avrupa otoyollarında kurallara titizlikle uyarak TIR kullanan sürücüler, Kapıkule'yi geçince neden TIR'ı yolun soluna yatırıp, hiçbir kuralı dikkate almaz?" diye sormuştu Rifat Bey. Doğru ya, ben de eskiden yurt dışında araba kullanırken, emniyet kemerini büyük bir dikkatle takar, sonra buraya dönünce ne işe yaradığını unuturdum. Sonra öğrendim. Daha doğrusu trafik polisleri öğrettiler. Birkaç trafik cezasından sonra öğrendim. Caydırıcı cezalar, düzenli trafik için yolun kalitesi kadar önem taşıyor. Ama kağıt üzerinde cezalar da yeterli değil, kuralın uygulanması da gerekiyor. Politika belirsizliği bir yanıyla kural hakimiyetinin ortadan kalkması demek aslında. Kural hakimiyeti, yerini kral hakimiyetine bıraktığında, piyasa katılımcıları için politika belirsizliği oluyor. Siyasetin gündelik kararlara müdahalesi esasen bir nevi kral hakimiyeti demek.

    Şimdi gelelim konuyu tartışmasız zihinlerimize kazıyacak iki habere. Haberlerden ilki, bir süre önce Vatan gazetesinde çıkmıştı. Konu İstanbul Başakşehir'de bir minibüs kazasıydı. Yağış nedeniyle, kayganlaşan yolda, bir minibüs bir su tankeri ile çarpışmış ve 13 kişi ölmüştü. Ölü sayısının fazlalığının nedeni, minibüsün ayakta yolcu taşıyor olmasıydı. Minibüs şöförü son dokuz ayda tam 18 kere fazla yolcu almaktan trafik cezası almıştı. Ondokuzuncusunda bir kaza olmuş ve ölü sayısı yok yere artmıştı. İkinci haber ise, Milliyet gazetesindeydi. Buna göre Haziran 2010'da minibüslerde ayakta yolcu taşımaya getirilen ceza, itirazlar üzerine Temmuz 2010'da indirilmişti. İlk ceza kişi başına 60 TL iken, sonra minibüs başına 50 TL olarak yeniden düzenlenmişti. Şimdi minibüslerde ayakta yolcu taşımak tehlikeli ve yasak olmakla birlikte son derece olağandır. Hatta hepimiz zavallı minibüs sürücüsüne yardımcı olmaz mıyız? O, "Abi, eğilin biraz, kontrol var" deyince hep birlikte "çök çök çök" diyerek oturuyormuş gibi yapmaz mıyız? Yaparız. Ama yapılan iş tehlikeli ve yasaktır. Yasak da olmalıdır. Konu hiç de öyle "Canım, bir iki fazla yolcu almanın ne zararı var?" basitliğinde değildir. Ama bakın referanduma giderken siyaset o kuralı değiştirmekte tereddüt etmemiştir. Şimdi bu mudur kural hakimiyeti prensibi? Milliyet'teki haberden öğrendiğimize göre, 13-19 Temmuz haftasında tam 526 araca fazla yolcu taşımaktan ceza kesilmiştir. Vatan'a göre ise, kazayı yapan minibüs sürücüsü son dokuz ayda on sekiz adet ceza almıştır. Bu ne demektir? Hayatlarımız için tehlikeli ve bu nedenle de yasak olan, aslında kural olmuş demektir. Neden böyle olmuştur? Çünkü kuralın yaptırım gücü yoktur. Neden? Çünkü siyasetin bir başka gündemi ve de takvimi vardır.

    İktisat hayatın her alanı ile ilişkilidir. Trafik cezalarının tasarımı da iktisadın ilgi alanı içindedir. Buradaki politika belirsizliği olsa olsa hayatını kaybedenlerin sayısını artırır. Nitekim öyle de olmuştur. Politika belirsizliği ile baş etmenin yolu, yaptırımı güçlü kurallara ve yaptırım sahibi yetkililere sahip olmaktır.

    Bağımsız idari otoritelerin öneminin daha arttığı bir dönemdeyiz. Ekonomi yönetiminde yetkisinden şüphe edilmeyen yetkililerin öneminin arttığı bir dönemdeyiz. Düşünmeye devam edelim bakalım.

    Yaptırımsız kural, kuralsızlık demektir. Yaptırımsız yetki, politika belirsizliği getirir. Türkiye'nin olası bir fırtınada sürüklenmemesi için bir nominal çıpaya ihtiyacı vardır.

    Sen önce bir çıpayı at, ondan sonra tevekkül et.

     

    Bu köşe yazısı 21.09.2010 tarihinde Referans Gazetesi'nde yayınlanmıştır.

    Etiketler:
    Yazdır