Arşiv

  • Nisan 2024 (14)
  • Mart 2024 (19)
  • Şubat 2024 (19)
  • Ocak 2024 (18)
  • Aralık 2023 (17)
  • Kasım 2023 (14)
  • Ekim 2023 (15)
  • Eylül 2023 (12)
  • Ağustos 2023 (21)
  • Temmuz 2023 (18)
  • Haziran 2023 (13)
  • Mayıs 2023 (9)

    Sarkozy ve Erdoğan arasındaki benzerlik nedir?

    Güven Sak, Dr.23 Eylül 2010 - Okunma Sayısı: 1305

     

    Fransa Cumhurbaşkanı Nicholas Sarkozy, geçen Perşembe yapılan Avrupa Birliği zirve toplantısını bir nevi sabote etti. Avrupa Birliği Komisyonu Başkanı Barroso ile yok yere bir tartışma çıkardı. Tartışmanın konusu, Sarkozy'nin bu yıl Avrupa Birliği üyesi Romanya ve Bulgaristan vatandaşı olan yaklaşık 700 Roman'ı sınır dışı etme kararıydı. Şimdilerde herkes Sarkozy'yi eleştiriyor. Sarkozy ise, 2012 yılı milletvekili genel seçim kampanyasını erkenden başlatmış gibi duruyor. Bu açıdan, Başkan Sarkozy, Başbakan Erdoğan'a çok benziyor. İkisi de uzun vadeli siyaset planlamasından anlıyorlar. Gelin bakın nasıl birbirlerine benziyorlar?

    Şimdiye kadar herhalde 79 Roman, vatandaşı oldukları Romanya'ya iade edildiler. Dışa dönük, politik olarak doğru ifade etme biçimi, onlara "Roman"lar demek ama biz onları günlük yaşamda "Çingene"ler olarak da tanımlıyoruz. Nedir buradaki problem? İsterseniz buradan başlayalım.  Problem şu: Ülkenize bir başka Avrupa Birliği ülkesinden birileri gelip, üç ay iş filan da bulmazlarsa, doğru dürüst bir adresleri olmazsa, onları geriye gönderebiliyorsunuz. Şimdiye kadar kamplarda tutulan Romanlar bu düzenleme çerçevesinde şimdi Romanya'ya geri gönderiliyorlar. Serbest dolaşım tamam da, iş bulmazlarsa, geri de dönmeliler diyor düzenleme. Ama bu düzenleme, zaten 2007 yılından beri vardı. Şimdi neden uygulanıyor? Çünkü Sarkozy, kendisine yeni hedef olarak onları seçmiş bulunuyor. Sarkozy, birilerini hedefe koyup, saldırmadan siyaset yapamıyor. Hangi grubu, hangi argümanlarla yanına çekebileceğini önceden ayrıntılı olarak çalışıp, siyaset yapıyor. Siyaset de aslında böyle bir şey herhalde. İşte bunun için de Sarkozy, Başbakan Erdoğan'a çok benziyor. Başka bir açıdan değil.

    Peki, bu Roman meselesi neden önemli olabilir? Burada size bir anımı anlatayım, isterseniz. Bu anıyı, Türkiye-IMF ilişkileri söz konusu olunca da anlatmayı seviyorum, doğrusu. Sene 2007, Avrupa Birliği Romanya'ya doğru daha yenilerde genişlemiş bulunuyor. Ben genişlemeden bir ay kadar sonra, bir nedenle Brüksel'deyim. Brüksel'de bir yol kenarı "cafe"sinde oturup, güzelim bir Belçika birası içiyorum. Birdenbire bu kadar yıldır gittiğim Brüksel'de bir ilk ile karşılaştım. Cafe'nin dışarıdaki masaları arasında, kucağında ayakları çıplak bir çocukla bir Roman kadın belirdi. Masalara yaklaşıp, çocuğun karnını doyurmak için para istemeye başladı. Şimdi manzara buralarda yaşayan bizler için son derece sıradan. Ama oranın garsonları açısından ortaya ölümcül bir sorun çıkmış gibi oldu. "Hanımefendi, lütfen" diyerek kadıncağızı konuşarak vazgeçirmeye çalışıyorlardı ama nafile. Şimdi bizim burada böyle bir olay olsa, bizim buranın garsonları ne yapacaklarını bilirlerdi ama orada konu ile ilgili kapasite yoktu. Şimdi Avrupa'nın bu Romanlar meselesini bu çerçeve içinde görmek gerekiyor galiba. En azından ben ortadaki tepkiyi, o "hazmetme kapasitesi" laflarını böyle anlıyorum.

    Müsaade ederseniz, buradan üç adet kısa sonuç çıkarayım: Birincisi, Sarkozy'nin bu seferki seçim kampanyasında hedefe Türkiye'yi değil de, Romanları koymuş olması Türkiye için kötü değil, iyidir. Burada hedefe yerleştirilen konu tamamen "araçsal" (instrumental) olarak seçilmektedir. Sarkozy, Türkleri ya da Romanları seviyor ya da sevmiyor değildir. Yapmaya karar verdiğinin partinin seçmen tabanını nasıl etkilediği önemlidir. Sarkozy ne kadar böyleyse, Erdoğan da bana kalırsa öyledir. Bu da ikinci noktadır. Üçüncü nokta ise doğrudan Avrupa Birliği ile alakalıdır. Sarkozy ile Barroso arasındaki tartışma aslında Komisyon'un üye ülkeler karşısında ne denli güçsüz olduğunu bir kez daha açıklıkla ortaya koymuştur. Sözüm ona, iktisat politikası koordinasyonu ve mali politikaların izlenmesi konusunda üye ülkeler karşısında Komisyonu güçlendirmek üzere başlatılan bir toplantıda böyle bir görüntünün ortaya çıkmış olması, en hafif deyimle, talihsiz olmuştur. Bana kalırsa, gördüklerimizden sonra, Avrupa Birliği ülkelerindeki finansal kriz konusunda iyimser olmamakta fayda vardır. Bunlar kolay karar alacak gibi durmamaktadırlar.

    Ama benim aklıma takılan sorunun cevabı açıktır: Sarkozy ve Erdoğan birbirlerine çok benzemektedirler. Yakında, Türkiye'de bir araya geldiklerinde de bence iyi anlaşacaklardır.

     

    Bu köşe yazısı 23.09.2010 tarihinde Referans Gazetesi'nde yayınlanmıştır.

    Etiketler:
    Yazdır