Arşiv

  • Mayıs 2024 (5)
  • Nisan 2024 (15)
  • Mart 2024 (19)
  • Şubat 2024 (19)
  • Ocak 2024 (18)
  • Aralık 2023 (17)
  • Kasım 2023 (14)
  • Ekim 2023 (15)
  • Eylül 2023 (12)
  • Ağustos 2023 (21)
  • Temmuz 2023 (18)
  • Haziran 2023 (13)

    Zorunlu karşılıklara faizin öyküsü

    Fatih Özatay, Dr.27 Eylül 2010 - Okunma Sayısı: 933

     

    TCMB'nin perşembe günü açıkladığı kararlarından en çok dikkat çekeni, lira cinsinden zorunlu karşılıklara ilişkin faiz ödenmesi uygulamasına son verilmesi oldu. Konuya uzak olan okuyucular açısından kısa bir not:

    Bankalar topladıkları mevduatın belli bir oranını TCMB'de bulundurmak zorundalar. Bu orana TCMB karar veriyor. Oranın artması, bankaların faiz ödeyerek topladıkları mevduatın eskisine göre daha küçük bir kısmını müşterilerine 'satabilecekleri'  anlamına geliyor. Bu, sadece Türkiye'ye özgü bir uygulama değil; finansal sistemin sağlığı açısından gerekli görüldüğünden çoğu ülkede var.

    Zorunlu karşılıklara faiz ödeyen ülkeler de var ödemeyenler de. Türkiye'de, 2001 krizi öncesinde faiz ödenmiyordu. 2001 krizi sonrası uygulanan programın en önemli önceliği bankacılık sektörünün ayağa kalkmasını ve kredi açabilir hale gelmesini sağlamaktı.
    İsveç 1992'de büyük bir bankacılık krizi yaşamış ve daha sonra başarılı kararlarla bankacılık sektörünü toparlamıştı. Hatırlarsanız İsveç'in vaktiyle bankacılık sistemine ilişkin gerçekleştirdiği reformlar son küresel krizde ABD'de çok tartışıldı. ABD'ye 'İsveç modeli' örnek olarak sunuldu.

    2001 krizi sonrasındaki aylarda bankacılık sektörüne ilişkin uygulamaların TCMB'nin yetki alanına girenleri için TCMB ile IMF arasında yapılan görüşmelere, eğer TCMB Başkanı katılmıyorsa, görevim gereği ben başkanlık ediyordum. IMF heyetinde ise İsveç deneyimini yaşamış ve o reformların tasarlanmasında sorumluluk almış İsveç kökenli uzmanlar vardı.

    O toplantılardaki önemli tartışma konularından biri de zorunlu karşılıklara faiz ödenip ödenmeyeceğiydi. Birbirine zıt iki unsur tartışılıyordu: Birincisi, bankaları kurtarma operasyonu sonucunda sisteme çıkan aşırı likidite TCMB'yi rahatsız ediyordu. Zorunlu karşılıklara faiz ödenmesi bu likiditeyi daha da arttıracaktı.

    Ama öte yandan bankaların bir an önce kredi açabilir hale gelmeleri de gerekiyordu. Bunun için de mali yapıları güçlendirilmeliydi. Bu ikinci faktör ağır bastı; lira cinsi mevduat için TCMB'de tutulan zorunlu karşılıklara faiz ödenmesine karar verildi ve uygulama ağustos 2001'de başladı.

    TCMB'nin son kararına, dolayısıyla, birkaç boyutta bakmak gerekiyor. İlki şu: TCMB bu kararıyla bir anlamda bankacılık sistemimizin gayet sağlıklı olduğunu bir kez daha ilan etmiş oluyor.

    Farklı bir boyut TCMB'nin karara ilişkin duyurusunda yer alıyor. Daha önce yayımlanan bir duyuruya atıf yapılıyor: "...kredilerdeki genişleme hızının arzu edilen düzeylerin üzerine çıkması halinde, makroekonomik riskleri azaltıcı bir politika aracı olarak, zorunlu karşılık oranları daha aktif bir şekilde kullanılabilecektir."  Demek ki özellikle 2009'un sonlarından itibaren yaşadığımız hızlı kredi genişlemesinin artık riskli olabileceğini düşünüyor TCMB.

    Kararı değerlendirmek için kullanılabilecek üçüncü boyut ise şu: Kredi genişlemesini daha makul bir düzeye çekmek için, zorunlu karşılık oranlarının küresel kriz öncesindeki düzeyine yaklaştırılması yeterli olabilirdi. Karşılıklara faiz ödenmesine son verilmesinin nedeninin buna bağlanması ikna edici olmayabilir. O zaman da dönüp dünyadaki uygulamalara bakmak gerekiyor. Yukarıda değindiğim gibi faiz ödeyen de var ödemeyen de.

    Bu köşe yazısı 27.09.2010 tarihinde Radikal Gazetesi'nde yayımlanmıştır.

    Etiketler:
    Yazdır