Arşiv

  • Nisan 2024 (14)
  • Mart 2024 (19)
  • Şubat 2024 (19)
  • Ocak 2024 (18)
  • Aralık 2023 (17)
  • Kasım 2023 (14)
  • Ekim 2023 (15)
  • Eylül 2023 (12)
  • Ağustos 2023 (21)
  • Temmuz 2023 (18)
  • Haziran 2023 (13)
  • Mayıs 2023 (9)

    Yıldız sektör olmaması dünyanın sonu mu?

    Güven Sak, Dr.30 Eylül 2010 - Okunma Sayısı: 1624

    Geçen salı lafa Türkiye'nin yıldız sektörü yoktur diye başlamıştım. Yıldız demek, ihracat artış hızı ortalamanın üzerinde ve de küresel pazar payı yüksek sektör demekti. Pastanın varlığının kanıtı onun yenmesiyse, yıldız sektörün kanıtı da onun küresel rekabet gücüydü. Küresel rekabet gücü arttıkça o sektörler, o ülke için önemli hale geliyordu. Peki, bir ülkede yıldız sektör olmaması dünyanın sonu mudur? Tabii ki kötüdür. Ama Türkiye için yapılacak bir şey yok mudur? Memleketimizi övmekte yarışan bu yabancılar toptan yanılmakta mıdır? Gelin bugün bu sorulara hızlı cevaplar yetiştirelim.

    Öncelikle geçen günkü grafiğe aşağıda bir daha bir bakar mısınız lütfen? Tamam, yıllık ihracat artış hızı ve de küresel pazar payı yüksek sektörümüz yok. Ama bakın yıllık ihracat artış hızı yüksek ancak küresel pazar içindeki payı göreli olarak düşük sektörlerimiz var. Demek ki ne var? Türkiye'nin yükselen sektörleri var. Daha bir açık söyleyeyim: Türkiye'nin yükselerek küresel ölçekte yıldızlaşabilecek sektörleri var. Ancak bir adet de problemimiz var. Bu aynı sektörler 2004 yılında da grafiğin bu alanında toplulaşmış bir halde oturuyorlardı. 2004 yılından bugüne Türkiye'de iktidar değişikliği bile olmadı ama bakın bu sektörleri yıldızlaştıracak bir politika çerçevesi hala ortaya çıkamadı.

    Türkiye'nin iktisat politikası alanındaki meselesini işte tam da bu noktada aramak gerekiyor. Türkiye, bu sektörleri hep birlikte sıçratacak reformları çok aksattı. Şimdi en önemli ve de maliyetli reformlar en sona kaldı. Uzatmayayım. Ben, ancak 2015'e yaklaşırken eğitimden enerjiye, yargıdan telekomünikasyona ve de karayollarından limanlara, o asıl reformlara sıra gelebileceğini düşünüyorum. Onlar olmadan da yükselenlerden yıldız yapmanın mümkün olmadığına inanıyorum. O vakte kadar daha bir dizi siyasi reformu Türkiye'nin tamamlaması gerekiyor. Ki onlar da lüzumlu. Peki, ne yapacağız? Türkiye için bu yeni geçiş döneminde yapılabilecek bir şey yok mudur? Memleketimizi övmekte yarışan yabancılar yanılmakta mıdırlar? Sonuncudan başlayalım. Hayır yanılmamaktadırlar. Memlekette atılabilecek adım da vardır. Türkiye'de yabancı yatırımların hangi sektörlere yapıldığına arada hiç bakıyor musunuz? Ya da daha iyisi hiç Türkiye'deki "private equity" firmalarının aktivitesini takip ediyor musunuz? Hangi alanlara yatırım yaptıklarına hiç bakıyor musunuz? Türkiye'de bu günlerde yaklaşık 24 adet yabancı ve 9 adet de yerli private equity firması var. Bunlar yerli ve yabancı fonları yönetiyorlar. Ne yapıyorlar? Bankaların yapması gereken ama bu memlekette uzun süredir kamu menkul kıymetleri hâkimiyeti nedeniyle yapamadıklarını yapıyorlar. Bankaların yapmayı beceremediğini yapıyorlar. Bir şirkete hisse senedi vasıtasıyla ortak oluyorlar. Onun yönetimine katkı yapıyorlar. Gerekirse doğrudan yönetiyorlar. Yani bir bilgi-birikim transferi yapıyorlar. Şirketi kurumsallaştırıyorlar. Sonra hızla büyütüp, elden çıkarıyorlar. Gerekirse şirketi parçalara ayırıp, ondan hızla büyüyecek yeni şirketler türetiyorlar. Bir nevi tadilat terzisi gibi çalışıyorlar yani. Evet, evet, tadilat terzisi güzel gitti. Dikerek ve biçerekten, eski malzemeden yeni elbise türetiyorlar. Kötü duran birden iyi durmaya başlayıveriyor.

    Şimdi bu tadilat terzilerinin yatırım alanlarına baktığınızda sanayiden hizmetlere bir dizi alan birden gözünüze çarpıyor. Aynı resim, geçenlerde Fransa'nın Türkiye'deki yatırımlarına bakıyordum, orada da vardı. Bu ne demek? Türkiye'de kurulu şirketlerden daha hızlı büyüyen, daha etkin çalışan şirketler çıkarabilmek mümkün. Bunu yapabilmek için, ne yapacağınızı bilebilmeniz gerekiyor. Reformlar olsa ortaya çıkacak etkinlik kazancı çok daha büyük olacak. Şüphesi yok. Ama bakın tek tek ele aldığınızda bile kazanç kapıları çıkarabilmek mümkün. Grafik esasen sanayi sektörlerinin rekabet gücünü gösteriyordu. Oraya baktığınızda, o yükselen sektörlerin içinde, sektör olarak değil ama tek başına yıldızlaştırılabilecek şirketler var. Bu dönemde marifet işte onları bulabilmekte. Yabancıların gördüğü esas itibariyle tam da bu. O reformlar olmadan Türkiye riskli bir ülke. Öyle ama kazancı da bol. Emeksiz yemek olur mu? Keşke olsa, pek insani olurdu. Ama olmaz.

    Peki, yapılabilecek olan nedir? Galiba bizim bu kısa vadede finansal piyasalara ve bu tür tadilat terziliği aktivitesine yeniden bir bakmamız gerekiyor. Oralarda serbestliği ve de kolaylıkları biraz artırmamız lazım. Bankacılık Düzenleme ve Denetleme Kurulu, Hazine ve de Sermaye Piyasası Kurulu'na büyüme açısından önemli rollerin düştüğü bir dönemdeyiz. Daha sonra bu konuyu da bir açayım size.

    grafik.520px 01

    Bu köşe yazısı 30.09.2010 tarihinde Referans Gazetesi'nde yayımlanmıştır.

    Etiketler:
    Yazdır