Arşiv

  • Mayıs 2024 (5)
  • Nisan 2024 (15)
  • Mart 2024 (19)
  • Şubat 2024 (19)
  • Ocak 2024 (18)
  • Aralık 2023 (17)
  • Kasım 2023 (14)
  • Ekim 2023 (15)
  • Eylül 2023 (12)
  • Ağustos 2023 (21)
  • Temmuz 2023 (18)
  • Haziran 2023 (13)

    Uzun vadede değerli ulusal para hepimizin çıkarınadır

    Fatih Özatay, Dr.01 Ekim 2010 - Okunma Sayısı: 1286

     

    Otuz yılı aşkın bir süre yüksek enflasyonla haşır neşir olan bir ülkedesiniz. Makroekonomik istikrarsızlık neredeyse bir kural haline gelmiş. Bu otuz yılda birkaç tane ekonomik kriz yaşanmış. Tüm bunların doğal sonucu olarak paranız hep değersiz olmuş ve vatandaşlarınız başka ülkelerin paralarına rağbet etmiş.

    Bu ülkede önemli bir siyasi partinin lideri olsanız, paranızın değeri hakkında ilk söyleyeceğiniz nedir? Hele başbakansanız, "ulusal paramızın değerini düşürmek amacındayız" der misiniz?

    Hangi nedenlerle ulusal paranızın değerli olduğu önemlidir

    Bir toplantıda kendisine sorulan soruya karşılık verirken, sayın Başbakan tam aksini söylemiş; ulusal paranın değerli olmasının iyi bir şey olduğunun altını çizmiş. İyi de yapmış. Sayın Başbakan'ın söylediklerinden benim anladığım şudur: Orta-uzun vadeli bir ilke olarak ulusal paramızın değerli olduğu ekonomik ortam iyi bir ortamdır. Zira bu ortam, bir makroekonomik istikrar ortamıdır. Güçlü ekonomik kurumların olduğu bir ortamdır. Temel sorunlarımıza çözüm getirmeyi amaçlayan yapısal reformların gerçekleştirildiği bir ortamdır.

    Dolayısıyla, ulusal paranın nasıl değerli hale geldiği önemlidir. Bu değerin arkasında güçlü bir ekonomi varsa bu sorun değildir. Bir siyasetçinin orta-uzun vadeli hedef olarak güçlü bir ekonomi vaat etmesinden daha doğal ne olabilir?

    Elbette ulusal para suni yollarla da değerli kılınmaya çalışılabilinir. Bu amacı taşıyan bir merkez bankası döviz rezervlerinin izin verdiği ölçüde piyasaya döviz satabilir ve faizleri yükseltebilir. Hele başka ülkelerdeki faizler düşük düzeyde ise, bu amaca ulaşmak daha kolaylaşır.

    Ama adı üstünde bu 'suni' bir yol olur. Sunilik kalıcı değildir oysa. Eninde sonunda bu politika iflas eder. İflası tetikleyen ya yurtdışı gelişmeler olur; mesela yabancı ülkeler faizlerini artırmaya başlarlar, ya da yurtiçinde ekonomi politikası gevşer.

    Bu ülkede zaten büyük ihtimalle ekonomi politikası çarpıktır; öyle ya, neden suni yollarla paranızın değerli tutmak istersiniz ki? Hazinenizin çok fazla döviz cinsinden borcu vardır; paranız ne kadar değerliyse (kur düşükse) bu borcu ödemesi o kadar kolaylaşır. Aynı zamanda enflasyon da çok yüksektir; döviz kurunun düşük olması enflasyonun iyice kontrolden çıkmasını önler. Dolayısıyla, 'değerli kur' politikası sürüdürülebilir bir politika değildir.

    Güçlü bir ekonomi, eğer sadece makroekonomik istikrar demek değilse, ondan çok daha ötesi ise; yani hem istikrar, hem güçlü ekonomik kurumlar, hem de yapısal reformlar anlamına geliyorsa, böyle bir ekonomi dış piyasalarda rakipleriyle çok rahat rekabet edebilir. Çünkü bu ekonomide verimlilik yüksek düzeydedir, üretim giridilerinin satış fiyatları uluslararası düzeydedir, altyapı gelişmiştir. Böyle bir ekonomi dışarıya mal satmakta zorlanmaz.

    Şimdi iki soru var.

    Orta-uzun vadede değerli ulusal para, ihracatçılarımız açısından bir tehdit midir?

    Birincisi şu: Peki, yaşadığımız 'ana' gelirsek, orta-uzun vadede değerli ulusal para, ihracatçılarımız açısından bir tehdit midir?

    Değildir. Eğer güçlü ekonomiyi yaratmak için şimdiden işe koyulacaksak ortada bir tehdit yoktur. Nereden başlanabilir? Daha önce (4 ağustos 2010'da) bu köşede yer alan 'TCMB'nin son döviz alım ihalesi kararı ve ihracatçılara naçizane tavsiyeler' başlıklı yazımdan alıntı yapayım:

    "Merkez Bankası'na yaptıkları baskının artık bıktırıcı bir hale geldiğini de anlasınlar. Bunlar çıkmaz sokak. Eğer bir iyilik yapmak istiyorlarsa yapabilecekleri var. Şunlar:

    Birincisi, orta vadeli mali kural tasarısının denetim ve şeffaflık açısından güçlendirilerek yasalaşması için baskı yapsınlar. İkincisi, mali disiplinde dizginler her kaçtığında yürürlüğe giren kamunun ürettiği mal ve hizmetlerin fiyatlarını artırıcı uygulamalara kamuoyu önünde yüksek sesle karşı çıksınlar. Üçüncüsü, kısa vadeli sermaye hareketlerini kısıtlayıcı uygulamaları incelesinler. Bu açıdan başka ülkelerle işbirliği olanaklarını araştırsınlar. G-20 platformu mesela kullanılabilir mi? Tüm bu üç madde için Hükümetle konuşabilirler başlangıç olarak.

    Dördüncüsü, enflasyon hedeflemesi rejiminde ne tür değişiklikler yapılabileceği üzerinde uluslararası uzmanlardan yardım isteyebilirler... Beşincisi, döviz alım ihalelerinde alınabilecek döviz miktarının üst sınırı olduğunu bilsinler... Altıncısı -ki soruna 'derinden' çözüm getirme potansiyeli var bu önerinin, yurtdışında gelen dövize olan bağımlılığımızı azaltmak üzere Türkiye'nin yetersiz tasarruf oranını artırmak için neler yapılabileceği üzerine sağlıklı bir tartışma zemini oluşturabilirler. İşe kamunun vergi gelirlerini artırmak üzere kayıt dışı ekonomiyle nasıl mücadele edilmesi gerektiği sorusuna yanıt arayarak başlayabilirler mesela."

    Bunlar yapılıyorsa, bir süre sonra yurtiçinde faizlerin daha düşük düzeylerde olacağı bir ortamda bulacaklar kendilerini. İhracatçılarımız bundan emin olabilirler.

    Söylenenler şu anda paramızı daha da değerlendirir mi?

    İkinci soru: Sayın Başbakan'ın söyledikleri şu anda değerli olan ulusal paramızın daha da değerlenmesine yol açar mı?

    Her şeyden önce, o söylenenler olmadan da paramızın değerli olacağı bir ortamda yaşadığımızı unutmayalım: Gelişmiş ülkelerde faiz hadleri çok, ama çok düşük düzeylerde. Faiz hadleri azımsanmayacak bir süre daha düşük düzeylerde kalacak. Bazı ülkelerin yüksek bütçe açıkları ve yüksek kamu borçları var. Dolayısıyla, bu ülkeler bize göre çok daha riskliler. Gelişmiş dünyada ekonomik toparlanma yavaş devam ediyor. Dolayısıyla, yüksek fon talebi yok. Bizde referandum sonuçlandı; bir siyasi belirsizlik ortadan kalktı.

    Bu koşullar altında, biz çok 'garip işler' yapmadıkça, etrafımızdaki bir ülkede aniden büyük çalkantılar yaşanmadıkça (İran'ın nükleer silah sorunu ilişkin olarak mesela), gelişmiş ülkeler (özellikle ABD) beklenmedik biçimde aniden faiz artırım sürecine girmedikçe paramızın 2011 yılında da değerli olacağı ortada.

    Sayın Başbakan'ın söylediklerinin bu sonuca ek bir katkıda bulunduğunu ve bulunacağını sanmıyorum. Özellikle bizim gibi ülkelere döviz akıtan kurumların söylenenleri Merkez Bankası'na bir mesaj olarak algılayacaklarını hiç düşünmüyorum. Ne yani, genel seçime giden bir ülkede iktidardaki siyasi partinin lideri, o ülkenin merkez bankasına "aman ha faizleri yüksek düzeyde tutun" mu diyecek. Belki bir şey demeyecek, bir şey deme niyeti varsa da herhalde bunu söylemeyecek.

    Sonuç şudur: Orta-uzun vadeli bir hedef olarak 'değerli ulusal para' ihracatçılarımız açısından karşı çıkılacak bir şey değildir. Bu kesimlerin kısa vadeli sorunlarının temel çözümü ne ilginçtir ki, orta-uzun vadede değerli ulusal para sonucunu doğuracak güçlü ekonomiyi oluşturmanın ilk adımlarını şimdiden atmaktan geçmektedir.

     

    Bu köşe yazısı 01.10.2010 tarihinde Dünya Gazetesi'nde yayımlanmıştır.

     

     

    Etiketler:
    Yazdır