Arşiv

  • Nisan 2024 (14)
  • Mart 2024 (19)
  • Şubat 2024 (19)
  • Ocak 2024 (18)
  • Aralık 2023 (17)
  • Kasım 2023 (14)
  • Ekim 2023 (15)
  • Eylül 2023 (12)
  • Ağustos 2023 (21)
  • Temmuz 2023 (18)
  • Haziran 2023 (13)
  • Mayıs 2023 (9)

    Bile bile lades kötüdür

    Güven Sak, Dr.07 Ekim 2010 - Okunma Sayısı: 1282

     

    Bile bile ladesin kötü olduğunu Türkiye, 2001 yılı bankacılık krizi ile anladı. Krizden önce herkes her şeyi normal zannediyordu. Sürdürülemez olanın sürdürülebileceğine ilişkin yanlış bir kanaat vardı. İçinde yaşadığımızın normal olduğunu düşünüyorduk. Normal değildi. İşte en çok böyle dönemlerde, dönüp "Peki ama bu nasıl oluyor" diye sormak gerektiğini ben o zaman öğrendim. Şimdilerde Türkiye'nin 2001 yılı bankacılık krizine nasıl geldiğinin akılda tutulmasının faydalı olduğunu düşünüyorum. O dönemin temel dersi başlıktadır: Bile bile lades felaket getirir. Arada bir sistemin içine belirsizlik zerk etmek faydalıdır. Dünyanın içinden geçmekte olduğu bu çalkantılı dönemde dikkatli olmakta fayda vardır. Bu duygu ve düşüncelerle Merkez Bankası'nın döviz piyasalarında ne yapacağına azıcık gizem eklenmesi faydalıdır. Bu dönemde faydalıdır.

    Aradan şöyle bir dokuz yıl geçti, belki yeniden hatırlamakta fayda var. Türkiye 2001 yılı bankacılık krizine yapısal olarak sürdürülmesi mümkün olmayan bir süreci sürdürmeye çalışırken geldi. Kamu borçlanmasının devamlılığını sağlamak için, her ihalede bankaların yeniden kamu kâğıdı almaya ikna edilmesi gerekiyordu. Bu nasıl yapılacaktı? Sonunda ortaya üstü örtük bir anlaşma çıktı. En son gelinen noktada, daha IMF anlaşması ortada yokken, döviz kuru ve gecelik faiz oranının aylık, üç aylık oynaklığı (volatilitesi) neredeyse ortadan kalkmıştı. Bakın rakamlara öyle söylüyor. Ne döviz ne de faiz oynuyor o dönemde, hep aynı kalıyor. O dönemde Merkez Bankası'nın piyasalara doğrudan girip her iki piyasada da likidite sağlaması daha kolaydı. Böylece Merkez Bankası'nın bir nevi faiz oranı ve döviz kurunun ilerideki değeri için neredeyse üstü örtük garantiler verebilmesi mümkün oluyordu. Her şey son derece belirliydi. Sonunda ne oldu? Bankalar, özellikle bazı bankalar, ortadaki bu alışıldık atmosfer e kapıldı, daha fazla kazanmak için daha fazla pozisyon almaya başladılar. Ortada risk yoktu, getiri garantiydi. Gecelik başka bankalardan borç para alıp, kamu kâğıdına bir yıllık yatırım yapmak kârlıydı. Nitekim öyle oldu. Demirbank işte böyle büyüdü. O üstü örtük garantilerle, o riski üstlendi. Bilançosunun aktifi ile pasifi arasında vade uyumsuzluğu o dönemde büyüdü.

    Buradan bir ara sonuç çıkarayım müsaadenizle. Her şeyin belli olması piyasa aktörleri açısından ille de iyi değildir. Ne kadar üstü örtük garanti de olsa, piyasa piyasadır. Piyasa aktörlerinin taşıdıkları riskler konusunda her an tedirgin olmaları iyidir. Her an tedirgin olmazlarsa bilançolarında gereksiz yere risk biriktirme eğilimleri fazlalaşır. Bu ilk sonuç olsun isterseniz.

    Gelelim ikinci noktaya. Dünya bu günlerde garip bir dönemden geçiyor. Fon akımları eskisine kıyasla daha az sayıda ülkeye yönelmiş duruyor. Bu durumdan özellikle bir avuç gelişmekte olan ülke olumsuz etkileniyor. Nasıl etkileniyor? Fon akımları hangi ülkelere yönelirse, onların paralarına olan talep artıyor. Yerli para değer kazanıyor. Brezilya, Güney Afrika, Kolombiya, Kore ve diğerleri hep aynı dertten mustarip görünüyor. Bu ülkelerin her biri bu günlerde ortadaki derde nasıl bir tedbir almaları gerektiğini düşünüyorlar. Mesela Brezilya Maliye Bakanı kısa vadeli borçlanma kâğıtlarına gelen talebi azaltacak bir vergiden bahsediyordu geçenlerde. Böylece devlet iç borçlanma senetlerine yönelik kısa vadeli yabancı talebini azaltmayı hedefliyor. Aslında neyi azaltmayı hedefliyor? İçeriye yönelik fon akımlarının debisini azaltmaya çalışıyor.

    Şimdi böyle bir ortamda ne yapmak gerekiyor? Böyle bir ortamda, finansal kurumları ve finansal istikrarı nasıl koruruz diye düşünmek gerekiyor. İşte ben Merkez Bankası'nın son adımını bu çerçevede görme eğilimindeyim. Döviz kuru konusunda sistemdeki belirsizliği bugünden arttırmak faydalı gibi duruyor. Böylece finansal istikrar konusunda da bir tedbir alınmış olunuyor. Ne diyeyim? Yapılan faydalı gibi duruyor. Herkesin, 2008 krizinin üçüncü yılına doğru girerken daha da belirsiz bir ortamda olduğumuzu bilmesinde fayda bulunuyor. Herkesin biraz daha temkinli olmasında fayda var.

    Bunun reel sektör ve büyüme açısından sonuçları nasıl olur? Finansal piyasalarda artan temkinlilik her zaman için büyüme sürecini olumsuz etkiler. Ama bunun nedeni Merkez Bankası'nın sisteme zerk ettiği belirsizlik değil, küresel iktisadi ortamdır. İkisini karıştırmayalım.

    Ne diyeyim? Bile bile lades kötüdür.

    Peki ama elinizi vicdanınıza koyup bir söyleyin. Orta Vadeli Program hedefleri, hepimizin hedefleri ise ortadaki büyüme rakamlarını gören bir Merkez Bankası'nın bugüne kadar zaten ne yapması gerekiyordu?


    Bu köşe yazısı 07.10.2010 tarihinde Referans Gazetesi'nde yayımlanmıştır.

     

    Etiketler:
    Yazdır