Arşiv

  • Mayıs 2024 (5)
  • Nisan 2024 (15)
  • Mart 2024 (19)
  • Şubat 2024 (19)
  • Ocak 2024 (18)
  • Aralık 2023 (17)
  • Kasım 2023 (14)
  • Ekim 2023 (15)
  • Eylül 2023 (12)
  • Ağustos 2023 (21)
  • Temmuz 2023 (18)
  • Haziran 2023 (13)

    Vergi yapımız

    Fatih Özatay, Dr.25 Ekim 2010 - Okunma Sayısı: 1006

     

    Kişiler arasındaki gelir farklılığına bakmadan, herkesten aynı oranda vergi alınmış olunuyor.

    Son elli yılda gerçekleşen büyüme hızının, Türkiye'nin gelişmiş ülkelerle arasındaki refah farkını kapatmaya yetmediğini daha önce bu sütunlarda çok okudunuz. Kapatmak bir tarafa, aradaki fark değişmeden kalmış.

    Statükoyu değiştirmek gerekiyor. Herhangi bir ülke için statükoyu değiştirmek zor. Çıkarları statükoya sıkı sıkı bağlı kesimler var. Bu bağ, reformlara karşı direnç yaratıyor. Bu direnci kırmaya cesaret etseniz bile statükoyu değiştirmek için yapmanız gerekenler kaynak gerektiriyor.

    Vergi adaleti yok

    Türkiye'nin bu açıdan bir şansı var. Vergi gelirlerimizin gayri safi yurtiçi hasılamıza oranı düşük. Mesela, 2007 yılında bu oran yüzde 23.7. Oysa AB ortalaması yüzde 39 düzeyinde. Bu iki rakam bile, Türkiye'nin kaynak yaratabilecek bir potansiyele sahip olduğunu gösteriyor. Bunları tekrar yazmamın nedeni, Boğaziçi Üniversitesi tarafından basılan yeni bir kitap: 'Türkiye'de Vergiler, Temsiliyet ve Demokrasi.' Ünal Zenginobuz, Fikret Adaman, Fatoş Gökşen, Çağrı Savcı ve Emre Tokgöz tarafından kaleme alınmış.

    Çalışma iki veri kümesine dayanıyor. İlk olarak TÜİK'in 2003-2008 dönemine ait hanehalkı bütçe anketleri kullanılıyor. İkinci olarak, Haziran-Temmuz 2009'da Türkiye genelinde 2400 kişiye uygulanan bir anketten elde edilen sonuçlar değerlendiriliyor.

    Türkiye'nin sadece vergi gelirleri düşük değil, aynı zamanda toplanan önemli kısmı tüketimden alınan vergiler. Elbette bu adil bir sistem değil. Kişiler arasındaki gelir farklılığına bakmadan, herkesten aynı oranda vergi alınmış olunuyor. Bu açıdan da AB üyesi ülkelerle ayrışıyor Türkiye. Ayrıştığı bir diğer noktaysa istihdamdaki vergi yükünün yüksek olması. Bir işçinin işverene brüt maliyeti ile sigorta primi ve Gelir Vergisi kesintileri sonrasında, işçinin eline geçen net ücret arasındaki fark yüksek. Özellikle tek çalışanlı ve iki çocuklu bir aile dikkate alındığında, bu oran Türkiye'de yüzde 38.5. Oysa AB ortalaması yüzde 32.

    Çalışmanın TÜİK verilerini kullanan birinci kısmı bu adil olmayan sistemi daha ayrıntılı bir biçimde gözler önüne seriyor. Haneleri gelirlerine göre beş gruba ayırıp her bir grubun ödediği Tüketim Vergisi'nin gelire oranına bakıldığında, çarpıklık açık biçimde ortaya çıkıyor.

    En fakir grubun ÖTV ve KDV gibi dolaylı vergilere yaptığı ödemelerin gelire oranı, hem Türkiye ortalamasının üzerinde hem de en zengin grubun üzerinde. Farklı bir ifadeyle, en zengin grubun yaklaşık iki katı vergi yüküne sahip en fakir grup. İşin ilginci, gelir düzeyi düştükçe vergi yükü artıyor.

    Halkın niyeti iyi

    Oysa doğrudan gelirden vergi alınabilse bu çarpık durum ortadan kalkacak. Gelir Vergisi'nin tam olarak toplanabilmesi durumunda, mevcut artan oranlı Gelir Vergisi sisteminin gelir dağılımını önemli ölçüde düzeltebileceğini de gösteriyor yazarlar.

    2400 kişiye sorulan sorulara verilen yanıtlar bölümünde de ilginç sonuçlar var. Mesela, vatandaşlarımız kamu hizmetlerinin mevcut nitelik düzeyi dikkate alındığında gönüllü olarak gelirlerinin yüzde 10.7'sini vergi olarak vermeye razılar. Nitelik artacak olursa bu düzey yüzde 16'ya çıkıyor.


    Bu köşe yazısı 25.10.2010 tarihinde Radikal Gazetesi'nde yayımlanmıştır.

    Etiketler:
    Yazdır