Arşiv

  • Mayıs 2024 (5)
  • Nisan 2024 (15)
  • Mart 2024 (19)
  • Şubat 2024 (19)
  • Ocak 2024 (18)
  • Aralık 2023 (17)
  • Kasım 2023 (14)
  • Ekim 2023 (15)
  • Eylül 2023 (12)
  • Ağustos 2023 (21)
  • Temmuz 2023 (18)
  • Haziran 2023 (13)

    Cephesi olmayan savaşabilir mi?

    Fatih Özatay, Dr.31 Ekim 2010 - Okunma Sayısı: 886


    Bizim gibi ülkelere akan döviz, para birimlerimizin daha da değerlenmesine yol açıyor.

    ABD ekonomisini ayağa kaldırmak için kendi ülkesindeki bir grup çok tanınmış iktisatçının tüylerini diken diken eden işler yapıyor. 2008'den bu yana müthiş bir parasal genişleme var ABD'de.

    3 Eylül 2008'de ABD Merkez Bankası'nın (FED) bilanço büyüklüğü 907 milyar dolar tutarındaydı. 5 Kasım 2008'de, yani iki ay sonra bu değer 2,1 trilyon dolara sıçradı. Bu artışın neredeyse tamamı finansal sisteme aktarılan likiditeden kaynaklandı. 2009 sonuna gelindiğinde ise bu bilanço büyüklüğü pek değişmedi; sadece 100 milyar dolar daha arttı. Ama bu sefer artışın temel nedeni FED'in tahvil alımları oldu. 27 Ekim 2010 itibariyle ise bilanço büyüklüğü 2,3 trilyon dolar tutarında.

    Kısacası iki yılda çok büyük bir artış var. Bu artış asıl olarak krizin en şiddetli döneminde gerçekleşiyor. İlerleyen dönemde artışın ortaya çıkış biçimi değişiyor. Ama sonuç değişmiyor: Bilanço büyüklüğünde küçülme olmuyor.

    ABD'de tüketim yeniden artmalı

    "Şu pazar günü FED'in bilançosundan bize ne?" diye yakınabilirsiniz elbette. Ama tek yakınan siz değilsiniz. ABD'de konuya ideolojik gözlüklerle yaklaşan iktisatçılar da yakınıyorlar. Onların yakınması bu köşeyi ilgilendirmiyor. Asıl önemli olan bu parasal genişlemenin çoğu ülkenin ekonomi yönetimini karşı karşıya bıraktığı açmaz.

    Bir yandan ABD'nin tekrar tüketmeye başlaması gerekiyor. Dünya ekonomisinin çarklarının dönmesi için gerekli bu. Bu parasal genişleme çoğu iktisatçı tarafından bu açıdan gerekli görülüyor. Ama öte yandan bu durum, ABD'deki çok düşük faiz ortamıyla ve parasal genişlemenin bir süre daha devam edeceği, hatta daha da artabileceği haberleriyle birleştiğinde doların değer kaybetmesine yol açıyor.

    Bu, diğer ülkelerin paralarının dolar karşısında değerlenmesi demek. Büyüme hızları yaptıkları ihracatın düzeyine önemli ölçüde bağlı olan ülkeler açısından bu önemli bir sorun. Bizim gibi ülkelerin başına ek bir bela daha açıyor ABD'nin bu politikası.

    Yaratılan likidite bolluğu sermaye girişlerini artırıyor. Bizim gibi ülkelere akan döviz, para birimlerimizin daha da değerlenmesine yol açıyor. Üstelik ABD'deki bu para bolluğunun eninde sonunda ortadan kaldırılacağı bilindiği için de, bizlere gelen sermaye oldukça kısa vadeli oluyor. Bir süre sonra bu sermaye güvenli limanlara geri dönecek; bu sefer para birimlerimiz değer kaybedecek.

    Bu duruma karşı bazı ülkeler tepki veriyorlar. Mesela Brezilya çeşitli vergiler getirerek kısa vadeli sermaye girişlerini caydırmak istiyor. Türkiye ise bu açıdan sessiz. Hafta içinde Sayın Ali Babacan bizim sermaye kontrolleri uygulamayacağımızı bir kez daha açıkladı. Olabilir.

    Ama bu durumda, paramızın değerlenmesinin nedeninin ekonomik temellerimizdeki gelişme olmadığını dikkate almamız gerekiyor. Temellere dayanmıyorsa bir gelişme, bundan ürkmekte, hiç olmazsa hoşlanmamakta yarar var.


    Bö köşe yazısı 31.10.2010 tarihinde Radikal Gazetesi'nde yayımlanmıştır.

    Etiketler:
    Yazdır