Arşiv

  • Mayıs 2024 (5)
  • Nisan 2024 (15)
  • Mart 2024 (19)
  • Şubat 2024 (19)
  • Ocak 2024 (18)
  • Aralık 2023 (17)
  • Kasım 2023 (14)
  • Ekim 2023 (15)
  • Eylül 2023 (12)
  • Ağustos 2023 (21)
  • Temmuz 2023 (18)
  • Haziran 2023 (13)

    Herkes ABD Merkez Bankası'nın ne yapacağını bekliyor

    Fatih Özatay, Dr.03 Kasım 2010 - Okunma Sayısı: 1072

     

    Küresel piyasaların sıkça izledikleri haber kanallarından birinden dün öğle saatlerinde alınma bir haber. Şöyle: "ABD Merkez Bankası (FED) ekonomiye fon enjekte etmeye hazırlanırken dolar değer kaybetti ve ABD borsa endeksi yükseldi... New York saatiyle sabah 7.30 itibariyle dolar on altı ticaret ortağından on ikisinin para birimi karşısında değer yitirdi... Muhtemelen yarın FED 500 milyar dolar tutarında uzun vadeli tahvil alımına ilişkin bir plan açıklayacak."

    Merkez bankalarının ekonomiyi canlandırmak için öncelikle yapabilecekleri, kontrol ettikleri çok kısa vadeli faizleri düşürmek. Böylelikle, ekonomi açısından asıl önemli olan kredi ve mevduat faizleri gibi faizlerin de düşeceğini umuyorlar. Bu yolla da tüketimin ve yatırımın bir miktar kıpırdamasını sağlamayı amaçlıyorlar. Ama kontrol ettikleri faiz haddi, zaten sıfıra yakın bir düzeydeyse böyle bir politika izleyemiyorlar.

    Bu durumda ek olarak parasal genişlemeye gidiyorlar. Bu ifade ilk başta çelişkili gelebilir. "Kısa vadeli faiz haddinin düşürülmesi zaten parasal genişleme anlamına gelmiyor mu?" diye sorulabilir. Hayır, özellikle bir tür faiz politikası uygulayan ülkeler için bu anlama gelmiyor.

    İşin teknik ayrıntısına şimdi girmek istemiyorum. Ama bizim Merkez Bankası, ya da Avrupa Merkez Bankası sözünü ettiğim türden bir faiz politikası izliyorlar. Bu tür alt ve üst faiz sınırlarının olduğu (kanal faiz sistemi) ve bu sınırlardan merkez bankalarının bankalarla işlem yapmaya (onlardan mevduat almaya ve onlara kredi vermeye) hazır oldukları bir sistemde, merkez bankalarının bilanço büyüklüklerini değiştirmeden faiz hadlerini düşürmek ya da yükseltmek mümkün.

    Dolayısıyla, bu tür merkez bankalarının politika faizlerini düşürmeleri ekonomiyi canlandırmak için yeterli olmuyorsa, bu bankalar miktarsal gevşeme aşamasına geçiyorlar. FED, kanal faiz sistemi uygulayan bir merkez bankası değildi, ama küresel krizle birlikte bu tür bir uygulamaya gitmenin yararlarını gördü. Neyse... Sonuçta FED ek parasal genişlemeye gitmek istiyor. İstiyor da, bu isteği bizim gibi ülkelerde sorun yaratıyor. Bakın, nasıl yaratıyor:

    3 Eylül 2008'de FED'in bilanço büyüklüğü 907 milyar dolar tutarındaydı. İki ay sonra, 5 Kasım 2008'de bu büyüklük 2,1 trilyon dolara sıçradı. Bu artışın neredeyse tamamı finansal sisteme aktarılan likiditeden kaynaklandı. 2009 sonuna gelindiğinde ise FED'in bilanço büyüklüğü pek değişmedi; sadece 100 milyar dolar daha arttı. Ama bu sefer artışın temel nedeni FED'in tahvil alımları oldu. 27 Ekim 2010 itibariyle ise bilanço büyüklüğü 2,3 trilyon dolar tutarında.

    Bilanço büyüklüğü 2008'in Eylül ayından bu yana 2,5 kat arttı. Yazının girişinde alıntı yaptığım haberdeki 500 milyar dolarlık ek parasal genişleme, aslında piyasaların beklediği alt genişleme sınırını gösteriyor. Bu alt sınırda kalsa bile, sisteme çıkacak ek para ile FED'in şu andaki bilanço büyüklüğü yüzde 22 oranında artmış olacak. Bu, 2,5 kat artışın üzerine olacak. Çok yüksek miktarda bir parasal genişlemeden söz ediyorum dolayısıyla.

    Bir yandan ABD'nin tekrar tüketmeye başlaması gerekiyor. Dünya ekonomisinin çarklarının dönmesi için gerekli bu. Bu parasal genişleme çoğu iktisatçı tarafından bu açıdan gerekli görülüyor.

    Ama öte yandan bu durum, ABD'deki çok düşük faiz ortamıyla ve parasal genişlemenin bir süre daha devam edeceği, hatta daha da artabileceği haberleriyle birleştiğinde doların değer kaybetmesine yol açıyor. Bu, diğer ülkelerin paralarının dolar karşısında değerlenmesi demek. Büyüme hızları yaptıkları ihracatın düzeyine önemli ölçüde bağlı olan ülkeler açısından bu önemli bir sorun.

    Bizim gibi ülkelerin başına ek bir bela daha açıyor ABD'nin bu politikası. Yaratılan likidite bolluğu sermaye girişlerini artırıyor. Bizim gibi ülkelere akan döviz, para birimlerimizin daha da değerlenmesine yol açıyor. Üstelik ABD'deki bu para bolluğunun eninde sonunda ortadan kaldırılacağı bilindiği için de, bizlere gelen sermaye oldukça kısa vadeli oluyor. Vadesi ne olursa olsun, bu para bizim gibi ülkelerde önemli kredi genişlemesine yol açıyor. Bu genişlemenin sakıncaları, genişlemenin temel nedeninin geçici bir olguya dayanması ile ilgili.

    Hem ulusal paralarının geçici bir nedenle değerlenmesine, hem de yine aynı geçici olgudan kaynaklanan finansal istikrarı bozucu kredi genişlemesine karşı bazı ülkeler tepki veriyorlar. Mesela Brezilya çeşitli vergiler getirerek kısa vadeli sermaye girişlerini caydırmak istiyor. Bu oldukça radikal bir önlem.

    Türkiye ise bu sevimsiz gelişmelere, daha geleneksel yöntemlerle -para politikası ile yanıt vermeye çalışıyor. TCMB, aldığı bir dizi kararla bu kredi genişlemesini bir nebze olsun yavaşlatmayı amaçladı. Yıl bitmeden bu kararların devamı gelecek; topladıkları lira cinsi mevduatlar karşılığı bankaların TCMB'de tutmak zorunda oldukları karşılıklar artırılacak.

    İşin özü şu: Gelişmiş dünyanın krizden çıkmak için yaptıkları, bizim gibi ülkelerde istikrarı bozucu tohumlar ekebiliyor. Dikkatli olmakta yarar var.


    Bu köşe yazısı 03.11.2010 tarihinde Dünya Gazetesi'nde yayımlanmıştır.

    Etiketler:
    Yazdır