Arşiv

  • Mayıs 2024 (5)
  • Nisan 2024 (15)
  • Mart 2024 (19)
  • Şubat 2024 (19)
  • Ocak 2024 (18)
  • Aralık 2023 (17)
  • Kasım 2023 (14)
  • Ekim 2023 (15)
  • Eylül 2023 (12)
  • Ağustos 2023 (21)
  • Temmuz 2023 (18)
  • Haziran 2023 (13)

    İç tüzük ve yapısal reformlar

    Fatih Özatay, Dr.11 Kasım 2010 - Okunma Sayısı: 1077

     

    Devlet Bakanı Ali Babacan'ın dile getirdiği risk neredeyse yerimden sıçramama neden oldu.

    Sayın Ali Babacan bazı ekonomi köşe yazarlarıyla salı günü İstanbul'da bir değerlendirme toplantısı yaptı. Bu tür toplantıları uzun bir süredir yapıyor ve yanlış hatırlamıyorsam bir tanesi hariç hepsine katıldım. Toplantılarda Hazine ve TCMB'nin üst düzey yöneticileri de oluyor. TCMB'de görevliyken bu toplantılara TCMB temsilcisi olarak katılıyordum. Şimdi köşe yazarı olarak. Değişiklik sadece bu değil; mekân da farklı. Beykoz'dan Dolmabahçe'ye, oradan da Florya'ya taşındık.

    Bu toplantının gündemi geçen ay açıklanan orta vadeli programdı. Toplantının başında Sayın Babacan bir sunuş yaptı. Bu sunuşta benim ilgimi çeken ileriye yönelik risklere ilişkin değerlendirmeleri oldu. Yurtdışına ilişkin olası riskler şunlar:

    Bazı gelişmiş ülkelerin zayıf iktidarlar tarafından yönetilmeleri karar almalarını zorlaştırıyor. Mesela, küresel kriz sırasında önemli miktarda parasal genişlemeye gidildi, kamu bütçeleri giderek açıldı. Bu bozulmanın önce durdurulması, sonra da geri alınması gerekiyor. Ancak zamanlama herkesin kafasını meşgul ediyor. Yanlış bir adım küresel büyümeyi tekrar riske atabilir. Bu açıdan bir belirsizlik var ve doğal olarak Türkiye açısından da bir risk bu.

    En büyük risk

    Bunlar hepimizin bildiği riskler. Benim en çok dikkatimi çeken, hadi daha açık söyleyeyim nerdeyse yerimden sıçramama yol açan, en büyük risk olarak Sayın Babacan'ın söylediği. Şu: Yapısal reformlarda son zamanlarda geri kalındığı saptamasını yapıyor. Ama bunun nedeninin reformlara ilişkin hazırlık yapılmaması olmadığını söylüyor. Aksine bazı yasa tasarılarının hazır olduğunu belirtiyor. Bu reformların yapılmamasını Meclis'in yavaş işlemesine, daha doğrusu muhalefetin bilerek ve isteyerek Meclis'i yavaş işletmesine bağlıyor. Dolayısıyla mevcut iç tüzüğü, yapısal reformların önündeki en büyük engel olarak görüyor.

    Sayın Babacan'ın bu görüşüne katılmadığımı açıkça belirttim. Birkaç nedenle: Birincisi, bu tür reformlarda madem uzlaşma aranıyor -ki öyle olması gerekir- o zaman uzlaşmanın ekonomi dışındaki alanlarda da aranması gerekir. Toplantıda söylemedim ama daha açığı şu: Başka alanlarda uzlaşmaya yanaşılmazsa, herhalde ekonomi alanında da uzlaşılmadığı için şikâyet etme hakkının olmaması gerekir.

    Şimdi de yapılabilir

    İkincisi, aynı iç tüzükle (tarihler çok kesin olmasa da) 2002-2004 arasında çok sayıda reform yapıldı. Sayın Babacan'ın da altını çizdiği gibi Avrupa Birliği (AB) yolunda önemli adımlar atıldı. O zaman yapılabildiyse, şimdi de yapılabilir.

    Üçüncüsü ve ilk ikisiyle bağlantılı olarak herhalde reformların yapılmamasından sadece muhalefet sorumlu olamaz. Bırakın 'sadece'yi, asıl sorumlu da olamaz.

    Daha yeni yazdım: Orta vadeli programın 2011-2013 yılları büyüme hedefleri, Türkiye'yi ne yazık ki bir üst lige taşıyacak hedefler değil. Elbette programa daha yüksek büyüme rakamlarının yazılması da çare olmaz. Sadece yazılmış olunur. Önemli olan ne yapacağınız ve nasıl yapacağınız. Programda bunlar yok.

    Bir de şu nokta var: Demokrasilerde farklı kontrol mekanizmalarının olması önemli. Bunlar olmalı ki, farklı görüşlerle de uzlaşma aranılmak zorunda kalınsın. Herhalde demokrasi sadece oy çokluğu demek değil.


    Bu köşe yazısı 11.10.2010 tarihinde Radikal Gazetesi'nde yayımlandı.

    Etiketler:
    Yazdır