Arşiv

  • Mayıs 2024 (5)
  • Nisan 2024 (15)
  • Mart 2024 (19)
  • Şubat 2024 (19)
  • Ocak 2024 (18)
  • Aralık 2023 (17)
  • Kasım 2023 (14)
  • Ekim 2023 (15)
  • Eylül 2023 (12)
  • Ağustos 2023 (21)
  • Temmuz 2023 (18)
  • Haziran 2023 (13)

    BDDK ile Merkez'in gereksiz kapışması

    Fatih Özatay, Dr.15 Kasım 2010 - Okunma Sayısı: 866

     

    Farklı bakış açısı olabilir ama riskler konusunda işbirliğini unutmamak gerekiyor.

    Bankacılık sektörümüzün gelişmişliğine ilişkin uluslararası karşılaştırma yapıldığında çokça kullanılan bir dizi gösterge var: Bilanço büyüklüğünün, mevduat toplamının ve kredi toplamının gayri safi yurtiçi hasılaya (GSYH) oranları gibi. Bu göstergeler sadece sektörün ne kadar gelişmiş olduğunu göstermiyorlar, aynı zamanda ülkemizdeki tasarrufların büyüklüğü hakkında da fikir veriyorlar.

    Küçük işletmeler için kredi önemli

    Bankalarımızın açtıkları toplam kredi miktarının gayri safi yurtiçi hasılaya (GSYH) oranı önemli bir gösterge. Bu oranın artmasını istiyoruz. Zira bankacılık sektörünün açtığı kredi miktarı arttıkça, yatırım ve tüketim harcamaları da artıyor; ekonomimizin büyüme hızı yükseliyor. Özellikle yatırım kredilerinin önemi açık sanıyorum. Kaldı ki sadece kredi miktarının artmasını değil, aynı zamanda kredi alan işletme sayısının artmasını da arzuluyoruz. Özellikle de küçük ve orta boy işletmelerin büyümeleri ve daha fazla istihdam yaratmaları için böyle fonlara ihtiyaçları var.

    Dün bu sütunda Bankacılık Düzenleme ve denetleme Kurumu (BDDK)-Merkez Bankası 'kapışması' hakkında yazdıklarımı okudunuz; hızlı kredi genişlemesinin risklerinden söz ediyordum. Peki, bu bir çelişki mi? Bir yandan kredi miktarının artmasını isteyip, diğer yandan hızlı kredi genişlemesinin risklerinden söz etmek; nasıl oluyor?

    Çelişki değil. İkisi de doğru çünkü. Önemli olan, bir yandan kredilerin artması, diğer yandan açılan kredilerden doğan yükümlülüklerin yerine getirilmeleri. Krediyi alanlar borçlarını ödeme zorluğuna düşerlerse, bankalar zor durumda kalıp, ileride kredi açmakta zorlanırlar zira. Bu durumda, bir dizi zincirleme borçlarını ödeyememe vakası görürüz, riskler artar ve ekonomimizin büyüyemediğine şahit oluruz.

    Elbette BDDK tekil bankalar düzeyinde yaptığı denetim ve gözetimle bu riski azaltıcı önlemler alıyordur. Ama sadece mikro düzeydeki risklerden söz edilmiyor hızlı kredi genişlemesinin doğurabileceği riskler denilince.

    Kredi genişlemesinin bir kısmı geçici nedenlere dayanıyorsa, mesela uluslararası piyasalardaki likidite bolluğu dönüp dolaşıp bizim gibi ülkelere gelip, kredi genişlemesinde bir rol oynuyorsa, ortada olası bir risk vardır. Zira adı üstünde bu sermaye 'geçici' olduğuna göre, eninde sonunda geri dönecektir.

    Ayrıca, çok hızlı kredi genişlemesinin yarattığı büyük canlılık ithalat talebini de arttırabilir. Hem dolaysız yoldan (mesela ithal otomobil satışlarının artması gibi) hem de dolaylı yoldan (artan üretimin ara malı ithalatı talebini arttırması gibi). Bu da ekonomide risklerin birikmesine yol açabilir.

    Bir musibet bin nasihatten iyidir

    Hızlı kredi genişlemesinin yarattığı risklere dair başka örnekler de verilebilir. Ama "bir musibet bin nasihatten iyi ise" küresel krizin neden patlak verdiğini ve tüm dünyanın başına nasıl bela olduğunu hatırlamak yeterli olur.

    Bankacılık Düzenleme ve Denetleme Kurumu (BDDK) ve Türkiye Cumhuriyeti Merkez Bankası'nın (TCMB) kredi genişlemesine farklı açılardan bakmalarında elbette büyük yarar var. Ama bu farklı bakış açılarını korurken, bir yandan da makroekonomik riskler konusunda işbirliği yapmaları gerekiyor. Ortalık yerde gereksiz tartışmalardan kaçınmalılar.


    Bu köşe yazısı 15.11.2010 tarihinde Radikal Gazetesi'nde yayımlanmıştır.

     

     

    Etiketler:
    Yazdır