Arşiv

  • Mayıs 2024 (5)
  • Nisan 2024 (15)
  • Mart 2024 (19)
  • Şubat 2024 (19)
  • Ocak 2024 (18)
  • Aralık 2023 (17)
  • Kasım 2023 (14)
  • Ekim 2023 (15)
  • Eylül 2023 (12)
  • Ağustos 2023 (21)
  • Temmuz 2023 (18)
  • Haziran 2023 (13)

    'Söz'le mücadele

    Fatih Özatay, Dr.05 Aralık 2010 - Okunma Sayısı: 856


    Sıcak para girişi tartışmalarında önlemler tek taraflı olarak düşünülmemeli.

    Dün 'Türkiye'nin Referans sayfaları' bölümündeydi. İki sayfayı kaplayan ve Finans Servisi'nce hazırlanan haber-yoruma 'Sıcak paraya karşı 'söz'le mücadele!' başlığı uygun görülmüştü. 'Söz'le mücadele olur mu?

    'Söz'ün ne olduğuna bağlı. "Sıcak para zararlıdır; mücadele etmek gerekir" falan türünden ortadan bir şey söyleniyorsa, bunun çok da anlamının olmadığı açık. Ama 'söz' mesela bir ay sonra yürürlüğe girmesi kuvvetle muhtemel olan bazı önlemleri şimdiden açıklıyorsa, bırakın açıklamayı kararlar hakkında kuvvetli bazı ipuçları veriyorsa, şimdiden arzulanan yönde etkiler görülür.

    Sıcak para konusunu şimdilik bir tarafa bırakayım. Bu tür 'sözle mücadele' merkez bankalarının başvurdukları bir 'politika aracı'. Bu konuda azımsanmayacak sayıda akademik çalışma da var. Sözgelimi kısa vadeli faiz haddinin görüşüleceği bir toplantıdan bir süre önce, bu kararın ne yönde olmasının düşünüldüğü yolunda merkez bankasınca yayımlanacak bir rapor ya da başkanın iyi planlanmış bir demeci, o faiz kararı alınmadan da etkilerini hissettirebiliyor.

    Ne tür önlemler?

    'İletişim politikası' da bir çeşit para politikası dolayısıyla. Hatta bu konuda yazılmış iki kitap oldukça çok tanınıyor: 'Merkez Bankaları Nasıl Konuşuyorlar?' ve 'Merkez Bankaları Nasıl Yazıyorlar?' Meraklıları kitapların künyelerini CEPR web sayfasından bulabilirler. İlki 2001, ikincisi 2003 tarihli.

    Peki, Radikal'de dün yer alan haber bu tür bir 'söz'le mücadele mi? Değil; yazının içeriğine bakınca öyle olmadığı rahatlıkla anlaşılıyor. Bu nedenle zaten başlık da özenle seçilmiş. Sözlü ya da değil, sıcak parayla mücadele mümkün mü?

    Bu konuda farklı görüşler var. Ama hiç olmazsa kısa vadede bu tür bir mücadelenin denenebileceği yönünde ikna edici (herkesi değil elbette) düşünceler mevcut. Özellikle de bu mücadeleye 'finansal sistemin sağlığı' çerçevesinden bakılarak yaklaşılması tavsiye ediliyor. Ne demek bu? Çok basit bir örnek: Yabancı para cinsinden varlıklarına kıyasla yabancı para cinsinden borçları oldukça yüksek olan şirketlere açılacak yerli para krediler için, bankaların daha fazla karşılık ayırmaları bu tür bir önlem.

    Yatırımcı da önemli

    Burada dikkat edilmesi gereken önemli bir nokta var: Bu tür önlemler 'tek başlarına' düşünülmemeli. Sözgelimi kamu bütçesi disiplin altında değilse bu önlemlerin bir yararı yok. Dolayısıyla maliye politikasının disiplinli olduğu, bu disiplinin geçici zam ve vergilerle değil, sürdürülebilir (kaliteli) bir biçimde sağlandığı bir ortam oluşturmak gerekiyor. Böylelikle merkez bankasına faiz indirmesi için uygun koşulların yaratılması lazım. Ek olarak, uzun vadeli yabancı sermaye girişini kolaylaştırıcı yatırım-dostu bir ortam sunmak gerekiyor.

    Peki, siyasetçi, hele seçimler de yaklaşıyorsa, yurtiçi tasarrufları arzu edilen ölçüde büyümesi için yeterli olmayan bir ülkede, ister mi kısa vadeli de olsa bir süreliğine ekonomik canlılık yaratan bu tür sermayeyi caydırmak? Orasını bilemem. Ama rahmetli Turgut Özal'ın, 1989-1990 döneminde, neden Türkiye'ye uluslararası sermayenin giriş ve çıkışını serbestleştirdiğini, hem de bunu bütçe açıkları önemli bir düzeydeyken yaptığını iyi analiz etmek gerekiyor.


    Bu köşe yazısı 05.12.2010 tarihinde Radikal Gazetesi'nde yayımlanmıştır.

    Etiketler:
    Yazdır