Arşiv

  • Mayıs 2024 (5)
  • Nisan 2024 (15)
  • Mart 2024 (19)
  • Şubat 2024 (19)
  • Ocak 2024 (18)
  • Aralık 2023 (17)
  • Kasım 2023 (14)
  • Ekim 2023 (15)
  • Eylül 2023 (12)
  • Ağustos 2023 (21)
  • Temmuz 2023 (18)
  • Haziran 2023 (13)

    Para politikasında yeni dönem

    Fatih Özatay, Dr.16 Aralık 2010 - Okunma Sayısı: 851


    Türkiye gelişmiş ülkelerin başına açtığı belaya karşı hangi seçeneği seçmeli.


    Son Finansal İstikrar Raporu'nda (FİR) TCMB bakın ne diyor: "Güçlenen sermaye akımlarına karşı gelişmekte olan ülkelerin başvurduğu politika araçları genel olarak sermaye girişlerini engellemeye çalışmak şeklinde olmuştur. Ülkemizde ise diğer gelişmekte olan ülkelerden farklı olarak, sermaye akımlarının hızlandığı dönemlerde finansal istikrarı güçlendirecek tedbirlerin de hızlandırılması tercih edilmektedir."
    Gelişmiş ülkelerin başımıza açtıkları belayla mücadele etmek için ortadaki iki seçeneği anlatıyor. Aslında üç seçenek var (yazının sonunda). Türkiye'nin (tek başına TCMB'nin değil) ikincisini seçtiğini belirtiyor.

    Başçı'nın açıklamaları

    Bu temel tercih çerçevesinde ilk olarak ekonomik birimlerin daha az borçlanmasını istiyor TCMB. İkincisi, bankaların yükümlülüklerinin daha uzun vadeli olmasını amaçlıyor. Üçüncüsü, borçlanmaların daha çok lira cinsinden yapılmasını arzuluyor. Bunların hepsi son FİR'de var (sayfa 8-9). Ek olarak bir süredir önemli bir şey söylüyor: Hem fiyat istikrarının hem de finansal istikrarın birlikte gözetildiği bir para politikası uyguladığını belirtiyor. Çerçeve bu. TCMB Başkan Yardımcısı Sayın Erdem Başçı'nın açıklamalarını bu çerçevede değerlendirmek gerekir.

    TCMB orta vadeli enflasyon hedefleri açısından bir risk görmüyor; politika faizinde bir değişiklik yapmasına gerek olmadığını düşünüyor. Finansal istikrar açısından ise çok hızlı kredi genişlemesini önlemek gerekiyor. Bunun bir yolu kredi talebini kısmak üzere faizleri belirgin biçimde yükseltmek.

    İşte bu durumda finansal istikrar için gereken faiz, fiyat istikrarı için gerekenden belirgin biçimde yüksek oluyor. Finansal istikrar için faizi yükselttiğinizde ise yangına körükle gidiyorsunuz: Başımızdaki belanın (kısa vadeli sermaye girişlerinin) temel nedenini güçlendiriyorsunuz.

    Bu durumda ne yapacak TCMB? Başka araçlarını da devreye sokması gerekiyor. İşte bu nedenle miktarsal kısıtlamadan söz ediliyor. Ne bunlar? Zorunlu karşılık oranını yükseltebilir, kısa vadeli yükümlülükler için daha yüksek oranda karşılık tutulmasını isteyebilir, döviz cinsi yükümlülükleri caydırıcı yönde kullanabilir bu sistemi. Yüzde 1.75 olan borç alma faizini daha da düşürebilir. Tek başına bunların çözüm olmayacağı açık. Düzenleme ve denetleme otoritesinin de devreye girmesi gerekiyor. Sayın Başçı, ek olarak yüzde 7 olan politika faizinin düşürüleceğini de belirtiyor.

    Sayın Başçı'nın açıklamalarını çok olumlu buluyorum. Üstelik açıklamalara eşlik eden ve TCMB internet sitesine konulan sunum, açıklamaların arkasında sağlam kuramsal bir çözümleme olduğunu gösteriyor. Bu çözümlemeye katılmayabilirsiniz; farklı düşünüyorsunuzdur, olabilir. Ama herhalde ortada böyle bir çözümleme varken "Hükümetten gelen baskı üzerine faiz indirimine gidiliyor" diyemezsiniz. İnsaf.

    Üçüncü seçenek doğru

    İki risk var bu politikanın karşısında. Birincisi, hâlâ mali disiplinin kalitesinde sorun var. İkincisi, 2011 enflasyon hedefinin tutturulmasında sorunlar yaşanabilir. Bu durumda faiz indirimi ileride sorgulanabilir. Bu eleştirileri göğüslemek üzere TCMB tekrar ve tekrar normal koşullarda yaşamadığımıza dikkat çekmeli. Finansal istikrarın önemini ve TCMB'nin bu alandaki sorumluluğunu hep gündemde tutmalı. Ama bunları yaparken mali disiplinin kalitesinin önemini de hep anlatmalı.

    Öte yandan temel tercihin eksik yapıldığını düşünüyorum. Türkiye, yukarıda belirttiğim iki seçenekten sadece birisini değil, üçüncüsünü; 'hepsi' seçeneğini tercih etmeli. Sermaye kısıtlamalarını da düşünmeli.


    Bu köşe yazısı 16.12.2010 tarihinde Radikal Gazetesi'nde yayımlanmıştır.

    Etiketler:
    Yazdır