Arşiv

  • Mayıs 2024 (7)
  • Nisan 2024 (15)
  • Mart 2024 (19)
  • Şubat 2024 (19)
  • Ocak 2024 (18)
  • Aralık 2023 (17)
  • Kasım 2023 (14)
  • Ekim 2023 (15)
  • Eylül 2023 (12)
  • Ağustos 2023 (21)
  • Temmuz 2023 (18)
  • Haziran 2023 (13)

    Vaziyet bildiğiniz gibi değil, daha tehlikeli

    Güven Sak, Dr.21 Aralık 2010 - Okunma Sayısı: 1196

     

    Başarı için alınan tedbirlerin kamu tasarruflarını arttırmayı amaçlayan tedbirlerle desteklenmesi gerekir.

    Biz tehlikeyi hep sevmişizdir. Bakın Türkiye ekonomisinin tarihine şöyle bir: Tasarruf-yatırım dengesizliği iliklerimize işlemiştir. Her dönemde kendi imkânlarımızın ötesinde bir hızla büyümüşüzdür. Büyüme için hep net sermaye girişi gerekmiştir. Her dönemde bu imkânlar ötesi büyümenin finansman kalitesi yürek çarpıntısına neden olmuştur. Şimdi de olan budur. Böyle bakarsanız esasen biz bu filmi çok gördük. Ama hiç bu versiyonunu izlememiştik. Merkez Bankası'nın bu aralar iletmeye çalıştığı mesaj galiba tam da budur. Dünya ekonomisi alacakaranlık kuşağına girdiğinden beri, bizim gibi ülkeler için de hayat daha bir tehlikeli olmaya başlamıştır.

    Avrupa'nın krizi

    2010 başında küresel ekonominin meselesi Yunanistan krizi dolayısıyla "Ne olacak bu AB ekonomileri?" meselesiydi. 2011 başında ise bu kez merkezi AB ülkelerinin bankacılık sistemleri tartışmanın odağındadır. Soru yine aynıdır. Dün Bloomberg'teki haber, "Moody's, Fransa'nın AAA notunu kıracak" biçimindeydi. Eski mesele yeni bir perspektiften görülür hale gelmektedir yalnızca. Çin atasözü "dağa çıktıkça, perspektif değişir" biçimindeydi. Bunu "kriz tırmandıkça, sorunun kaynağı göze farklı gelmeye başlar" şeklinde okumak da mümkün. Avrupa'da olan budur. Avrupa'nın derdi ise bizimle yakından alakalıdır.

    2010 başından beri, Avrupa ekonomilerinin krizi ile birlikte, Türkiye'ye yabancı fon girişleri artmaktadır. Öyle krizden önceki düzeyde değildir ama artmaktadır. Bu kez artarken dikkati çeken bir özellik fon akımlarının içinde kısa vadeli olanın ağırlığının giderek artıyor olmasıdır. Avrupa'daki getiri oranlarının düşüklüğü ve düşmeye devam edeceği beklentisi, Türkiye'yi yeni fon girişlerine aday ülke konumuna getirmektedir. Esasen memlekette cari işlemler açıklarının finansmanıyla ilgili bir endişenin olmaması gerekir. Bu ilk noktadır.

    Peki, burada tehlikeli olan nedir? Fon girişleri açısından daha işin başında bulunuyoruz ama cari açığın döviz kazandırıcı ihracat ve turizm gelirlerine oranı kriz öncesi düzeyine şimdiden yükselmiştir. 2001'de Türkiye ekonomisi yine aynı bu seferki gibi yaklaşık 9 çeyrekte içinde bulunduğu çukurdan çıkmıştı. Bu seferki toparlanma sürecinde ise döviz kazandırıcı ihracat ve turizm gelirleri sağlama kapasitesi çok daha kısıtlıdır. Burada elbette Avrupa'daki krizin de etkisi vardır. Oradaki yavaş toparlanma, Türkiye'nin toparlanma sürecini daha riskli hale getirmektedir. Bu kötüdür. Bu da ikinci noktadır. Sorun nerededir? Sorun, Türkiye'nin yalnızca iç talebe dayalı olarak fazla hızlı toparlanıyor olmasıdır. AB iktisadi havzasının bir parçası olarak ihracatımız halen kriz öncesi seviyesine ulaşabilmiş değildir. Ama üretim düzeyimiz kriz öncesi düzeyi aşmış bulunmaktadır. Türkiye ekonomisinin dinamizmi, Avrupa'nın yanı başında fazla göze batmaktadır. Hızla akan kısa vadeli fonlar ülkenin riskliliğini arttırmaktadır. Yapılması gereken, Türkiye'de iktisadi aktivitenin yavaşlatılmasıdır. Merkez Bankası ile Bankacılık Düzenleme ve Denetleme Kurulu'nun son günlerde aldıkları kararlar bu çerçevede düşünülmelidir. Bu da üçüncü noktadır.

    Şu an için TCMB ve BDDK'nın aldıkları kararlar yalnızca "Bu kez vaziyet bildiğiniz gibi değil, daha tehlikeli" mesajını neon ışıkları içinde iletmektedir. Başarı için, alınan tedbirlerin, kamu tasarruflarını arttırmayı amaçlayan tedbirlerle desteklenmesi gerekir. Kim bu aralar kemer sıkılabileceğine inanır? Ben değil.


    Bu köşe yazısı 21.12.2010 tarihinde Radikal Gazetesi'nde yayımlanmıştır.

    Etiketler:
    Yazdır