Arşiv

  • Mayıs 2024 (7)
  • Nisan 2024 (15)
  • Mart 2024 (19)
  • Şubat 2024 (19)
  • Ocak 2024 (18)
  • Aralık 2023 (17)
  • Kasım 2023 (14)
  • Ekim 2023 (15)
  • Eylül 2023 (12)
  • Ağustos 2023 (21)
  • Temmuz 2023 (18)
  • Haziran 2023 (13)

    Birinci Dünya Savaşı 2010'da daha yeni bitti

    Güven Sak, Dr.28 Aralık 2010 - Okunma Sayısı: 1404

     

    2011 yılı Türkiye ekonomisi açısından bakıldığında nasıl olabilir? Belirleyici faktörler neler olabilir?

    2011 yılına girmek üzereyiz. Yeni bir yıla girerken, elbette öncelikle, bu yıl bize neler getirecek diye düşünmeye başlamak lazım. Hakikaten 2011 yılı Türkiye ekonomisi açısından bakıldığında acaba nasıl olabilir? 2011'de belirleyici olacak faktörler neler olabilir? Bence dikkate alınması gereken ilk faktör Avrupa'daki iktisadi krizdir. Bu kriz ne kadar çabuk kalıcı bir sonuca bağlanırsa, Türkiye için o kadar iyi olur. Peki, bu yolda yasal adımlar hızlı bir biçimde atılabilir mi? Bana kalırsa zor. Neden zor? Birinci Dünya Savaşı'nı daha ancak 2010'da sona erdirebilenler, şimdi yeni bir Avrupa Birliği çerçevesini nasıl hızla kararlaştırabilirler?

    Birinci Dünya Savaşına ait Alman savaş tazminatının son taksidinin daha 2010 yılının ekim ayının 3'ünde ödendiğini biliyor muydunuz? Bitmiş bir savaşın hesabını yasal olarak kapatmak, Avrupa'nın tam doksan bir yılını almış bu hesaba göre. Ben daha yeni öğrendim. Öğrenince de "Bunlar krizi sonlandırmak için gereken kararları ne zaman alacaklar da, nasıl uygulayacaklar?" diye düşünmeye başladım.

    İhracatı baltaladı

    1919'daki Paris Konferansı'nda, Almanya'nın saldırdığı ülkelerde yol açtığı hasarı tazmin etmesi gerektiği üzerinde fikir birliği oluşmuş. Daha sonra 1921'de savaş tazminatı tutarı yaklaşık 450 milyar dolar belirlenmiş. Arada Hitler döneminde Almanya bu borcunu reddetmiş. Sonra 1953'te yeni bir ödeme sistemi belirlenmiş. Aslında borç 1982'de ödenmiş. Ama 1953'te verilen bir kararla yaklaşık 150 milyon dolarlık bir faiz ertelemesi yapılmış. Ertelenen faiz ödemesinin ancak iki Almanya birleştiği takdirde muaccel hale geleceği hükme bağlanmış. Bu "kalsın benim davam/divana kalsın" başlıklı af maddesi, beklenmeyen olup, iki Almanya birleşince, işlememiş. Ortaya yeni bir borç çıkmış 1990'lı yıllarda.

    Şimdi bu çerçevede, Avrupa'daki kriz sürecine ve bize etkisine nasıl bakabiliriz? Benim başlangıç tespitlerim şöyle: 2010'da Avrupa'daki kriz ihracattaki toparlanma sürecini baltalamış ama üretimdeki toparlanma sürecine içeriye yönelik kısa vadeli fon akımları vasıtasıyla hız vermiştir. Avrupa'daki kriz, Türkiye için yapay bir kaynak bolluğu yaratmıştır. Cari işlemler açığı problemimizi, bu kez son derece tehlikeli kılan da, bu çerçevede, Avrupa'da derinleşme emareleri gösteren iktisadi krizdir. Açığı para politikası için sorun haline bu kez getiren de budur, normal değildir. Burada iki adet hareket hattı görülmektedir: Birincisi, Avrupa'daki iktisadi krizin derinleşmesi ve uzamasıdır. Bu durumda, ihracattaki toparlanma sürecinin daha da aksamasını, açığın genişlemesini, finansman kalitesinin giderek daha da bozulmasını ve Türkiye'nin giderek artan ölçüde riskli bir ülke olarak görülmesini beklemek gerekir.

    İkinci yol ise Avrupa'daki krizin kapsamlı bir çözüm yoluna girmesidir. Bu durumda, merkezde bankaların yeniden yapılandırılması Avrupa'daki fon ihtiyacını artırırsa, Türkiye'ye yönelik yapay kaynak bolluğu ihtimali azalabilir. Bu durum ise ortadaki tehlikeyi hafifletir. Böyle bakıldığında, ilk durumda, Türkiye'de merkez bankasının daha fazla yaratıcı önlemler geliştirmesi gerekecektir. Merkez yine bir sis çanı gibi uyarmaktadır. İkinci durumda ise, sistemin merkezinde yapılan müdahalenin kendisi fon akımlarının tutarını azaltabilecektir. Ben, merkez bankamıza çok iş düşeceğini düşünenlerdenim. Daha göreceğimiz vardır.


    Bu köşe yazısı 28.12.2010 tarihinde Radikal Gazetesi'nde yayımlanmıştır.

    Etiketler:
    Yazdır