Arşiv

  • Mayıs 2024 (5)
  • Nisan 2024 (15)
  • Mart 2024 (19)
  • Şubat 2024 (19)
  • Ocak 2024 (18)
  • Aralık 2023 (17)
  • Kasım 2023 (14)
  • Ekim 2023 (15)
  • Eylül 2023 (12)
  • Ağustos 2023 (21)
  • Temmuz 2023 (18)
  • Haziran 2023 (13)

    Ek önlemler neden gerekli?

    Fatih Özatay, Dr.06 Ocak 2011 - Okunma Sayısı: 1040

     

    Yakında yeni kararların alınması beklenebilir.

    Pazartesi günü yazımın sonunda sorduğum soruya yanıt arıyorum: Merkez Bankası'nın ve BDDK'nın aldıkları önlemler kredi arzındaki artışı yavaşlatmaya yarayacak mı? Aslında sorunun bir yanıtı hem son kararlarını açıklamak için Merkez Bankası'nın hem de Sayın Ali Babacan'ın yeni yıl dolayısıyla yaptığı televizyon açıklamalarında var: Ortak nokta yakında yeni kararlar alınacağı yönünde.

    Para politikasının şirketlere ve tüketicilere açılan kredi yoluyla ekonomi üzerine etkilerini inceleyen ve kısaca 'kredi kanalı' olarak adlandırılan kanal üzerine gelişmiş bir akademik yazın var. İki kolu var bu çalışmaların. Birinci kol, para politikasındaki değişikliklerin, borç veren ve alan kurumların kredi değerliklerini etkilemesine yoğunlaşıyor. İkinci kol, 'banka-kredi kanalı' olarak biliniyor. Burada vurgu, borç alacak ya da verecek olanların kredi değerlilikleri değil de borç vereceklerin kredi verebileceği fon miktarı üzerine.

    Daha az kredi için

    Daha fazla ayrıntıya gerek yok. Son alınan kararların daha çok banka-kredi kanalından etkili olmaya çalıştığı açık. Kısaca şu: Bankaların topladıkları kısa vadeli fonlar karşısında Merkez Bankası'na yatırmak zorunda oldukları karşılık miktarını yükseltmek. Böylelikle bankaların kısa vadeli fonlara dayanarak daha az kredi açmalarını sağlamak.

    Öncelikli amaç, dolayısıyla kısa vadeli fonlara dayanılarak daha az kredi açılması. Elbette, kredi artış hızı eskiye kıyasla bir miktar azalırsa, bundan memnuniyet duyulacak. Ama bankaların oldukça uzun vadeli fonlara dayanarak eski kredi artış hızını sürdürmeleri, enflasyonu azdırmadıkça pek kimseyi rahatsız etmeyecek gibi duruyor.

    Para politikasının kredi arzı üzerinde istenildiği ölçüde etkili olabilmesi için iki koşul önemli: Bankalar zorunlu karşılık oranına tabi olmayan yeni borçlanma biçimi bulabilirler ve bu fonları kullanarak yeni krediler açabilirler. Bankaların bu olanağının olmaması gerekiyor ki, zorunlu karşılık oranındaki artış, kredi arzı üzerinde etkili olsun. İkincisi, şirketler kesimi banka kredileri dışında yeni kredi kaynakları buluyorlarsa yine kredi arzındaki artışı istenildiği ölçüde kısıtlamak mümkün olmaz. Dikkat: Hep 'istenildiği ölçüde' dedim. Elbette bu önlemlerin bir miktar etkisi olur: Sözgelimi, küçük ve orta ölçekli şirketlerin yurtdışından borçlanma olanakları olmayabilir. Ama temel amaç, kısa vadeli fonlara dayanan hızlı kredi genişlemesini kısmak ise alınan önlemleri yetersiz kılacak kanalları da 'tıkamak' gerekir.

    Sermaye kontrolü

    2010'un, son yıllardan ayırt edici özelliği, yüksek cari işlemler açığının neredeyse tümüyle kısa vadeli dış borç ile finanse edilmesi. Ayrıntıya inince, 2010'a ilişkin başka farklılıklar da ortaya çıkıyor: Birincisi, mevduat olarak giren dış fonlarda çok büyük bir artış var. İkincisi, bankacılık sektörünün kısa vadeli borçlarındaki artış, daha önce 2010'da olduğu kadar büyük hiç olmamış.

    Kıssadan hisse şu: Bankaların kısa vadeli fonlara sırtlarını dayayarak hızlı kredi genişlemesine gitmeleri frenlenmek isteniyorsa diğer kanallara (mesela swap'lar) dikkat etmek gerekiyor. İş dönüp dolaşıp yine bir türlü ağızlara alınmayan sermaye kontrollerine geliyor.

    Not: Yazılarım, bundan sonra ('yeni bir değişikliğe kadar' demek mantıksal açıdan daha tutarlı olacak) sadece salı ve perşembe günleri yayımlanacak. Okuyucularıma duyururum.


    Bu köşe yazısı 06.01.2011 tarihinde Radikal Gazetesi'nde yayımlanmıştır.

    Etiketler:
    Yazdır