Arşiv

  • Mayıs 2024 (11)
  • Nisan 2024 (15)
  • Mart 2024 (19)
  • Şubat 2024 (19)
  • Ocak 2024 (18)
  • Aralık 2023 (17)
  • Kasım 2023 (14)
  • Ekim 2023 (15)
  • Eylül 2023 (12)
  • Ağustos 2023 (21)
  • Temmuz 2023 (18)
  • Haziran 2023 (13)

    2011'e ilişkin bir ilk değerlendirme

    Fatih Özatay, Dr.12 Ocak 2011 - Okunma Sayısı: 1605

     

    Önce dün açıklanan cari işlemler açığı ve finansmanı ile başlayayım. Son yazımda ekim sonu itibariyle durumu ele almıştım. Bu nedenle ayrıntıya girmeyeceğim. Kasım ayında da değişen bir şey yok. Cari açık yüksek ve finansmanı temel olarak kısa vadeli sermeye girişi ile yapılıyor: İlk on bir aylık cari işlemler açığı 41.6 milyar dolar üzeyinde. Net hata ve noksan dahil net kısa vadeli sermaye girişi ise 37.1 milyar dolara ulaşmış vaziyette. Cari açığın yüksekliği bir tarafa, finansman biçimi oldukça riskli.

    Hafta başında kasım ayına ait sanayi üretim endeksi değerleri açıklandı. Mevsim ve takvim etkisinden arındırılmış üretim, bir ay öncesine göre düştü. Düşüşün tek başına bir anlamı yok. Bir düşüş eğilimi oluşma olasılığı olsaydı, bu düşüş o zaman bir anlam kazanırdı; elbette bu anlam da olumsuz olurdu.

    Böyle bir olasılık yok. Buna karşın, az da olsa başka bir olumsuzluk var: Ekim ayında, sanayi üretimi kriz öncesindeki zirve değerine ulaştığı için sevinmiştik. Kasım ayındaki düşüş ile birlikte tekrar kriz öncesinin gerisine düştü: Mart 2008'deki üretim düzeyinin yüzde 1.7 oranında altında Kasımdaki üretim (Grafik 1).

    grafik.520px 01

    Buna karşın sanayi üretimimizin gelecek aylarda izleyebileceği eğilime ilişkin olumlu bir haber oldukça uzaklardan geldi. Japonya Maliye Bakanı Noda, AB'nin sorunlu ülkelere kredi açmak üzere gereksindiği parayı sağlamak amacıyla satacağı tahvillerin yüzde 20'sinden fazlasını satın alabileceklerini açıkladı salı günü.

    Bu açıklama önemli. AB'nin ihraç edeceği tahvillere yeteri kadar talep gelmemesi finansal piyasaları yeni bir sarsıntının eşiğine getirebilirdi. Açıklamanın asıl önemi, uluslararası işbirliği olasılığını artırmasından kaynaklanıyor. Bu da 2011'e ilişkin hiç de az olmayan risk algılamasını en azından artırmadı; sevinmek gerekir.

    2011 büyümesine ilişkin ayrıntılı bir değerlendirmeyi ileride yapmak istiyorum. Şimdilik birkaç noktanın altını çizmekte yarar var. Beş unsur önemli olacak 2011 büyümesi açısından.

    Birincisi, her zamanki gibi, yurtdışından yurda girecek net sermaye miktarı önemli. Merkez Bankası'nın ve BDDK'nın açıkladıkları önlemler eğer başarılı olurlarsa, toplam sermaye girişini değil de kısa vadeli sermaye girişini caydıracaklar. Bu önlemlerin, kısa vadeli girişleri caydırmak açısından da yeterli olmadıklarını geçen hafta tartışmıştım. Ek önlemlerin açıklanacağı belirtildi. Onları da bekledikten sonra daha sağlıklı bir değerlendirme yapmak mümkün olacak.

    İkinci unsur, bankaların açacakları kredi miktarı. Açık ki birinci unsurla ilişkisi var. Üçüncü unsur ihracatımızın nasıl şekilleneceği. AB'deki gidişat bu nedenle de önemli. Japonya Maliye Bakanı'nın az önce değindiğim açıklamasına bu açıdan da olumlu bir gözle bakmak gerekir.

    Dördüncü unsur; teknik bir ayrıntı: Meşhur 'baz' etkisi. 2010 büyümesi çok yüksek; bu nedenle baz etkisi 2011'de aleyhte çalışacak. Bu tür teknik ayrıntılara saplanmamak için, bu tür değişkenlere Grafik 1'deki gibi mevsim ve takvim etkisinden arındırarak bakmak gerekiyor. Dolayısıyla, bu teknik ayrıntı sadece 'görünürde' var; özde yok.

    Son unsur 2011 açısından oldukça önemli olacak. Gelişmiş ülkelerin finansal sistemleri çökerken Türkiye'nin finansal sistemi ayakta kaldı. Çoğu AB ülkesi artan kamu açığı ve kamu borcu sorunu ile cebelleşirken, Türkiye'nin bu açıdan bir sorunu yok. Kriz öncesine kıyasla hala yüksek olan işsizlik oranına ve kriz öncesi düzeyine henüz dönmeyen üretim düzeyine karşın, finansal sistemdeki ve kamu kesimindeki bu durum, Türkiye'nin yıldız gibi parladığı kanısını bazı kesimlerde uyandırıyor ve güçlendiriyor.

    'Bazı kesimler' önemli kesimler, aralarında yerli işverenler ve yabancı fon yöneticileri de var. Keynes'ten beri tutkuların, değer yargılarının, algılamaların ne kadar önemli rol oynadıklarını biliyoruz insan davranışlarında. Her zaman her davranışı 'sağlam' bir gerekçeyle açıklamak mümkün olmayabiliyor. Bu çerçevede, beklenmedik bir gelişme olmazsa, bu 'yıldız gibi parlama' algısının 2011 büyümesine olumlu katkı yapmasını beklemek gerekir.


    Bu köşe yazısı 12.01.2011 tarihinde Dünya Gazetesi'nde yayımlanmıştır.

     

    Etiketler:
    Yazdır