Arşiv

  • Mayıs 2024 (11)
  • Nisan 2024 (15)
  • Mart 2024 (19)
  • Şubat 2024 (19)
  • Ocak 2024 (18)
  • Aralık 2023 (17)
  • Kasım 2023 (14)
  • Ekim 2023 (15)
  • Eylül 2023 (12)
  • Ağustos 2023 (21)
  • Temmuz 2023 (18)
  • Haziran 2023 (13)

    Başkalarının algıları ve büyüme

    Fatih Özatay, Dr.13 Ocak 2011 - Okunma Sayısı: 1136


    Çoğu AB ülkesi artan kamu açığı ve borç sorunu ile cebelleşirken Türkiye'nin bu açıdan pek bir sorunu yok.

    Doğu piyasa ekonomisinde tüketici ve yatırımcı güvenine ilişkin anketler yapılıyor ve bu anketlerden endeksler türetiliyor. Önemli bir nedenle: Özel kesimin yapmayı planladığı harcama miktarı ile ekonomiye duyduğu güven arasında önemli bir ilişki var. Geliriniz aynı kalsa bile, faiz haddi değişmese de fiyatlarda da bir değişiklik olmasa, servetiniz de eskisinden bir milim oynamasa, ileriye daha olumlu bakıyorsanız, tüketiminizi arttırabiliyorsunuz. Tersine, işlerin kötüye gittiğini düşünüyorsanız ürküp köşeye birkaç kuruş ayırabiliyorsunuz.

    Öte yandan tüketici ya da yatırımcı güveninin -daha genel olarak ekonomiye duyulan güven diyeyim- artmasının ya da azalmasının nedenini anlamak ve açıklamak her zaman kolay olmuyor. Bazen somut nedenler bulabiliyorsunuz. Sözgelimi, herkesin güvenini kazanan bir ekonomi programı uygulanıyordur. Ya da sürdürülebilir büyüme hızını arttıracak yeni bir atılım programı açıklanmıştır. Bu program her şeyi ile beğeni toplayıp heyecan uyandırmıştır.

    Güven artışı normal

    Bu koşullar altında ekonomiye duyulan güvenin artması normaldir. Bu değişikliğin yurtiçi talebe yansımasından doğal bir şey olamaz. Dolayısıyla büyüme hızının böyle bir ortamın olmadığı duruma göre daha yüksek olmasını beklemek gerekir.

    Bazı durumlarda ise ekonomiye duyulan güvenin neden arttığını kestirmek zor olabilir. 'Öyle' algılanıyordur. İktisatçı olarak bakıp, mevcut ortamın yakın geçmişten çok farklı olmadığını görseniz bile, çoğu kişi 'nedense' öyle düşünmüyordur.

    Keynes'ten beri tutkuların, değer yargılarının, algılamaların insan davranışlarında ne kadar önemli rol oynadıklarını biliyoruz. Her zaman, her davranışı, 'sağlam' bir gerekçeyle açıklamak mümkün olmayabiliyor. Bu çerçevede, en azından benim için 2011'e ilişkin bir büyüme öngörüsü yapmak zorlaşıyor.

    Biraz düşününce, uygulanan ekonomi politikası açısından, mesela 2007'den farklı olmadığını görüyorum 2011'in. Özünde istikrarı korumaya çalışan bir ekonomi programı var. Ama istikrarı koruyarak statükoyu değiştirmek (yeni bir atılım) için bu ekonomi programında genel geçer sözlerin dışında pek de bir şey olmadığı görülüyor.

    Böyle bakınca, 2011'de sağlanacak büyüme hızının, Türkiye'nin alıştığı ortalama büyüme hızından (yüzde 4.5 gibi) belirgin biçimde farklı olmasını gerektiren bir neden yok gibi. Oysa bu benim algılamam. Başkalarının ne algıladıkları yukarıdaki tartışma çerçevesinde daha önemli.

    Kamu sorun değil

    Bu konuya takılmamın nedeni Türkiye'nin 'yıldız gibi parladığı' algılaması. Bu algılamanın nesnel bazı nedenleri var: Gelişmiş ülkelerin finansal sistemleri çökerken Türkiye'nin finansal sistemi ayakta kaldı. Çoğu AB ülkesi artan kamu açığı ve kamu borcu sorunu ile cebelleşirken Türkiye'nin bu açıdan, pek bir sorunu yok.

    Bu nedenlere karşın 'yıldız gibi parlama' algılamasına katılmadığımı -keşke öyle olsaydı hayıflanmasıyla- daha önce taşıdım bu köşeye: Kriz öncesine kıyasla işsizlik hâlâ yüksek bir düzeyde. Kasım ayı sanayi üretim rakamı, üretim düzeyinin kriz öncesi düzeyine henüz dönmediğini gösterdi. Sağlanan mali disiplinin kalitesinde sorunlar söz konusu. Bir de "Kaynağı nerede" sorularının "Gerçekten bu ülkede kaynak olmadığı mı düşünülüyor" karşı sorusunu gündeme getirmesi ve öyle düşünülüyorsa demek ki bu ülke hiç atılım programı uygulayamayacak endişesi var.

    Ama dediğim gibi, başkalarının durumu nasıl algıladıkları daha önemli büyüme öngörüsü yaparken.

    Bir de not: Cumartesileri de bu köşedeyim. Elbette yine 'şimdilik' kaydıyla.


    Bu köşe yazısı 13.01.2011 tarihinde Radikal Gazetesi'nde yayımlanmıştır.

    Etiketler:
    Yazdır