Arşiv

  • Mayıs 2024 (11)
  • Nisan 2024 (15)
  • Mart 2024 (19)
  • Şubat 2024 (19)
  • Ocak 2024 (18)
  • Aralık 2023 (17)
  • Kasım 2023 (14)
  • Ekim 2023 (15)
  • Eylül 2023 (12)
  • Ağustos 2023 (21)
  • Temmuz 2023 (18)
  • Haziran 2023 (13)

    Vergi gelirlerinde artış

    Fatih Özatay, Dr.19 Ocak 2011 - Okunma Sayısı: 798

     

    Sayın Mehmet Şimşek pazartesi günü 2010 yılı bütçe sonuçlarını açıkladı. Bütçedeki gelişmeler genel olarak olumlu. Vergi gelirlerimizdeki artışı iki temel unsura bağladı Sayın Şimşek. Birincisi, yüksek büyüme hızımız. Daha fazla tüketim ve yatırım dolaylı vergileri, daha fazla ithalat da ithalattan alınan vergileri artırıyor.

    Vergi gelirlerindeki artışın ikinci nedeni olarak vergi tabanındaki genişlemeye dikkat çekti. Bu gelişme, ilkine kıyasla çok daha önemli. İlki sonuç olarak döngüsel bir gelişme. İkinci gelişme ise, vergi tabanındaki genişleme sürdürülebilirse yapısal bir dönüşümün ilk adımı olabilir.

    Daha önce bu köşeye birden fazla kez taşıdım. OECD ülkeleri içinde GSYH'sine oranla en düşük vergi geliri olan iki ülkeden biri Türkiye. Diğeri ise Meksika. Üstelik vergi gelirimizin GSYH'ye oranı ile OECD ortalaması arasında önemli bir fark var. AB ile karşılaştırıldığında ise bu fark daha da fazla. Dahası, bu fark diğer ülkelere kıyasla vergi oranlarımız hiç de düşük değilken oluşuyor.

    Türkiye önümüzdeki yıllarda ortalamada yüzde 4.5 dolaylarında bir büyüme hızı yakalarsa, istikrarlı bir şekilde büyümüş olacak. Bu büyümeye karşın, 'statüko' değişmeyecek; son altmış yıllık ortalama büyüme hızı bundan farklı değil. Peki, statükodan memnun muyuz?

    Mevcut durumu azıcık eşelerseniz, yine bu köşenin ana temalarından biri karşınıza çıkıyor: Gelişmiş ülkelerin kişi başına gelir düzeyine kıyasla, Türkiye'nin kişi başına gelir düzeyinde son elli yılda pek bir değişiklik olmamış. Yerimizde saymışız. Bu açıdan oldukça istikrarlıyız.

    İstikrar ile övünüyorsak, dönüp statükoya bakmamız gerekiyor. Memnun olanlar varsa 'yıldız gibi parladığımızı' düşünebilirler. Üstelik durumu değiştirmek için çaba harcamalarına gerek kalmaz. Memnun muyuz değil miyiz? Değişime kalkışmak için temel soru bu.

    Bu soruya 'hayır değiliz' şeklinde yanıt veriyorsak, o zaman statükoyu değiştirmek için çaba harcamamız gerekiyor. Bu değişim için gerekli yapısal reformların bir kısmı kaynak gerektiriyor. Bu çerçevede, Sayın Şimşek'in açıklaması umut verici. Elbette söz konusu gelişmenin sürdürülebilir olması ve yaygınlaştırılması koşuluyla.

    Pazartesi günü Ekim 2010'a ait işsizlik verileri de açıklandı. Mevsim ve takvim etkisinden arındırılmış işsizlik oranı Nisan 2009'da yüzde 14.8'e sıçramıştı. Ekim 2010'da yüzde 11.6'ya gerilediği açıklandı. Bu oldukça olumlu bir gelişme. Bir diğer olumlu nokta ise son aylarda yüzde 12 dolaylarında bir atalet kazanmış gibi görünen işsizlik oranının bu kritik değerin belirgin biçimde altına düşmüş olması.

    Bu iki olumlu gelişmeye karşın, işsizlik oranı kriz öncesindeki düzeyinin hala 1.6 puan üzerinde. Kriz öncesinde de düşük değildi işsizlik oranı. Tarım dışını ve gençleri dikkate alırsak işsizlik oranı daha da yüksek. Türkiye'nin uzun vadedeki en önemli sorunlarından biri bu.

    Bu sorunu çözmenin yolu da statükoyu değiştirecek adımları peşi sıra atmaktan geçiyor. Hem işgücüne olan talebi artıracak yatırım dostu ortamı yaratmak gerekiyor. Hem de işgücünün nitelik düzeyini yükseltici çabaları yaygınlaştırmaya ihtiyaç var.

    Türkiye'nin bu nedenle de vergi gelirlerini artırması gerekiyor. Umalım ki 2010'daki gelişme devam etsin.


    Bu köşe yazısı 19.01.2011 tarihinde Dünya Gazetesi'nde yayımlanmıştır.

    Etiketler:
    Yazdır