Arşiv

  • Mayıs 2024 (11)
  • Nisan 2024 (15)
  • Mart 2024 (19)
  • Şubat 2024 (19)
  • Ocak 2024 (18)
  • Aralık 2023 (17)
  • Kasım 2023 (14)
  • Ekim 2023 (15)
  • Eylül 2023 (12)
  • Ağustos 2023 (21)
  • Temmuz 2023 (18)
  • Haziran 2023 (13)

    Borçlanmanın hızını siyasi otorite kesebilir

    Fatih Özatay, Dr.02 Şubat 2011 - Okunma Sayısı: 1415

     

     

    Önce son yazımdan kısa bir alıntı yapıyorum: "... İndirilen faiz TCMB'nin bankalara haftalık vadede sattığı paranın faizi (repo faizi). O faizin TCMB'nin belirlediği düzeye yakın bir yerde belirlenmesi için, bankaların ihtiyacı olan likiditenin TCMB tarafından bankalara verilmesi gerekiyor. Buna karşılık zorunlu faiz oranlarını yükselterek TCMB piyasadan likidite çekiyor. İşte çelişkili gibi görünen bu durumu TCMB anlatmakta güçlük çekiyor. Sanıyorum yeni para politikasına ilişkin temel sorunlardan biri burada."

    Sözünü ettiğim çelişki büyük ölçüde bankaların topladıkları mevduatın vade yapısından kaynaklanıyor. Mevduatın uzun vadeli olduğu bir ülkede, kredi de uzun vadelidir. Bir bankanın çok kısa vadeli fonlara dayanarak kredi genişlemesine gitmesi akıllı bir iş olmaz. Kredinin vadesi süresinde merkez bankasının politikası değişebilir çünkü. Belki bir süre sonra kısa vadeli kredi musluklarını kapatacaktır.

    Böyle bir ülkede, merkez bankası bir taraftan zorunlu karşılık oranını artırarak bankaların kredi açabileceği fon miktarını kısıtlayabilir. Öbür taraftan bankaların kısa vadeli fon ihtiyacını giderebilir. Ortada çelişki falan olmaz.

    Oysa Türkiye'de durum farklı. Mevduatın ortalama vadesi birkaç ay ile ölçülüyor. Hal böyle olunca kısa vadeli mevduattan oluşan fonlar ile haftalık vadede TCMB'den alınan fonlar birbirlerinin yerine rahatlıkla geçebiliyorlar. Bu özellik, TCMB'nin açıkladığı politikanın kendi içinde tutarsız olmasını da beraberinde getiriyor.

    Şöyle: Piyasada bankaların kendi aralarında yaptıkları işlemlerde piyasada ortaya çıkan faizin TCMB'nin belirlediği düzeyde gerçekleşmesi için, TCMB'nin bankaların kısa vadeli fon ihtiyacını karşılaması gerekiyor. Zira şu anda bankacılık sektöründe likidite eksikliği var. Bu eksiklik giderilmezse, bankaların birbirlerinden borç alıp verme işlemleri sonucunda ortaya çıkacak faiz artacak; politika faizinden (repo faizinden) daha yüksek olacak. Bu süreklilik kazandığında da politika faizi anlamını kaybedecek.

    Türkiye koşullarında bile TCMB'nin politikasındaki çelişki ortadan kalkabilirdi. Şu koşul gerçekleşseydi: Bankalar bu hafta TCMB'den borçlandıktan sonra gelecek haftalarda tekrar borçlanabileceklerinden emin olmasalardı, haftalık vadede TCMB'den aldıkları borçla daha uzun vadeli kredi açmazlardı.

    TCMB bu belirsizliği yaratabilir mi? Bu sorunun yanıtı 'hayır' şeklinde. Zira bankalara gelecek haftalarda borç vermemesi ya da verdiği borç miktarını azaltması için, TCMB'nin faizlerin yükselmesine izin vermesi gerekiyor. Oysa bu tür bir gelişme hem faizleri düşürmesi ile ters hem de kısa vadeli yabancı fon girişini caydırmak isteği ile.

    Buraya kadar söylediklerimden hala ikna olmayan varsa bir örnek vereyim. Bir yandan faiz düşürüp diğer yandan zorunlu karşılık oranlarını artırınca hemen bir 'paçal faiz' hesabı furyası ortalığı kapladı. Şöyle: "Zorunlu karşılık oranının artması, bir nevi vergi olduğundan bankaların fon maliyetini artırmıştı. Ama TCMB'nin haftalık vadede verdiği borcun faizin düşmesi bu maliyeti azaltmıştı. Paçalda ise ... " Dikkat ederseniz, bu tür bir çözümlemede vade işin içine girmiyor. Bu örnek, mevduatın çok kısa vadeli olmasının yarattığı algılama sorununu da ortaya koyuyor.

    Peki, ne olacak?  TCMB'nin uygulamakta olduğu politikanın başarı şansını artırmak, en azından kendi içinde tutarlı kılmak için, bundan sonra neler yapılabilir?

    Burada BDDK'nın devreye girmesi gerekiyor. BDDK, TCMB'den aldıkları haftalık vadedeki fonlar ile bankaların kredi açmalarını engelleyecek düzenlemeler tasarlayabilirse, TCMB'nin uyguladığı politikadaki çelişki ortadan kalkar.

    Peki, BDDK bu tür bir mekanizma tasarlasa ve uygulamaya koysa, TCMB'nin bankaların kredi genişlemesini engelleme amacına ulaşılabilir mi? Dahası, özellikle kısa vadeli yabancı fon girişleri ile sağlanan kredi genişlemesi engellenebilir mi?

    Bankalar yurtdışından rahatlıkla borçlanabildikleri sürece, mevduattan alınan zorunlu karşılık oranı istenildiği kadar artırılsın, bankalar yine kredi genişlemesini sürdürebilirler. Bu kanalı tıkamak için yapılabilecek iki şey var: Birincisi, BDDK bankaların bu tür fonlarla kredi açmalarını daha maliyetli hale getirebilir. İkincisi, siyasi otorite doğrudan kısa vadeli yabancı fon girişlerine vergi koyar.

    Bu ikinci politika daha akılcı bir politika olarak görünüyor. BDDK yukarıda belirtilenleri yapsa bile, şirketlerin yurtdışından kısa vadeli borçlanmalarını engelleyemiyor. Oysa siyasi otoritenin alacağı karar, şirketler kesiminin bu tür borçlanma olanaklarını da azaltıyor.


    Bu köşe yazısı 02.02.2011 tarihinde Dünya Gazetesi'nde yayımlanmıştır.

    Etiketler:
    Yazdır