Arşiv

  • Mayıs 2024 (7)
  • Nisan 2024 (15)
  • Mart 2024 (19)
  • Şubat 2024 (19)
  • Ocak 2024 (18)
  • Aralık 2023 (17)
  • Kasım 2023 (14)
  • Ekim 2023 (15)
  • Eylül 2023 (12)
  • Ağustos 2023 (21)
  • Temmuz 2023 (18)
  • Haziran 2023 (13)

    Merkez Bankası ne yapsın ki?

    Güven Sak, Dr.04 Şubat 2011 - Okunma Sayısı: 1304


    'Kredi genişlemesinin sonunun gelip gelmediği üzerine konuşmak için daha erken. Orada da yavaşlamayı görmeye başlamak lazım.'

    Son günlerde gazetelerin ekonomi sayfalarında Merkez Bankası'nın yeni politika çerçevesi tartışılıyor. Merkez Bankası'nın 2011 yılı para politikası çerçevesi esasen iyi niyetli ve yeni bulunuyor. Ama gelgelelim, bu haliyle amacına ulaşabileceği konusunda derin bir kuşku var. Ben Merkez Bankası'nın vaziyetini, Merkez Bankası'nın 1990'lı yıllardaki durumuna benzetiyorum. Kimse üzerine düşeni yapmayınca, birilerinin çıkıp durumdan vazife çıkarması gerekirdi o istikrarsızlık yıllarında. Merkez Bankası ve Hazine o dönemde de "aman bir maraza çıkmasın" diye kendi başlarına yok yere dert alırlardı. Şimdiki durum da tam o durum bana kalırsa. Doğrusu ya, ben, Merkez Bankası'nın yaptıklarından rahatsızlık duymuyorum. Ne yapılmaya çalışıldığını anlıyorum. Bu ortamda, belirsizlik yaratmanın da bir iktisat politikası aracı olarak kullanılabileceğini düşünüyorum. Peki, bankalar neden dertli? Neden şikâyet ediyorlar? Çok konuşulduğunu biliyorum ama meseleyi bir de benden dinlemek isterseniz, meramım şöyledir.

    Tehlikeli toparlanma

    Türkiye ekonomisi, geçen yıl, tehlikeli bir toparlanma süreci yaşadı. Toparlanmasına toparlandık ama bunu ülkenin döviz kazanma kapasitesine oranla çok hızlı yükselen bir cari işlemler açığı ile gerçekleştirdik. Üstüne üstlük bu hızlı yükselen açığı, eski dönemlerle karşılaştırılamayacak kadar kısa vadeli fon girişi ile finanse ettik. Aynı dönemde, banka bilançolarında hızlı bir bireysel kredi genişlemesi de oldu. Eskiden dışarıdan gelen para bu kadar hızlı iç tüketim kanalına destek olmazdı, şimdi tüketici finansmanı ile ilgili mekanizmaların daha gelişmiş olması, işi doğrudan o kanala aktardı. Dördüncü nokta ise bankaların kısa vadeli yabancı fon girişine karşılık uzun vadeli yerli para cinsinden kredi açma iştahıydı. Kendi haline bırakılırsa, o çok güvendiğimiz bankaların bilançosunun bu işten hasar görmesini beklemek durumundaydık.

    Ne yapılabilirdi? Cari işlemler açığını azaltmak için, kamu tasarruflarını arttırma amaçlı bir vergi reformu ve vergi idaresi reformu yapılmış olsaydı, şimdi daha iyi olurdu. Hem faiz harcamalarımızın bütçe gelirlerimize oranı krizdeki Yunanistan'ın bile üstünde olmazdı. Mali kural çıkmış olsaydı iyi olurdu. Ama ol/a/madı. Cari işlemler açığının uzun vadeli kaynaklarla finansmanı ya da kısa vadeli kaynaklardan uzak durulması için kalıcı tedbir alınabilirdi. Burada içeride daha uygun bir yatırım ortamından sermaye kontrollerine kadar yöntemler denenebilirdi. Ama o da ol/a/madı. Başkalarına doğrudan yatırım giderken, bize bu kısa vadeli 'kelle koltukta' fonlar düştü. Daha riskli olursanız olacak olan oldu. Bankaların davranışlarını etkilemek için, kısa vadeli kaynaklarla uzun vadeli kredi açmaya karşı sermaye yeterlilik oranı artırılabilirdi. Ama bakın o da daha ol/a/madı. Bu durumda, Merkez Bankası tek başına iktisat politikasında 'yapıcı belirsizlik' yaratmak üzere devreye girdi. Kavram, Henry Kissinger'dandır. İktisadi değildir ama bu dönemde faydalı olabilir. Olağanüstü dönemlerde olağanüstü önlemler almak gerekir. Hiç kimse üzerine düşen görevi yapmıyorsa.

    Kurallar değiştirildi

    Neler oldu? Döviz alım kuralları değiştirildi. Banka, kısa vadeye yüksek faiz ödemeyi bir kenara bıraktı. Bu arada piyasaları daha ucuza fonlamaya da başladı. Türk Lirası değer kaybetti, kısa vadeli fonların bir bölümü çıktı. Artan belirsizlik kısa vadeli fonların bir bölümünü olumsuz etkiledi. Kötü olmadı. İşin bir diğer boyutu olan, kredi genişlemesinin sonunun gelip gelmediği üzerine konuşmak için daha erken. Amaç hasıl olacaksa, orada da bir yavaşlamayı görmeye başlamak lazım. Yoksa banka bilançoları bu kez başka bir biçimde bozulmaya başlar. İyi olmaz. Bankacılık otoritesi buna herhalde seyirci kalmaz.

    Hükümet sessiz olsa bile Ankara'da Merkez Bankası vardır.


    Bu köşe yazısı 04.02.2011 tarihinde Radikal Gazetesi'nde yayımlanmıştır.

    Etiketler:
    Yazdır