Arşiv

  • Mayıs 2024 (11)
  • Nisan 2024 (15)
  • Mart 2024 (19)
  • Şubat 2024 (19)
  • Ocak 2024 (18)
  • Aralık 2023 (17)
  • Kasım 2023 (14)
  • Ekim 2023 (15)
  • Eylül 2023 (12)
  • Ağustos 2023 (21)
  • Temmuz 2023 (18)
  • Haziran 2023 (13)

    Nasıl oluyor da oluyor? Cari açık-2

    Fatih Özatay, Dr.23 Şubat 2011 - Okunma Sayısı: 1979

     

    Geçen hafta "Nasıl oluyor da oluyor?" başlıklı dizinin cari işlemler açığı üzerine ilk yazısı yer almıştı bu köşede. Devam etmeden önce kısa bir özet vereceğim. Ödemeler dengesi hesabının iki temel kaleminden ilki olan cari işlemler hesabı, reel kaynaklarla ilgili işlemleri ifade ederken, ikincisi olan sermaye ve finans hesabı ise bu işlemlerin nasıl finanse edildiğini gösteriyor.

    Cari işlemler hesabımıza ilişkin birkaç 'ilk' saptama vermiştim. Birincisi, kriz dönemlerinde cari denge ya fazla veriyor ya da açık azalıyor. İkincisi, enerji hesabı hariç tutulursa, cari işlemler hesabımızın kriz dönemlerinde fazla verdiği daha belirgin olarak ortaya çıkıyor. Üçüncüsü, enerji hesabı önemli bir cari açık kaynağı; enerji dışarıda tutulduğunda cari işlemler açığımız korkutucu boyutta değil. Dördüncüsü, 'enerji hariç cari açığımız düşük' diye rahatlamamız gerekmiyor. Sonuçta yüksek bir cari açığımız var; bu açığı finanse etmemiz gerekiyor ve bu zorunluluk da çeşitli sorunlar doğuruyor.

    Şimdi sıra büyüme ile cari açık arasındaki ilişkiyi net biçimde sergilemeye geldi. Grafik 1'de 1990-1999, Grafik 2'de ise 2000-2009 dönemlerinde cari açığın gayri safi yurtiçi hasılaya (GSYH'ye) oranı ile GSYH artış hızı arasındaki ilişki gösteriliyor. Grafiğin rahat okunması amacıyla cari açık artı değerler ile ifade ediliyor.

    Bu iki değişken arasında çok yakın bir ilişki olduğu hemen göze çarpıyor: Cari açık, büyüme hızı artarken yükseliyor, büyüme hızı azalırken de düşüyor. 1994 ve 2001 yıllarına dikkat: Ekonomi daralıyorken cari işlemler hesabımız fazla veriyor. 2009'da ise ekonomimiz yine daralıyor; cari işlemler açığı ise bir yıl öncesine kıyasla belirgin biçimde azalıyor.

    Dolayısıyla, cari işlemler açığımızı artıran iki neden saptadık: Hızlı büyüme ve net enerji ithalatçısı olmamız. Büyüme hızımız değişmese bile enerji fiyatları artıyorsa, cari işlemler açığımızın yükseleceği açık.

    Döviz kurunun hiç mi etkisi yok? Verdiğim grafiklerde görülen büyüme-cari açık ilişkisi kadar kuvvetli bir ilişkiyi, döviz kuru ile cari açık arasında göstermek mümkün değil. Ama grafiksel olarak böyle bir ilişkinin görülmemesi, liranın reel değerinin cari açığın belirleyicilerinden biri olmadığı anlamına gelmiyor. Bu ilişki elbette var. Yerli paranın reel olarak değer kazanması ihracatın aleyhine olurken ithalatı artırıcı etki yapıyor; diğer belirleyiciler aynı kalmak üzere cari açığı artırıyor.

    Büyüme ile cari açık arasındaki kuvvetli ilişki ile net enerji hesabının cari işlemler açığının asıl önemli kısmını oluşturması üzerinde özenle durmakta yarar var. Türkiye'nin enerji açısından dışa bağımlılığının öngörülebilir gelecekte süreceği açık. Öte yandan Türkiye son elli yılda ortalamada yüzde 4.5 dolaylarında büyümüş. Bu büyüme hızına rağmen zengin ülkelerle aramızdaki gelir farklılığını kapatamamışız.

    Birleşmiş Milletler Kalkınma Programı (UNDP) verilerine göre 1980'de ABD'nin kişi başına gelirinin yüzde 23.2'si kadarmış kişi başına gelirimiz (satın alma gücü paritesi ile ölçülen karşılaştırılabilir GSYH değerlerinden söz ettiğimi not edeyim). Yaklaşık otuz yıl sonra, 2008 sonunda bu oran ancak yüzde 28,9 olmuş: Yerimizde saymışız. Oysa 1980'de bizden daha fakir olan Kore alıp başını gitmiş: 1980'de aynı oran Kore için yüzde 21.8 iken 2008'de yüzde 60.3'e yükselmiş.

    Kore şimdi yüksek gelir grubunda, biz ise orta gelir grubundayız. Dünyanın on yedinci büyük ekonomisi olmak bu çerçevede bir şey ifade etmiyor. Bir üst lige çıkmak için kişi başına gelir düzeyimizi çarpıcı biçimde artırmalıyız. Uzun sözün kısası yüzde 4.5 civarında ortalama bir büyüme hızı bizi ancak orta gelir grubunda tutmaya yetiyor. Büyüme hızımızı yüzde 7'lere doğru getirmemiz ve o düzeyde en az on yıl tutmamız gerekiyor.

    İşte burada cari işlemler açığı ile büyüme hızı arasındaki ilişki temel bir sorun olarak ortaya çıkıyor. Ekonomimizin bu yapısıyla büyüme hızını yüzde 7 civarına çıkarmamız mümkün değil. Yüzde 7'nin ima ettiği cari açık oldukça yüksek olur ve on yıl süreyle bu kadar yüksek cari açık veremeyiz.

    Neden? Yanıtı cari işlemler açığının 'ikizinde' gizli: Cari açık büyük ölçüde yurtdışından borçlanılarak finanse ediliyor. Kimse on yıl boyunca bu kadar yüksek cari açığı finanse etmez. Yurtdışından borçlanmamız demek, kendi tasarruflarımız yetmediği için başkalarının tasarruflarına muhtaç olmamız demek. Kısacası cari işlemler açığı sorunu asıl olarak bir yurtiçi tasarruf açığı sorunu olarak karşımıza çıkıyor.

    Evet, yerli paramızın değeri ile cari işlemler açığı arasında önemli bir ilişki var. Döviz cinsinden borçlu olan şirketler kesiminin bilançosunu bozmadan ve enflasyonu artırmadan, paramızın reel değerini cari işlemler açığına yardımcı olacak bir düzeye getirebiliyorsak getirelim. Ama asıl sorunu ıskalamayalım.

    Bir üst lige çıkmak istiyorsa Türkiye'nin yeni bir ekonomik modele ihtiyacı var. Bu modelin temelinde daha yüksek bir yurtiçi tasarruf oranı yer almalı. Bunu sağlamak kolay değil; ama yapmalıyız.


    Bu köşe yazısı 23.02.2011 tarihinde Dünya Gazetesi'nde yayımlanmıştır.

    Etiketler:
    Yazdır