Arşiv

  • Mayıs 2024 (11)
  • Nisan 2024 (15)
  • Mart 2024 (19)
  • Şubat 2024 (19)
  • Ocak 2024 (18)
  • Aralık 2023 (17)
  • Kasım 2023 (14)
  • Ekim 2023 (15)
  • Eylül 2023 (12)
  • Ağustos 2023 (21)
  • Temmuz 2023 (18)
  • Haziran 2023 (13)

    Nasıl oluyor da oluyor? Cari açık-3

    Fatih Özatay, Dr.02 Mart 2011 - Okunma Sayısı: 1514

     

    "Nasıl oluyor da oluyor?" dizisine devam ediyorum. Bugün cari işlemler açığının finansman biçimi ile ilgileneceğim. Hatırlarsanız ödemeler dengesinin iki ana kalemi olduğundan söz etmiştim: Cari işlemler hesabı reel kaynaklarla ilgili işlemleri, sermaye ve finans hesabı ise bu işlemlerin nasıl finanse edildiğini gösteriyor. Bugün, cari işlemler açığının finansmanını ele alacağıma göre, 'sermaye ve finans hesabı' kalemi ile ilgiliyim.

    Önce bir noktanın altını çizmek gerekiyor. İktisat bölümü öğrencilerine bir takım denklemler yardımıyla ikinci sınıfta gösterilen önemli bir ilişki var. Şu: Bir ülkenin cari işlemler hesabının açık veriyor olması, o ülkenin yatırımlarının tasarruflarından daha yüksek olması anlamına geliyor.

    Yapacağınız yatırımlar için kendi tasarruflarınız yetmiyorsa, yabancıların tasarrufuna başvuruyorsunuz ve planladığınız yatırımları öylelikle gerçekleştirebiliyorsunuz. Cari işlemler açığının anlamı bu. Bu durumda, sermaye ve finans hesabı 'fazla' veriyor. Türkçesi; yatırımları dış borç ile gerçekleştiriyorsunuz.

    İki noktaya daha değinmekte yarar var. Birincisi, tasarruf açığını ikiye ayırıp bakmak analiz açısından gerekli: Kamu kesimi ve özel kesim. Bu iki kesimin birden tasarruf açığı varsa, kesinlikle cari işlemler hesabı açık veriyor demektir. Ya da bu kesimlerden birinin tasarruf açığı, diğerinin tasarruf fazlasından daha yüksek bir düzeydedir; bu durumda da cari işlemler hesabı açık verir. Mesela kamu kesimi bütçe açığı, özel kesimden gelen yeteri kadar telafi edici bir tasarruf fazlası yoksa, cari işlemler hesabının açık vermesine yol açar. Cari işlemler açığına ilişkin uygulanacak politikaları tartışırken bu noktayı akılda tutmakta yarar var.

    İkincisi, cari işlemler açığının ayna yansımasının dışarıdan borçlanma olduğunu söyledim. Bu borçlanmanın biçimi de çok önemli. Borçlar kısa vadeli mi? Yoksa uzun vadeli mi? Borçlanma maliyeti nasıl? Kredi olarak mı veriliyor borç, yoksa yurtiçindeki şirketler satın mı alınıyor? Belki de yabancılar yurtiçinde yeni şirketler kuruyorlar; doğrudan yatırım artıyor.

    Bu son iki dış finansman biçimini 'borçlanma' olarak addetmem okuyucuya garip gelebilir. Böyle adlandırmamın nedeni şu: Şirket ortaklığı ya da yeni bir şirket kurulması, yurtiçinde yaratılan katma değerin (kârların mesela) bir kısmının ileride yurtdışına aktarılacak olması anlamına geliyor. Bu anlamda, alınan dış borcun faizinin ödenmesinden farkı yok kâr transferinin. Ama 'bu anlamda'. Yoksa elbette doğrudan yabancı yatırım yapılması ile dış kredi ile yatırım yapılması başka açılardan farklı sonuçlar doğurur.

    Şimdi sıra Türkiye'ye dönmeye geldi. Bundan önceki iki yazıda, Türkiye'nin hızla büyüdüğü dönemlerde yüksek miktarda cari işlemler açığı verdiğine dikkat çekmiştim. Türkiye'nin küçüldüğü dönemlerde ise cari işlemler hesabı ya fazla veriyordu, ya da cari açık son derece azalıyordu. Dolayısıyla, büyüme hızı ile cari işlemler açığı arasındaki bu yakın ilişki Türkiye'nin bir iç tasarruf sorunu olduğunu gösteriyor. Hızla büyümek için yatırım yapmamız gerekiyor. Ama bu yatırımları istenilen hızla gerçekleştirmek için kaynağa ihtiyacımız var. Yurtiçi tasarruflar yetmiyor; dışarıdan da kaynak bulmamız gerekiyor. Bu, Türkiye'nin önemli bir yapısal sorunu ve bugünden yarına çözülecek gibi değil. Ama Türkiye'nin bu soruna çare bulması gerektiği de açık.

    Bu yapısal sorun dışında, sermaye ve finans hesabına ilişkin 2010'da öne çıkan önemli bir sorun var. Şu: 2001 krizinden sonraki dönemde 2008'e kadar olan yıllarda cari işlemler açığını giderek artan bir oranda uzun vadeli dış borçlanma ile finanse ediyorduk. Bu dış borçlar içinde doğrudan yabancı sermaye yatırımlarının payı da giderek artıyordu. Oysa 2010 yılı bu açıdan çok olumsuz bir gelişmeye sahne oldu. Rekor düzeye çıkan cari işlemler açığımızın çok büyük bir kısmı kısa vadeli dış borç ile finanse edildi. İçinde bulunduğumuz küresel ekonomik koşullarda bu önemli bir risk.

    Biri yapısal, diğer 'an'a ilişkin olan bu iki soruna gelecek yazımda döneceğim.


    Bu köşe yazısı 02.03.2011 tarihinde Dünya Gazetesi'nde yayımlanmıştır.

     

    Etiketler:
    Yazdır