Arşiv

  • Mayıs 2024 (11)
  • Nisan 2024 (15)
  • Mart 2024 (19)
  • Şubat 2024 (19)
  • Ocak 2024 (18)
  • Aralık 2023 (17)
  • Kasım 2023 (14)
  • Ekim 2023 (15)
  • Eylül 2023 (12)
  • Ağustos 2023 (21)
  • Temmuz 2023 (18)
  • Haziran 2023 (13)

    Nasıl oluyor da oluyor? Cari açık-4

    Fatih Özatay, Dr.09 Mart 2011 - Okunma Sayısı: 1483

     

    Sanayi üretimi Ocak ayında bir yıl öncesinin aynı ayına kıyasla yüzde 18.9 oranında yükseldi. Çok yüksek bir artış bu. Mevsim ve takvim etkisinden arındırıldığında ve bir ay önce zaten yüksek bir düzeyde gerçekleşen sanayi üretimi ile kıyaslandığında aylık artış oranı da az değil: Yüzde 0.6.

    Cuma günü Ocak ayına ilişkin ödemeler dengesi rakamlarını da öğreneceğiz. Yüksek cari işlemler açığı ve bu açığın önemli ölçüde kısa vadeli sermaye girişleri ile finanse edildiği olgusunun sürdüğünü göreceğiz. "Nasıl oluyor da oluyor?" dizisinin cari açık ile ilgili kısmının son yazısı olacak bugünkü yazım. Son yazımda cari işlemler açığının finansman biçimi ile ilgiliydim. Finansman biçimine ilişkin iki soruna dikkat çekmiştim. Biri yapısal, diğer 'an'a ilişkindi bu sorunlar.

    Yapısal olanı şuydu: Büyüme hızı ile cari işlemler açığı arasında yakın ilişki vardı ve aynı yönlü bu yakın ilişki Türkiye'nin bir 'yetersiz iç tasarruf' sorunu olduğunu gösteriyordu. Hızla büyümek için yapmamız gereken yatırımları istenilen hızla gerçekleştirmek için gereksindiğimiz kaynakları yurtiçi tasarruflardan sağlayamıyorduk; dışarıdan da kaynak bulmamız gerekiyordu.

    Bu sorunun çözümü bugünden yarına mümkün değil. Temel soru şu: Yurtiçi tasarruf oranımızı nasıl artırabiliriz? Akademik çalışmalar özel kesimin tasarruf oranını artırmanın o kadar kolay olmadığını gösteriyorlar. Buna karşın, kamu kesiminin tasarruf oranı artırılabilir. Artırılıp artırılamayacağı kamu gelirlerini artıracak manevra alanınızın olup olmadığı ile ilgili.

    Türkiye'de bu manevra alanı var. Daha önce birkaç kez bu köşeye taşıdım: Türkiye'nin vergi gelirlerinin gayri safi yurtiçi hasılasına oranı OECD ortalamasının yaklaşık 10 puan (2008'de 10.6 puan) altında. OECD ortalamasına çıkmaktan söz etmiyorum; ilk aşamada mesela üç-dört puanlık bir artış Türkiye açısından açık ki başarı olacak ve cari açık sorununu hafifletecektir.

    Bu çerçevede, Sayın Mehmet Şimşek'in geçenlerde yaptığı açıklama umut verici. Sayın Şimşek kayıt dışı ekonominin küçültülmesi ve bu yolla vergi gelirlerinin artırılması için bir dizi önlem alacaklarını belirtti. Bu, başarılabilirse, sadece vergi gelirlerinin artırılması için değil, rekabet ortamının iyileştirilmesi açısından da önemli bir adım olur.

    Öte yandan ana muhalefetten de bu çerçevede önemli bir açılım yapıldı: İddialı ekonomik programının gerçekleştirilmesi için gereken kaynakların bir kısmının kayıt dışı ile mücadele edilerek sağlanacağı şeklinde açıklamaları oldu CHP yetkililerinin. Bu da çok olumlu.

    Cari işlemler açığının finansman biçiminin 'an'a ilişkin olan sorunu ise yazının girişinde belirttiğim olgu: 2001 krizinden sonraki dönemden başlayarak 2008'e kadar olan yıllarda, cari işlemler açığı giderek artan bir oranda uzun vadeli dış borçlanma ile finanse edilmişti. Oysa 2010 yılında rekor düzeye çıkan cari işlemler açığımızın çok büyük bir kısmı kısa vadeli dış borç ile finanse edildi.

    Bu riskli finansman biçiminin gelişmiş ülkelerin merkez bankalarının küresel kriz sırasında ekonomilerini paraya boğmaları ve faizlerini çok düşük düzeylere indirmeleri ile yakından ilgisi var. Dolayısıyla, 'anın' ne kadar süreceği, gelişmiş ülkelerin merkez bankalarının para politikalarını 'sıkılaştırmaya' ne zaman başlayacakları ile ilgili. Hafta içinde Avrupa Merkez Bankası Başkanı'ndan yakın gelecekte faiz artırımı sinyali geldi. ABD Merkez Bankası'nın  benzeri bir adım atacağı yönünde ise henüz bir sinyal yok.

    'An'a ilişkin bu sorununun ekonomi yönetimini rahatsız ettiğini yapılan açıklamalardan ve alınan kararlardan biliyoruz. Özellikle Merkez Bankası'nın aldığı kararlar bu çerçevede çok tartışıldı. Bu köşede de bu tür bir tartışma yer aldı. O yazılarda kuvvetli bir olasılık olarak belirttiğim gibi, güncel veriler (şimdilik) Merkez Bankası'nın aldığı kararların istenilen sonuçları doğurmadığını gösteriyor. Merkez Bankası kredi genişlemesinin cari açığı körüklediğini düşünüyorsa, BDDK'nın yardımı olmadan bu sorunla istediği ölçüde baş edemeyecek gibi görünüyor.

    Yeni yayınlanacak veriler ışığında bu konuya daha sonra döneceğim. Ayrıca "Nasıl oluyor da oluyor?" dizisini başka bir konu ile sürdüreceğimi de belirteyim.


    Bu köşe yazısı 09.03.2011 tarihinde Dünya Gazetesi'nde yayımlanmıştır.

    Etiketler:
    Yazdır