Arşiv

  • Mayıs 2024 (7)
  • Nisan 2024 (15)
  • Mart 2024 (19)
  • Şubat 2024 (19)
  • Ocak 2024 (18)
  • Aralık 2023 (17)
  • Kasım 2023 (14)
  • Ekim 2023 (15)
  • Eylül 2023 (12)
  • Ağustos 2023 (21)
  • Temmuz 2023 (18)
  • Haziran 2023 (13)

    Fiyat etiketlerinde değişeni farkettiniz mi?

    Güven Sak, Dr.18 Mart 2011 - Okunma Sayısı: 1453


    Yayınevlerinin artık kitap fiyatlarını kitapların arkasına basma yöntemi enflasyonist hafızanın kaybolmaya başladığına delildir.

    Sizi bilmem ama ben fırsat buldukça kitapçılarda kitap karıştırmayı pek severim. Aslında kitaplara bakıyorum. Ama bu yılın başından beri bir değişiklik dikkatimi çekiyor. Artık pek çok kitabın arkasına uzun enflasyonist dönemin sonucunda alıştığımız üzere kitaba ait olmayan fiyat etiketlerinden bir tane yapıştırmıyorlar. 2011 başından beri pek çok yayınevi bastıkları kitapların arkasına kitabın fiyatını da doğrudan basıyor. Bunun ne kadar önemli bir değişiklik olduğunun farkında mısınız? Bu durum aslında, banka mevduatının vadesi dahil pek çok parametrenin artık değişebileceğinin de göstergesi olarak alınabilir. Gelin bakın neden?

    Benim çocukluğumda, 1960'lı yılların sonu ve 1970'lerin başında da kitapların fiyatları doğrudan kitabın üzerine basılırdı. Sonra 1970'lerin sonunda başlayan enflasyon dönemi ile birlikte o basılı fiyatın üzerine kendi kendine yapışan etiket yapıştırılmaya başlandı. Kitabın fiyatı rafta durdukça değişiyordu. Vaziyet 1930'ların Alman enflasyonu kadar kötü değildi. Öyle yanımızda çuvalla Türk Lirası filan taşımak zorunda kalmıyorduk. Ama kitapçıların çalışanları, siz kitaplara bakarken kitapların etiketlerini sakin sakin değiştirirlerdi. Sonra giderek, yayınevleri, kitapların arkasına kitap fiyatını öyle hiç doğrudan basmamaya başladılar. Nasıl olsa durmadan değişiyordu. Fiyat etiketleri kitaba dışarıdan eklenmeye başladı. Kitapların arkasına o kendinden yapışkanlı etiketlerin konmasına böyle başlandı. Gördüğünüz gibi yeni kuşakların hiç bilmeyeceği bir ayrıntıyı bizim kuşak biliyor.

    Türkiye'nin yüksek enflasyon macerası yaklaşık olarak 2004'te sona erdi. Enflasyon yaklaşık otuz yıl sonra ilk kez tek haneli seviyelere geri döndü. O ara ben de Merkez Bankası Para Politikası Kurulu'ndaydım. 2001'de oraya atandığımda enflasyon yüzde 70'e yakındı. 2004 yılında yüzde 8'lere geriledi. Program iyiydi. Ya da dünyada ucuza mal üreten Çin vardı. Her neyse, önemli olan şu: Enflasyon, Türkiye için de problem olmaktan yirmi birinci yüzyılın başında çıktı. Daha yeni yani. Türkiye için enflasyon bir problem olmaktan çıktı çıkmasına ama Türkiye enflasyonist hafızasını daha yeni yeni kaybetmeye başladı. İşte yayınevlerinin önce tek tük başlayan, hızlanarak devam eden, kitap fiyatlarını kitapların arkasına basma yöntemi enflasyonist hafızanın kaybolmaya başladığına delildir. Önemlidir. Bir kenara not etmekte fayda vardır.

    Mevduatta vade kısa

    Şimdi bu gelişmeye nasıl bakılabilir? Birincisi, Türkiye, yüksek enflasyon sonrası döneme şöyle doya doya adapte olabilecek bir dönem yaşamadan hemen küresel kriz ile karşı karşıya kalmıştır. Bir anormal hal bitmiş, millet daha normale alışamadan, yeni bir anormal hal başlamıştır. Türkiye'nin enflasyonist hafızasını kaybetmesi biraz da bu nedenle uzatmalı olmuş gibi durmaktadır.

    İkincisi, banka mevduatlarında vadelerin bir türlü uzamaması hadisesine de benzer bir perspektiften bakmakta fayda vardır. Türkiye'de mevduatın vadesi hâlâ birkaç aylıktır. Mevduat vadesi hâlâ uzamamıştır. Bunun banka yöneticileri kadar, mevduat sahiplerinden de kaynaklanan nedenleri vardır. Bu olay o enflasyon günlerinden kalma hafıza ile de alakalıdır. Mevduat sahipleri açısından, eskiden, enflasyonun nerelere gideceğinin belli olmadığı dönemlerde uzun vadeli kontratlar imzalayarak, tasarrufu uzun vadeye bağlamak iyi değildi. Nasıl kitap fiyatı rafta artıyorsa, faiz oranlarını da yeniden ve yeniden pazarlık etmek gerekiyordu. Enflasyonla ilgili bekleyişler değiştikçe faiz oranını duruma uydurmak gerekiyordu. Bu da ikinci tespitim.

    Üçüncüsü ama mevduat sahibi vaziyetin tek sorumlusu değildir. Banka ona ne derse müşteri öyle yapmaktadır. Vade yapısı mevduat sahibi kadar banka yönetimi yüzünden de böyledir. Bankalarımız uzun vadeli gayrimenkul kredileri vermeye başlamışken mevduatın vadesinin kısa kalması elbette finansal istikrar için iyi değildir. Ocak başında Merkez Bankası'nın zorunlu karşılıklara ilişkin kararı sonrasında vadesiz mevduat yüzde 5 daralırken uzun vadeli mevduat yüzde 11 artmıştır. Bu iyidir. Merkez Bankası'ndan gelen müdahale acaba çalışmakta mıdır? İzleyelim bakalım.


    Bu köşe yazısı 18.03.2011 tarihinde Radikal Gazetesi'nde yayımlanmıştır.

    Etiketler:
    Yazdır