Arşiv

  • Mayıs 2024 (11)
  • Nisan 2024 (15)
  • Mart 2024 (19)
  • Şubat 2024 (19)
  • Ocak 2024 (18)
  • Aralık 2023 (17)
  • Kasım 2023 (14)
  • Ekim 2023 (15)
  • Eylül 2023 (12)
  • Ağustos 2023 (21)
  • Temmuz 2023 (18)
  • Haziran 2023 (13)

    Bankacının işi bankacılık yapmak, idarenin işi yönetmektir

    Güven Sak, Dr.01 Nisan 2011 - Okunma Sayısı: 1175


    Türkiye bugünkü toparlanma performansını bankacılık sistemine borçludur. Ama bakın bankalarımıza bu aralar kızıyoruz.

    2010 yılı büyüme rakamları belli oldu. 2010 yılının son çeyreğinde Türkiye ekonomisi yüzde 9,2 oranında ve tahminlerin üzerinde büyüdü. 2010 yılında bir bütün olarak tahminlerin üzerinde, yüzde 8,9 büyüdük. 2009 yılında ise tahminlerin üzerinde yüzde 4,8 küçülmüştük. 2008 yılından beri bakarsanız, önce, en hızlı küçülen ülkeler arasında ilk ondaydık, şimdi ise, en hızlı toparlananlar listesinde ilk on ülke içindeyiz. Dün küçülmeye karşı etkin bir tedbirler demetini ortaya koyamamıştık. Bugün ise hızlı toparlanma sürecini yönetemiyoruz.

    Önce bir tespit: 2010 yılı büyüme rakamı bir dengesizlik işaretidir. Sayın Ali Babacan'ın bankacılarla ilgili açıklamalarına, Merkez Bankamızın "alışılmadık para politikası çerçevesi"ne böyle bakmakta fayda vardır. Ortadaki dengesizlikler demeti için, gecikmiş de olsa, tedbir alınmaktadır. Tedbirlerin neden gecikmiş olduğunun göstergesi ise 2010 yılı büyüme rakamıdır. Türkiye'nin imkânlar sepeti ile karşılaştırıldığında bu oran yüksektir. Bu arabayla ve bu yollarda bu kadar süratli gitmemekte fayda vardır. Ben bir türlü açıklanmayan IMF Raporu'nun da bu çerçevede önemli olduğunu düşünüyorum.

    İlk soru şudur: Türkiye ekonomisindeki dengesiz gidişatın sorumlusu bankalar mıdır? Bir taraftan bakınız öyle denebilir. Türkiye ekonomisinin hızlı toparlanabilmesinin bana kalırsa iki adet nedeni vardır. İkisi de hükümetimizin krize karşı almış olduğu tedbirlerle alakalı değildir. Bunlardan ilki, küresel krizin bankacılık sistemimizi olumsuz etkilememiş olmasıdır. Bu durum bankacılık sistemimizin daha menkul kıymetleşme ile tanışmamış olması ile, sistemimizin yeterince gelişmemiş olması ile yakından alakalıdır. Bunu daha önce sistemimizin ilkel olması ile açıklamıştım. Küresel kriz daha gelişmiş organizmaları doğrudan etkilerken, ilkel yaşam formlarına dokunmamaktadır. Bu ilk noktadır. İkinci neden ise, Avrupa Birliği'ndeki kriz ile birlikte, Türkiye'ye fon girişlerinin hızla artmasıdır. Bakın rakamlara. Yunan krizi ile başlayan süreç Türkiye ekonomisine destek olmaktadır. Oradan gelen fon fazlasının ekonomimize aktarıldığı kanal ise bankacılık sistemidir.

    Bankacılığa borçlu

    Buraya kadar anlatılandan iki adet sonuç çıkartayım müsaadenizle. Birincisi, Türkiye bugünkü toparlanma performansını bankacılık sistemine borçludur. Ama bakın bankalarımıza bu aralar kızıyoruz. İkincisi ise şudur: Türkiye ekonomisinde hızlı büyümenin yol açtığı ve yüksek cari işlem açıkları ile görünür hale gelen dengesizlik, Avrupa Birliği ekonomilerindeki dengesizlikle yakından alakalıdır. Orada yavaşlama ile ortaya çıkan tasarruf fazlası, Türkiye'yi imkânlarının ötesinde bir süratle büyütmektedir. Ancak bu büyümenin sürdürülebilirliği yoktur. 2008'den 2010'a ortalama büyümemiz yüzde 1,8 civarındadır. İyi değildir.

    Demek ki neymiş? Bugünkü büyüme performansının kaynağı bankalarımızmış. Peki bu iyi ise biz şimdi bankalara neden kızıyoruz? Yok bu kötü ise neden ortadaki büyüme performansı ile övünüyoruz? Vaziyet o Nasrettin Hoca fıkrasındaki gibidir: hani hoca eve aylar sonra iki kilo et almış. Yemeği iple çekiyor. Aylar sonra eve giren ilk eti pişiren eşi ise parça parça bütün eti yemek yaparken yiyip bitirivermiş. Hoca eve gelince de, "Bey" demiş, "kedi eti yedi, ağzından kapamadım." Bunun üzerine kediyi yakalayan hoca hemen hayvanı tartmış. Bakmış iki kilo, hanımına dönmüş: "Bu kedi ise et nerede, yok bu et ise kedi nerede?" diye sormuş. Şimdi bu ekonomik büyüme iyi ise, siz neden tedirginsiniz? Yok tedirgin değilseniz, bankacıları neden tedirgin ediyorsunuz? Halbuki ortadaki bu büyümeyi onlara borçlusunuz.

    Bankacının işi bankacılık yapmak, idarenin işi ekonomiyi maraza çıkarmadan yönetmektir. Bankacı ekonomiden sorumlu bakan değildir.


    Bu köşe yazısı 01.04.2011 tarihinde Radikal Gazetesi'nde yayımlanmıştır.

    Etiketler:
    Yazdır