Arşiv

  • Mayıs 2024 (11)
  • Nisan 2024 (15)
  • Mart 2024 (19)
  • Şubat 2024 (19)
  • Ocak 2024 (18)
  • Aralık 2023 (17)
  • Kasım 2023 (14)
  • Ekim 2023 (15)
  • Eylül 2023 (12)
  • Ağustos 2023 (21)
  • Temmuz 2023 (18)
  • Haziran 2023 (13)

    BDDK ile Merkez Bankası birleşsin mi?

    Fatih Özatay, Dr.05 Nisan 2011 - Okunma Sayısı: 1128


    Bazı ülkelerde düzenleme ve denetlemeden sorumlu ayrı bir kurum yok, bazı ülkelerde ise bu amaçla kurulmuş özerk kurumlar var.

    Bankacılık Düzenleme ve Denetleme Kurumu (BDDK), Haziran 1999'da çıkan Bankacılık Kanunu ile kuruldu. Çalışmalarına Ağustos 2000'de başladı. O tarihten önce bankaların düzenlenmesi ve denetlenmesine ilişkin yetkiler Hazine Müsteşarlığı ve Merkez Bankası'nda (MB) idi.

    Hazine'nin bankaların düzenlenmesinden ve denetlenmesinden sorumlu olması çok ilginçti. Hazine şimdi olduğu gibi o zaman da bankalara borçluydu (bankalar Hazine tahvili ve bonolarını tutuyorlar). Farklı bir ifadeyle borçlu, alacaklıyı düzenliyor ve denetliyordu. Bu 'garip' durum 2000'de sona erdi.

    Bazı ülkelerde düzenleme ve denetlemeden sorumlu ayrı bir kurum yok; bu yetki ve sorumluluk o ülkelerin merkez bankalarında. Bizde olduğu gibi bazı ülkelerde ise bu amaçla kurulmuş özerk kurumlar var.

    Sorumluluk 'merkez'e geçer mi

    Çoğu çağdaş merkez bankasının yasasında temel amaç olarak fiyat istikrarı belirtiliyor. Küresel krizden sonra, merkez bankalarına ulaşmaları gereken ikinci bir temel amaç verilip verilmemesi sıkça tartışılmaya başlandı. Mesela IMF'nin geçen ay düzenlediği önemli konferansın tartışma başlıklarından biri de bu konuydu. Merkez Bankası'nın (MB) finansal istikrar konusunda bazı yetkileri var. Zaten son zamanlarda Merkez Bankası'nın finansal istikrar amacına, fiyat istikrarı amacına eşdeğer bir ağırlık vermesi, bu sayede mümkün oldu. Arkasından da MB'nin zorunlu karşılıklara ilişkin kararları geldi.

    Bu tartışmalar uç noktaya gider de düzenleme ve denetleme sorumluluğunun tümüyle merkez bankalarına verilmesi modası başlar mı? Bunu kestirmek kolay değil. Ancak lehte ve aleyhte birkaç şey söylemek mümkün.

    MB'nin 'zorunlu karşılık oranlarını arttırarak kredi artış hızını yavaşlatmak' politikasını bu köşede yeteri kadar tartıştım. Hatırlarsanız, BDDK'nın devreye girerek, bankaların çok kısa vadeli fonlarla (mesela MB'den alınan repolarla) kredi açmalarını zorlaştırıcı bir düzenlemeye gidebileceğini belirtmiştim. Bu durumda MB, zorunlu karşılık oranlarında keskin yükselişlere gitmek zorunda kalmayabilirdi. Oysa böyle olmadı, mart sonuna doğru MB zorunlu karşılık oranlarında önemli bir artış yaptı.

    Farklı bakış açıları

    Bu değerlendirmem doğruysa, buradan çıkan sonuç da açık: BDDK'nın yetkileri MB'de olsaydı, zorunlu karşılık oranlarının bu kadar yükselmesi gerekmeyecekti. Bu çerçevede bakınca, özellikle eşgüdüm açısından düzenleme ve denetleme yetkilerinin MB'ye geçmesi yararlı olur gibi görünüyor.

    Tersine savlar da ileri sürülebilir: Gelişmelere salt bankacılık sektörü açısından bakan bir kurumun varlığı, olaylara daha çok makroekonomik çerçeveden bakarak karar alınırken 'kantarın topuzunun' kaçmasını engelleyebilir. Farklı bakış açısı yararlıdır. Bu çerçevede, iki ayrı kurumun (MB ve BDDK) olması iyi bir şey. Elbette bu kurumların konuşmaları, tartışmaları ve bir uzlaşmaya varmaları koşuluyla. MB'ye finansal istikrarı sağlama görevi verilmesinin bir başka ilginç sakıncasını dün Radikal'de Sayın Hasan Ersel dile getirdi: "Fiyat istikrarını sağlamaktan sorumlu olan MB'nin bağımsızlığına tahammül edemeyen siyasal yetke, karşısında yetkileri daha da arttırılmış bir MB görünce buna hiç dayanamaz; bağımsızlık biter, fiyat istikrarı da tehlikeye girer." Katılmamak elde değil.


    Bu köşe yazısı 05.04.2011 tarihinde Radikal Gazetesi'nde yayımlanmıştır.

    Etiketler:
    Yazdır