Arşiv

  • Mayıs 2024 (11)
  • Nisan 2024 (15)
  • Mart 2024 (19)
  • Şubat 2024 (19)
  • Ocak 2024 (18)
  • Aralık 2023 (17)
  • Kasım 2023 (14)
  • Ekim 2023 (15)
  • Eylül 2023 (12)
  • Ağustos 2023 (21)
  • Temmuz 2023 (18)
  • Haziran 2023 (13)

    Zeki çocuklar

    Fatih Özatay, Dr.09 Nisan 2011 - Okunma Sayısı: 1373

     

    Uluslararası çaptaki uzmanlarınızdan yeterince yararlanamayınca kalkınma yarışında arzuladığınızı gerçekleştiremiyorsunuz.

    Perşembe günkü yazımın son paragrafını biraz daha deşmek istiyorum bugün. Şöyle bitiyordu: "Ne yazık ki eğitim ve beceri düzeyimiz, gelişmiş ülkelerdeki ya da gelişmiş ülkelerin düzeyine hızla yaklaşan ülkelerdeki kadar yüksek değil. Bunu hepimiz biliyoruz. Oysa ortalama eğitim ve beceri düzeyimizin çok üzerinde eğitim ve beceri düzeyine sahip uzmanlarımızı yeterince değerlendiremediğimizi sıkça unutuyoruz. Farklı bir ifadeyle ortadaki potansiyelden de yeterince yararlanmıyoruz."

    Bir kurumda beni korkutan iki özellik şudur: Birincisi, bir kurumun sorumluluklarını yerine getirmesi için gereksindiği uzmanlara sahip olmaması ya da bu tür uzmanlara sahip olduğu halde o uzmanların kızağa çekilmiş olmaları. Bu koşullar altında o kurum her türlü sakarlığa açık olacaktır.

    Uzmanlık güme gidiyor

    Türkiye ne yazık ki bu tür sakarlıklardan çok çekti, hâlâ da çekiyor. Temel nedenini de biliyoruz. İktidara gelen şu ya da bu siyasi görüş Türkiye'ye hizmet etmek için iktidarda olduğunu unutmamış bile olsa, o hizmeti sadece kendi yandaşları ile verebileceğini düşünebiliyor. Her zaman böyle olmasa da özellikle gelişmemiş demokrasilerde bu olguya sıkça rastlanıyor. Bu durumda uzmanlık güme gidiyor. Uzmanlığın tarifi 'tornadan çıkmış gibi benzer' bir anlayışa sahip olmak biçimine dönüşebiliyor.

    İkinci korktuğum özellik, bir kurumda yeteri kadar işinin ehli insan olsa bile, kurumun üst düzey yöneticilerinin kendilerini 'zeki çocuk' gibi hissetmeleri ve o insanlara danışmamalarıdır. Bu hissiyat bazen kurumun dışında olabilir; o kurumun bağlı olduğu bakan kendini öyle düşünebilir. Fark etmez. Özellikle köşe yazarınız gibi 'Prof. Dr.' unvanlı zevatın bir kısmında bu hissiyat epey gelişmiştir. Ne yazık ki bizim meslekte böyle bir ego sorununa sıkça rastlanır.

    Bu tür 'zeki çocukların' birtakım hazır reçeteleri vardır. Yememiş içmemiş ve hatta bu vatan için uyumamış, işin uzmanı bir sürü insanın yıllardır düşünmediğini düşünüp, şıp diye bir dolu sorunu anında çözecek reçeteler geliştirmişlerdir. 'Zeki çocuk' olduklarından, o kurumda da tanım gereği kendilerinden daha zeki kişi bulunmadığından, hazır reçetelerini tartışmaya açma gereksinimi duymazlar.

    Bu döngü kırılmalı

    Tartışma zaman kaybıdır. Muhtemelen zeki çocukların zekâlarına bir hakarettir. O reçete uygulanacaktır, o kadar. Zaten kendileri kadar zeki olmasa da 'maşallah ileride zeki çocuk olacak inşallah'ları da yanlarında getirmişlerdir o kuruma. Onlar da elbette 'zeki çocuğun' zekâ gösterisine el çırparlar.

    Bu ikisi de gerçekten ürkütücü özellikler. Hele Türkiye gibi gelişmiş ülkelere kıyasla ortalama eğitim ve beceri düzeyi düşük olan ülkeler için. Bu durumda az sayıda sahip olduğunuz uluslararası çaptaki uzmanlarınızdan yeterince yararlanamıyorsunuz. Doğal olarak da kalkınma yarışında arzuladıklarınızı gerçekleştiremiyorsunuz.

    Ortada apaçık bir kısırdöngü var. Şu: Ne yazık ki bu gelişmemişlik hastalığı, gelişmemiş olarak kalmanıza yol açıyor. Hastalık zaten gelişmemişliğin bir sonucuydu. Bu durumda, hastalık şiddetlenerek gelişme çabalarınızı giderek daha fazla engelleyebiliyor. Bu döngüyü bir yerinden kırıp tarihe gömmenin zamanı gelmedi mi?

     


    Bu köşe yazısı 09.04.2011 tarihinde Radikal Gazetesi'nde yayımlanmıştır.

    Etiketler:
    Yazdır