Arşiv

  • Mayıs 2024 (11)
  • Nisan 2024 (15)
  • Mart 2024 (19)
  • Şubat 2024 (19)
  • Ocak 2024 (18)
  • Aralık 2023 (17)
  • Kasım 2023 (14)
  • Ekim 2023 (15)
  • Eylül 2023 (12)
  • Ağustos 2023 (21)
  • Temmuz 2023 (18)
  • Haziran 2023 (13)

    Ödemeler dengesinde son gelişmeler

    Fatih Özatay, Dr.13 Nisan 2011 - Okunma Sayısı: 1497

     

    'Nasıl oluyor da oluyor?' dizisinin 'büyüme' bölümüne bu hafta ara verip güncele dönüyorum. Yeni açıklanan ödemeler dengesi verileri üzerinde durmak istiyorum.

    İki hafta önce 2010 yılına ilişkin gayrisafi yurtiçi hasıla (GSYH) rakamlarını öğrendik. 2010 yılında çok yüksek bir büyüme hızı gerçekleştirdik: Yüzde 8.9. Yüksek bir hızla büyümek olumlu bir gelişme elbette. Ancak potansiyel büyüme hızımızın yüzde 4.5 olduğu dikkate alındığında, potansiyelimizin bu kadar üzerinde bir hızla büyümenin bir takım sorunlar doğuracağı da (doğurduğu da) açık.

    'Nasıl oluyor da oluyor?' dizisinin ilk bölümü 'cari açık' üzerineydi. Hatırlarsanız, yüksek bir hızla büyüdüğümüz dönemlerde, cari açığımız da yüksek düzeylerde oluyordu. Elbette cari açığın tek belirleyicisi büyüme hızı değildi, ama geriye doğru bakıldığında cari açık ile büyüme hızı arasındaki bu yakın ilişki de hemen fark ediliyordu.

    Bu bir sorun. Zira potansiyel büyüme hızımız Türkiye'yi zengin ülkelerin refah düzeyine yaklaştırmaya yeterli olmuyor; ancak aramızdaki farkı korumamıza yarıyor. Potansiyel büyüme hızını artırmadan daha hızlı büyümek için daha fazla yatırım yapmaya kalkınca da cari açık sorunu ortaya çıkıyor.

    Çünkü, bir ülkenin yatırımlarının tasarruflarından daha yüksek olması, o ülkenin cari işlemler hesabının açık veriyor olması anlamına geliyor. Yapacağınız yatırımlar için kendi tasarruflarınız yetmiyorsa, yabancıların tasarrufuna başvuruyorsunuz ve planladığınız yatırımları öylelikle gerçekleştirebiliyorsunuz. Cari işlemler açığının anlamı bu. Bu durumda, sermaye ve finans hesabı 'fazla' veriyor; yatırımları dış borç ile gerçekleştiriyorsunuz.

    Hatırlarsanız bu sorunu 'yapısal' bir sorun olarak tanımlamıştım. Bu yapısal sorunu ağırlaştıran ya da hafifleten bir unsur var. Bulduğunuz dış borç uzun değil de kısa vadeli ise, ekonominiz kırılganlaşıyor; riskler artıyor. Pazartesi günü açıklanan ödemeler dengesi verilerine bir de bu gözle bakmak da yarar var.

    2010'da çok yüksek bir cari işlemler açığı verdik: Cari açığın gayrisafi yurtiçi hasılamıza (GSYH) oranı yüzde 6.6 oldu. Bu sadece 2010'a özgü değil. Geçmişte de yüksek cari işlemler açığı vermiştik; mesela 2006'da cari açığın GSYH'ye oranı yüzde 6.1 olmuştu. 2010'da bu sorunu ağırlaştıran önemli bir gelişme yaşandı: Cari işlemler açığımızın finansman biçiminde radikal bir değişiklik gerçekleşti. 2006 yılındaki yüksek cari işlemler açığını ağırlıklı olarak uzun vadeli sermaye girişleri ile finanse ediyorduk. Oysa 2010 yılında işler tersine döndü; finansman biçimi kısa vadeli sermaye oldu.

    Tablo 1 bu çarpıcı gelişmeyi bir boyutuyla sergiliyor. 'Bir boyutu' ile diyorum; çünkü tüm kısa vadeli sermaye girişleri yer almıyor tabloda. Bunun yerine bankaların ve şirketler kesiminin yurtdışından aldığı net uzun ve kısa vadeli krediler ile yurtdışı bankaların ve kişilerin Türkiye'deki mevduat hesaplarındaki değişimler var. Kredi değerleri, 2010'da yeni alınan borçlar ile yapılan borç geri ödemeleri arasındaki farkları gösteriyor. Tabloda yer alan herhangi bir 'artı' değer Türkiye'ye net sermaye girişi olduğunu ifade ediyor. 'Eksi' değer ise sermaye çıkışı anlamına geliyor.

    Bankaların aldıkları kısa vadeli krediler 2010 yılında anormal artıyor. 2006 ve 2007'de net geri ödeme var oysa. Keza bankalarımızın yurtdışından aldıkları uzun vadeli borçlarda 2010'da keskin bir düşüş var. Şirketler kesiminde en belirgin gelişme ise şirketlerimizin 2006 ve 2007'nin aksine 2010 yılında net uzun vadeli dış borç geri ödeyicisi konumunda olmaları. Kısa vadeli kredi kullanımlarında da bir miktar artış var. Son olarak da 2010 yılında yabancı bankaların Türkiye'deki mevduat hesaplarındaki keskin artışa dikkat edin.

    Peki, Şubat ayı verileri bu olumsuz gidişatta bir değişikliğe işaret ediyorlar mı? Hem 2010'un bütünüyle hem de ilk iki ayıyla karşılaştırıldığında tablodaki veriler daha olumlu. Bankalar ve şirketler uzun vadeli borçlanabilmişler. Ayrıca uzun vadeli kaynak kullanımları kısa vadeli kullanımlarını aşmış. Yurtdışı bankaların bizdeki mevduatlarında da bir azalma var.

    Son iki ayda gerçekleşen en olumsuz gelişme net hata ve noksan kaleminin çok yüksek bir değer alması. Bu kaleme ilişkin veriler tablonun son sırasında yer alıyorlar. Net hata ve noksanın artı işaret alması, bir anlamda, kaynağı tam olarak saptanamayan bir döviz girişi olduğunu gösteriyor. İlk iki ayda bu yolla Türkiye'ye gelen döviz, 2010 ya da 2007 yılının tümünün üzerinde.

    Neden olumsuz bir gelişme bu? Birinci nedeni şu: Net hata ve noksan çeşitli unsurlara bağlı olarak ortaya çıkabilir. Gözlemediğimiz bir şey olduğu için her türlü spekülasyona açık. Bu tür spekülasyonlar, daha önceki yüksek net hata ve noksan değerleri için de yapıldı; kafa karıştırıcı oluyorlar. İkinci olumsuzluk da şu: Net hata ve noksanı da kısa vadeli sermaye girişi olarak düşünebiliriz. Dolayısıyla, az önce diğer kalemler için söylediklerime ters bir gelişme yaşanmış oluyor.

     

    Seçilmiş ödemeler dengesi kalemlerindeki

    gelişmeler (milyon dolar)

    2006 2007 2010 2010 2011
    Ocak-Şubat Ocak-Şubat
    Krediler
    Bankalar uzun 9766 7272 585 -450 711
    Bankalar kısa -3952 -1663 11990 -548 413
    Şirketler uzun 18317 25811 -7397 -1658 504
    Şirketler kısa 495 214 1361 215 323
    Mevduat
    Yurtdışı bankalar 5902 -2105 14188 735 -3176
    Yurtdışı kişiler -12 232 308 1259 -113
    Net hata ve noksan 185 1757 4575 2008 5502


    Bu köşe yazısı 13.04.2011 tarihinde Dünya Gazetesi'nde yayımlanmıştır.

    Etiketler:
    Yazdır