Arşiv

  • Mayıs 2024 (11)
  • Nisan 2024 (15)
  • Mart 2024 (19)
  • Şubat 2024 (19)
  • Ocak 2024 (18)
  • Aralık 2023 (17)
  • Kasım 2023 (14)
  • Ekim 2023 (15)
  • Eylül 2023 (12)
  • Ağustos 2023 (21)
  • Temmuz 2023 (18)
  • Haziran 2023 (13)

    21. yüzyılda 19. yüzyılı yaşıyoruz

    Güven Sak, Dr.22 Nisan 2011 - Okunma Sayısı: 1264


    Küresel şirketlerin performansı çok farklılaştı. Artık ucuz işgücünü değil, iyi müşteriyi takip ediyorlar.

    Dünyada ülkeler ikiye ayrılır: Ağırlıklı olarak içinde bulundukları yüzyılın meseleleri ile uğraşan ülkeler ile geçmiş yüzyılların meselelerinden başını bir türlü alamayan ülkeler. Türkiye ne yazık ki ikinci gruba ait bir ülke olmaktan çıkamadı. Dünya 21. yüzyılı yaşıyor. Türkiye'nin gündeminde ise 19. yüzyıla ait meseleler var. Kürt meselesi bunlardan yalnızca bir tanesi. Buyurun işte, meseleyi değil çözüme kavuşturmak, nasıl ele alacağımızı bile daha bilmiyoruz. Ne zaman bilmiyoruz? 21. yüzyılın ilk çeyreğinin neredeyse yarısı biterken bilmiyoruz. Ortada bir keşmekeştir gidiyor. Yüksek Seçim Kurulu, bu hükümet tarafından, 2006 yılında, kim bilir hangi nedenle, Ceza Kanunumuzun 13/A maddesinde yapılan değişikliklere dayanarak, memleketteki karışıklığı daha da arttırmış bulunuyor. Şimdi onu çözmek için kurumları ve kuralları zorluyoruz. İyi ki bu son referandumu yapıp, yargının esneme kapasitesini genişletmiştik! Yoksa şimdi bu siyasi krizi çözmek daha da zor olacaktı! Sistemimizin her bir parçası ayrı ayrı dökülüyor. Türkiye bütün zamanını 19. yüzyılın meselelerine odaklanarak geçiriyor. Neden? Beceriksizlikten.

    Şirketler artık müşteriyi takip ediyor

    Halbuki 21. yüzyılın gündemi, içinde bulunduğumuz 19. yüzyıl gündeminden çok farklı. 21. yüzyılın gündemi küresel şirketlerin farklılaşan performansıdır. Amerikan Ticaret Bakanlığı verilerine dayalı bir haber geçen gün Wall Street Journal gazetesindeydi. Buna göre, iki binli yıllarda küresel Amerikan şirketleri Amerika'daki istihdamlarını 2.9 milyon azaltırken, yurtdışında yarattıkları istihdamı 2.4 milyon arttırmışlar. Küresel şirketler Amerika'da 21 milyon, yurtdışında ise 10.3 milyon kişiyi istihdam ediyorlarmış. Eskiden bunlar en çok kendi ülkelerinde istihdam yaratırlardı. Şimdi buna bakıp hemen "zaten bu şirketler istihdamı işgücü maliyetleri nedeniyle yurtdışına kaydırıyorlar" demeyin. Aranızda diyecek olanlar olduğunu aşağıya yazılan notlardan biliyorum. Bu şirketlerden bir tanesinin, General Electric'in CEO'su Jeffrey Immelt 21. yüzyılda değişene işaret ediyor. Buna göre, şirketler artık ucuz işgücünü değil, müşterilerini takip ediyormuş. Şirket, müşteri neredeyse operasyonunu oraya taşıyormuş. Bu çağımızın temel eğilimlerinden bir tanesidir. Öncelikle onun altını bir çizeyim. Bu bir.

    Gazlı içecek satışı artışında Türkiye ikinci

    Gelelim ikinciye, 2008 krizi kapitalizme darbe vurmadı. Küreselleşme sürecinin bir aşama daha derinleşmesine katkıda bulunuyor. Dünya şöyle oldu: Amerika Birleşik Devletleri iktisadi zorluk bile çekse, Amerikan şirketleri zenginleşerek ülkelerinden ayrışmaya başladılar. Operasyonlarını küresel ölçekte çeşitlendiren şirketler bu krizden hasar filan almadı. Yararlandı bile. Bu çerçevede, mesela, Coca Cola şirketinin gazlı içecek satışlarındaki performansına hiç baktınız mı? Gazlı içecek satış miktarı dünya çapında yüzde 3 büyümüş. O nedenle Coca Cola hisse senetleri değer kazanıyordu son günlerde. Peki, gazlı meşrubat satışlarının en hızlı arttığı ülkelere hiç baktınız mı? Rusya yüzde 27 ile birinci, Türkiye yüzde 20 ile ikinci, Hindistan yüzde 10 ile üçüncü. Brezilya ve Çin de elbette listede üst sıralarda. Küresel ölçekte operasyon bu dönemin şirketler dünyasında en "in" konusudur. Bilmem farkında mısınız? Bu da ikinci nokta.

    Üçüncü nokta ise şudur: Dünya böyleyse, 2011 yılından başlayarak, daha fazla yabancı şirketin Türkiye piyasasındaki operasyonlarını arttırmasını, şirketler kesiminde birleşme ve devir almaların artmasını beklemek gerekir. Bu büyüme performansının teorik olarak düşündürmesi gereken budur. Peki, Türkiye buna hazır mıdır? Hayır.

    "Emanet ehil ellerde değilse, kıyameti bekleyin" diye müjdelenen bu olsa gerektir.


    Bu köşe yazısı 22.04.2011 tarihinde Radikal Gazetesi'nde yayımlanmıştır.

    Etiketler:
    Yazdır