Arşiv

  • Mayıs 2024 (11)
  • Nisan 2024 (15)
  • Mart 2024 (19)
  • Şubat 2024 (19)
  • Ocak 2024 (18)
  • Aralık 2023 (17)
  • Kasım 2023 (14)
  • Ekim 2023 (15)
  • Eylül 2023 (12)
  • Ağustos 2023 (21)
  • Temmuz 2023 (18)
  • Haziran 2023 (13)

    Türkiye, 3G içinde neden yok?

    Güven Sak, Dr.26 Nisan 2011 - Okunma Sayısı: 1497

     

    2006'dan sigara yasağı dışında AB ile ilgili başlayıp da biten bir reform ben hatırlamıyorum.

    En son yazıya "Dünyada ülkeler ikiye ayrılır: Ağırlıklı olarak içinde bulundukları yüzyılın meseleleri ile uğraşan ülkeler ile geçmiş yüzyılların meselelerinden başını bir türlü alamayan ülkeler" diye başlamıştım. Küresel şirketler artık yalnızca ucuz işgücünü değil, iyi müşterileri de takip etme eğilimindeydi. Şimdi bu durumda, bizim şirketlerimize yönelik hızlı bir birleşme ve devir alma atağı beklemek gerekir miydi? 19. yüzyıl gündemini bir türlü halledemeyen Türkiye'nin küresel şirketler için hedef konumuna yerleşebilmesinin zor olacağının altını çizmeye çalışıyordum. Geçen yazıda, kısaca "hayır" demiştim. Bugün müsaadenizle yola devam edeyim.

    Küresel şirketler hangi ülkelere gider? Orta vadeli büyüme performansı göz doldurma potansiyelini taşıyan ülkelere. Peki, Türkiye bunlardan bir tanesi mi? Citibank iktisatçıları Willem Buiter ve Ebrahim Rahbari'ye göre, öyle değil. Buiter ve Rahbari 2011 yılının şubat ayında, 2010-2050 yılları için, küresel ölçekte 11 adet 3G ülkesi saptadılar. Önce 3G'den işe başlayalım. 3G, aslında, 'küresel büyümenin kaynağı' olacak ülkeler anlamına geliyor. 'Küresel büyüme kaynağı' İngilizcede 'Global Growth Generator' demek, işte 3G de, İngilizce ifadenin baş harflerinden oluşuyor. Hangi ülkeler bunlar? Bangladeş, Çin, Mısır, Hindistan, Endonezya, Irak, Moğolistan, Nijerya, Filipinler, Sri Lanka ve Vietnam. Buyurun buradan yakın bakalım: Biz, buralarda, "artık Brezilya, Rusya, Hindistan ve Çin'den oluşan BRIC (Brazil, Russia, India, China) grubuna bir de Türkiye için bir T ekleriz" derken, adamlar başka ülkeler bulmuşlar.

    Aklıma takılan 3 nokta

    3G çalışmasından aklıma takılan üç noktanın altını çizeyim müsaadenizle. Birincisi, Buiter ve Rahbari bizi listeye almadı diye Türkiye elbette zorluk çekecek değildir. Ancak büyüme performansı söz konusu olduğunda Türkiye ilk akla gelen ülkeler arasında değildir. Burada küresel anlamda algı yönetimi önemlidir. ÖSYM beceriksizliğinin de gösterdiği gibi son derece önemlidir. Mimar Sinan Selimiye'yi bitirirken, birkaç çocuğun minarelerden birine bakarak aralarında tartıştıklarını görmüş. Mesele nedir diye bir yanlarına uğramış. Çocuklardan biri, "şu sağdaki minarenin sola doğru eğriliğini konuşuyorduk" demiş. Bunun üzerine Sinan, çocuktur filan dememiş, nasıl olsa yine gider diye, "Ergenekon'un işidir" de dememiş, işçilere "şu minareye bir halat atın bakalım" demiş. Sonra çocuğu yanına almış, bir yandan halatla minarenin eğriliğini sözde düzeltmek için çektirmiş, öte yandan ise çocuğa "şimdi tamam mı, düzeldi mi?" diye sormuş. Çocuk "tamam" deyince de, halatla çekerek minare düzeltme operasyonuna son vermiş. Fark şurada: Sinan bu işi biliyormuş, şimdikiler bilmiyorlar. Yalnızca ÖSYM işinde değil, tamamında vaziyetimiz aynı. Bu ilk noktadır.

    Reformlar durdu

    Gelelim ikinciye. Listedeki ülkeler, nüfusu fazla ve Türkiye'ye kıyasla daha yoksul ülkelerdir. Bu ülkelerde alt dallardan zahmetsizce toplanabilecek olgun meyveler bulabilmek daha kolaydır. Uluslararası yatırımcı için önemli olan da zahmetsiz toplanabilecek olgun meyvelerdir. Brezilya ve Rusya'nın listede yer almamasını yazarlar o ülkelerde zahmetsiz toplanabilecek olgun meyvelerin azlığına, yeni kazanç imkânlarının ise büyük kurumsal reformlar gerektirmesine ve ilgili ülkelerin bu tür reformlar konusunda ayak sürümesine bağlamaktadırlar. Aynı biz yani. Bu da ikinci noktadır. Üçüncü nokta, ikincinin devamıdır: Türkiye açısından bakıldığında, biz, iç göçlerle gelen tempolu büyüme dönemimizin sonuna geliyoruz. 2010-2050 arasında Türkiye'nin performansı kurumsal altyapının yenilenmesine bağlı olacaktı. Avrupa Birliği süreci kurumsal yenilenme demekti. 2002 yılında bu iktidar işe iyi başladı ama 2006 yılından beri sigara yasağı dışında başlayıp da biten herhangi bir reform adımını en azından ben hatırlamıyorum.

    Birbirimizi yerken, yediğimiz Türkiye'nin geleceğiydi. Devam edeceğim.


    Bu köşe yazısı 26.04.2011 tarihinde Radikal Gazetesi'nde yayımlanmıştır.

     

    Etiketler:
    Yazdır