Arşiv

  • Mayıs 2024 (11)
  • Nisan 2024 (15)
  • Mart 2024 (19)
  • Şubat 2024 (19)
  • Ocak 2024 (18)
  • Aralık 2023 (17)
  • Kasım 2023 (14)
  • Ekim 2023 (15)
  • Eylül 2023 (12)
  • Ağustos 2023 (21)
  • Temmuz 2023 (18)
  • Haziran 2023 (13)

    Nasıl oluyor da oluyor? Para politikası - 1

    Fatih Özatay, Dr.27 Nisan 2011 - Okunma Sayısı: 1461

     

    Bugün güncel bir konu ile 'Nasıl oluyor da oluyor?' dizisine devam ediyorum: Dizinin bu bölümü para politikası üzerine. Elbette para politikası çok 'genel' bir başlık. Ben daha çok enflasyon hedeflemesi ve küresel krizden sonra enflasyon hedeflemesi rejimine yönelik yapılan eleştiriler üzerinde duracağım.

    Konuyu 'güncel' olarak nitelememin nedeni, Merkez Bankası'nın ardı sıra aldığı zorunlu karşılık oranı kararları. Hatırlarsanız bu konu hakkında epey yazı yazdım. Bu dizinin, sözünü ettiğim ve Dünya'nın internet sayfasından indirilebilecek yazıları, konuyla fazla ilgilenmeyenlerin de rahatlıkla anlamalarını sağlayacağını düşünüyorum.

    Enflasyon hedeflemesi rejimi 1990'larda moda oldu. Daha önceleri çoğu ülke para arzlarının kontrolüne dayanan bir para politikası uyguluyordu. Bunun temel nedeni, enflasyon ile parasal genişleme arasındaki yakın ilişkiydi. Hala süren bu yakın ilişkiye karşın parasal kontrolden vazgeçilmesinin nedenleri şunlar:

    Birincisi, finansal yeniliklerle birlikte enflasyonla en fazla ilgili olan parasal büyüklüğün ne olduğu belirsiz hale geldi. Bu durumda 'Hangi parasal büyüklük kontrol edilecek?' sorusu gündeme geldi. Mesela repolar, yatırım fonları gibi (o zamanın) yenilikleri parasal büyüklük tanımına dahil edilecek miydi?

    İkincisi, konunun uzmanları dışında kalanlar için belirli bir parasal büyüklüğün yıl sonunda yılbaşına kıyasla yüzde x artacağının açıklanması ne anlama geliyordu? Oysa para politikası yoluyla ekonomik birimlerin enflasyonun ileride ne değerler alacağına ilişkin öngörülerini rahatlıkla oluşturmaları da amaçlanıyordu.

    Temelde bu iki nedenle para arzlarının belli bir düzeyin üzerinde artmasına izin vermeyen bu tür para politikası rejimlerinden vazgeçildi. Bunu yerine, doğrudan enflasyon haddinin belirli bir düzeyde oluşmasını hedefleyen enflasyon hedeflemesine geçildi. Elbette enflasyon hedeflemesi rejimi sadece enflasyonun hedeflenmesinden ibaret değil. Çok daha önemli unsurlar var bu rejimde. Bu rejimin uygulanabilmesi için bazı koşulların sağlanması gerekiyor.

    Öncelikle merkez bankasına yasayla fiyat istikrarını sağlamak görevinin verilmesi lazım. Aksi takdirde o merkez bankasının enflasyonla mücadele etmeye kalkmasının bir anlamı yok. Yine yasayla o merkez bankasının kamu kesimine kredi açması yasaklanmalı. Böyle bir rejimi uygulayan merkez bankasının temel politika aracı olan faiz haddini özgürce kullanabilmesi gerekiyor. Bu nedenle enflasyon hedeflemesi uygulayan merkez bankalarının 'araç bağımsızlığı' olmalı ya da o ülkede zaten yıllardır merkez bankalarının bu tür teknik işlerine hükümetlerce müdahale edilmiyor olması ve bunun da herkes tarafından özümsenen bir davranış biçimi olması gerekiyor.

    Enflasyon hedeflemesi uygulayan bir ülkede maliye politikası bozuk olmamalı. Bu herhangi bir para politikası rejimi için de geçerli ama enflasyon hedeflemesi için daha da geçerli. Mesela Yunanistan avro bölgesinde olmasaydı ve kendi bağımsız para politikası olsaydı, içinde bulunduğu ortamda enflasyon hedeflemesi uygulayamazdı. Öyle ya her Allah'ın günü batıp batmayacağı tartışılıyor. Aynı para birimini kullanmalarına ve aynı merkez bankasına sahip olmalarına karşın, Yunanistan tahvilleri ile Almanya tahvilleri arasında büyük bir faiz farkı var. Merkez Bankası'nın saptadığı faiz kimin umurunda olur, ülkeye yönelik bu denli risk algılaması varken?

    Finansal sektör de sağlam olmalı. Bir merkez bankası bankaların 'son başvurma mercii'dir; likidite sıkışıklığına düşen bir banka, başka bankalardan borçlanamıyorsa o bankaya merkez bankasının borç vermesi gerekir. Finansal sistemde sorunlu bankalar varsa, merkez bankası için öncelikli amaç finansal sistemi korumak olacaktır. Bu durumda, fiyat istikrarını sağlamak amacı ikincil plana düşecektir.

    Öte yandan, para politikası özellikle kredi kanalı ve bilanço etkileri yoluyla tüketim ve yatırım kararlarını etkiliyor. Bu kanallar ise asıl olarak finansal sistem üzerinden işliyorlar. Finansal sistem sorunlu ise kanallar ya tıkanmış ya da iyi işlemiyor demektir. Bu durumda merkez bankasının faiz kararları ekonomik birimlerin tüketim ve yatırım kararları üzerinde etkili olamayacaktır.

    Sürdüreceğim.


    Bu köşe yazısı 27.04.2011 tarihinde Radikal Gazetesi'nde yayımlanmıştır.

    Etiketler:
    Yazdır