Arşiv

  • Mayıs 2024 (11)
  • Nisan 2024 (15)
  • Mart 2024 (19)
  • Şubat 2024 (19)
  • Ocak 2024 (18)
  • Aralık 2023 (17)
  • Kasım 2023 (14)
  • Ekim 2023 (15)
  • Eylül 2023 (12)
  • Ağustos 2023 (21)
  • Temmuz 2023 (18)
  • Haziran 2023 (13)

    Nasıl oluyor da oluyor? Para politikası - 2

    Fatih Özatay, Dr.04 Mayıs 2011 - Okunma Sayısı: 1403

     

    Geçen hafta başladığım 'Nasıl oluyor da oluyor?' dizisinin para politikası bölümünde, önce enflasyon hedeflemesi rejiminin ortaya çıkış nedenlerini ele almıştım. Sonra da enflasyon hedeflemesi uygulanabilmesi için oluşması gereken koşullar üzerinde durmuştum. Bugün enflasyon hedeflemesi rejiminin nasıl uygulandığı ile ilgiliyim.

    Enflasyon hedeflemesi rejimi küresel krizle birlikte daha çok sorgulanır hale geldi. Özellikle varlık fiyatlarında balonların oluşması ve finansal sistemin tehlike altına girmesinin bu rejim çerçevesinde önlenip önlenemeyeceği tartışılmaya başlandı. Merkez Bankası bu çerçevede yeni bir para politikası uygulaması başlattı. Bu uygulamayı ve karşılaştığı güçlükleri yerli yerine oturtabilmek için küresel krizden önceki uygulamayı anlatacağım öncelikle. İlla bir isim takmak gerekiyorsa, buna 'klasik enflasyon hedeflemesi' diyeyim.

    Klasik enflasyon hedeflemesinde temel amaç fiyat istikrarını sağlamak. Bu temel amaç çerçevesinde merkez bankalarına bir enflasyon hedefi veriliyor. Uygulamada bazen bu hedef hükümetçe saptanıyor, bazen Türkiye'de olduğu gibi hükümet ve merkez bankasınca ortaklaşa belirleniyor, bazen de sadece merkez bankası hedefi seçiyor.

    Amacın tek boyutlu olması gerekmiyor. Her enflasyon hedeflemesi uygulayan merkez bankası, elbette, enflasyonu enflasyon hedefine yaklaştırmak istiyor. Ama ek amaçlar da olabilir. Uygulamada en çok görüleni üretim düzeyi ile potansiyel üretim düzeyi arasındaki farkı en aza indirmek. Bu farka 'çıktı açığı' deniliyor. Çıktı açığı pozitif ise, üretim düzeyi potansiyelinin üzerinde demektir. Negatif olduğunda ise potansiyelinin altında bir üretim düzeyi söz konusu oluyor.

    Üretimin neden potansiyel üretim düzeyinin üzerine çıkarılmak istenmediği 'garip' gelebilir. Oysa değil, nedeni şu: Potansiyeliniz neyse onu kullanmanız gerekiyor. Onun üzerine sürdürülebilir bir şekilde çıkmak mümkün değil. Potansiyelinizden memnun değilseniz, potansiyelinizi artırmalısınız. Bu çok önemli bir konu, sonuçta bir ülkenin kişi başına refah düzeyini kalıcı olarak artırmaktan söz ediyoruz. Ama para otoritesinin bunu başarabilecek aracı yok. Faizi artırıp azaltarak potansiyel büyüme hızını değiştirmek mümkün değil. Daha 'derin' (yapısal) reformlar gerekiyor.

    Enflasyon hedeflemesi uygulayan bir merkez bankasının temel aracı kısa vadeli faiz oranı. Türkiye'de bu faiz, Merkez Bankası'nın haftalık vadede bankalara sattığı paranın faizi (repo faizi). Peki, faiz kararı nasıl alınıyor? Bu konuda çok gelişmiş bir iktisat yazını var. Kabaca şöyle: Uygulamada en çok görülen rejim olan esnek enflasyon hedeflemesin ele alayım: Merkez bankası enflasyon ile hedeflenen enflasyon arasındaki farkı ve çıktı açığını 'en aza indirmek' istiyor. Hedeflenen enflasyon ona veriliyor. Çıktı açığının iki parametresinden biri olan potansiyel üretim düzeyi de tarihsel olarak veri.

    Bu durumda, sözünü ettiğim 'en aza indirmek' problemini çözebilmek için geriye kalan iki değişkenin, yani üretimin ve enflasyonun nasıl hareket ettiklerini belirlemek gerekiyor. Bunun için teknik modeller kullanılıyor. Kabaca, enflasyonun enflasyon bekleyişlerine (mesela gelecek senenin toplu sözleşmeleri için belirleyici), belli bir dönem geçerli olan sözleşmeler (mesela geçmişte bağıtlanmış toplu sözleşmeler, vadeli alışverişler) nedeniyle geçmiş enflasyona, çıktı açığına ve döviz kuruna bağlı olarak hareket ettiğini düşünebiliriz. Üretim düzeyinin ise reel faize, döviz kurunun reel değerine, maliye politikasına, kredi arzına bağlı hareket ettiğini kabul edebiliriz.

    Bu durumda, enflasyon bekleyişlerinin, kredi arzının ve döviz kurunun nasıl hareket ettiklerine dair denklemlere de gereksinim var. Bunların da olduğunu düşünelim. Bu 'en aza indirme' probleminin çözümünden bir faiz denklemi çıkıyor. Yani, o merkez bankası, ekonomi kullandığı modele benzer biçimde çalışıyorsa, maliye politikası veri iken, kısa vadeli faizin bugün ve yakın gelecekte alacağı değerleri (izleyeceği patikayı) bu problemin çözümünden buluyor. Bu faiz, enflasyon ile hedef arasındaki farkın, çıktı açığının ve reel kurun bir fonksiyonu oluyor. Dikkat ederseniz merkez bankasının döviz kurunun düzeyini belirlemek gibi bir amacı olmamasına rağmen, faiz kararını alırken döviz kuruna bakıyor. Çünkü döviz kuru hem enflasyonu hem de çıktı açığını etkiliyor.

    Elbette gerçek ekonomiler bu tür modellerin çözülebilmesi için ele alınabilen ilişki sayısından çok daha 'zengin' bir ilişki ağına sahipler. Dolayısıyla, uygulamada bu tür modellerden elde edilen faiz patikası sadece yol gösterici oluyor. Bunun dışında çok sayıda bilgi de faiz kararı alınırken kullanılıyor. Sürdüreceğim.


    Bu köşe yazısı 04.05.2011 tarihinde Dünya Gazetesi'nde yayımlanmıştır.

    Etiketler:
    Yazdır