Arşiv

  • Mayıs 2024 (11)
  • Nisan 2024 (15)
  • Mart 2024 (19)
  • Şubat 2024 (19)
  • Ocak 2024 (18)
  • Aralık 2023 (17)
  • Kasım 2023 (14)
  • Ekim 2023 (15)
  • Eylül 2023 (12)
  • Ağustos 2023 (21)
  • Temmuz 2023 (18)
  • Haziran 2023 (13)

    Kategorik reddi reddetmek

    Fatih Özatay, Dr.05 Mayıs 2011 - Okunma Sayısı: 883


    Kısa vadeli sermaye girişlerini azaltmaya yönelik önlemlere kategorik olarak karşı çıkılmaması gerekiyor.

    Küresel krizin milli gelirimiz üzerindeki son derece olumsuz etkisi, geride bıraktığımız yılın üçüncü çeyreğinde ortadan kalktı. Buna karşılık ihracatımız ve işsizlik oranımız üzerindeki olumsuz etki sürüyor. 2008 yılının sonlarına doğru hissetmeye başladığımız bir krizden söz ediyoruz. Farklı bir ifadeyle, iki buçuk yıldan daha fazla bir süre geçti ve istihdam piyasası tam anlamıyla toparlanamadı, dışarıya sattığımız mallara olan talep eski düzeyine dönemedi.

    Yine de avunuyoruz; zira her iki değişkenin de 'doğru' yönde hareket ettiğini gözlüyoruz. Bir süredir işsizlik oranı azalıyor, ihracat ise toparlanıyor. Oysa bir gelişme var ki bizi korkutuyor. Sadece 'bizi' değil, 'bizleri' de; bize benzer ülkeler de rahatsızlar o gelişmeden.

    Ortalığa bol kepçe para saçıldı

    Sözünü ettiğim gelişme hem küresel krizin kendisinin hem de küresel krizi yatıştırma faaliyetlerinin bir sonucu olarak ortaya çıktı. Küresel krizi yatıştırma faaliyetleri ortalığa bol kepçe para saçılmasına yol açtı. Gelişmiş ülkelerin faiz hadleri son derece düşük düzeylere indiler. Küresel krizin kendisi ise çoğu gelişmiş ülkedeki gayrimenkul piyasasının berbat bir duruma düşmesine yol açtı. Daha sonra Avrupa Birliği ülkelerinin bir kısmında patlak veren ve hâlâ süren finansal kriz ise Avrupa Birliği'nin önemli ülkelerinin de finansal kurumlarının sağlığını sorgulatmaya başladı.

    Geçen perşembe son zamanlarda giderek daha fazla kişinin dikkatini çeken bir gelişmeden söz etmiştim: Medyada plaza, rezidans, konut, artık ne isimle adlandırırsanız; gayrimenkul reklamlarından geçilmiyor. Sağda solda gökdelen inşaatları, büyük siteler mantar gibi türemeye başladı. Alınan önlemlere karşın kredi genişlemesi tam gaz sürüyor.

    Bu gelişme ile az önce sözünü ettiğim gelişme arasında çok yakın bir ilişki var. Başka gidecek yer olmayınca bizim gibi ülkelere oluk oluk yabancı para geliyor. "Ne var bunda, sonuçta para gelmiyor mu" sorusu akla gelebilir; ama durum tehlikeli.

    Birbiriyle ilişkili iki nedenle: Birincisi, bizlere bu kadar para akmasını tetikleyen gelişmiş ülkelerdeki koşullar eninde sonunda ortadan kalkacak. Bir süre sonra gelişmiş ülkelerde faiz hadleri artma sürecine girecek, parasal genişlemeye yol açan bazı önlemler kaldırılacak.

    Kısacası, geçici bir akım ile karşı karşıyayız. İkincisi, eskiden de benzer akımlar gerçekleşmişti ama şimdi farklı; gelen döviz, ağırlıklı olarak kısa vadeli geliyor.

    Cari açık kısa vadeli dövizle finanse edildi

    Türkiye 2010 yılında cari işlemler açığının çok büyük bir kısmını kısa vadeli döviz ile finanse etti. Misal: Türkiye'deki bankacılık sektörümüz, bizim gibi ülkelere yine oluk oluk dövizin aktığı 2006 ve 2007 yıllarında aldığı kısa vadeli borçtan daha fazlasını geri ödemiş, kısa vadeli borç stokunu azaltmıştı. Oysa 2010 yılında sektörün kısa vadeli borcu 12 milyar dolar arttı. Keza, yabancıların bankacılık sektörümüzdeki mevduatında, farklı bir ifadeyle bankalarımızın yabancılara mevduat şeklinde olan yükümlülüklerinde de önemli bir sıçrama var. Bu durum bize benzer ülkelerde de görülüyor.

    Mesela Latin Amerika'nın en büyük yedi ekonomisine 2006 yılında gelen dövizin yüzde 50'si kısa vadeli iken 2010 yılında bu oran yüzde 70'e yükselmiş. Bitmedi; 2010 yılında gelen döviz miktarında da sıçrama olmuş.

    Kısa vadeli sermaye girişlerini azaltmaya yönelik önlemlere kategorik olarak karşı çıkılmaması gerekiyor. Bu konuda yapılan çalışmaların bir kısmı bu tür önlemlerin pek de yararlı olmadıkları sonucuna ulaşıyor. Oysa bu çalışmaları eleştiren ve önlemlerin önemli kazanımlara yol açtığını raporlayan çalışmalar da var. Konuya ileride yine döneceğim.


    Bu köşe yazısı 05.04.2011 tarihinde Radikal Gazetesi'nde yayımlanmaştır.

    Etiketler:
    Yazdır