Arşiv

  • Mayıs 2024 (11)
  • Nisan 2024 (15)
  • Mart 2024 (19)
  • Şubat 2024 (19)
  • Ocak 2024 (18)
  • Aralık 2023 (17)
  • Kasım 2023 (14)
  • Ekim 2023 (15)
  • Eylül 2023 (12)
  • Ağustos 2023 (21)
  • Temmuz 2023 (18)
  • Haziran 2023 (13)

    Hilal-i Ahmer yararına işler (mi?) - 2

    Fatih Özatay, Dr.07 Mayıs 2011 - Okunma Sayısı: 967

     

    Ekonomistlerin televizyon programlarına katılmanın yanı sıra yaptığı diğer iş Türkiye ekonomisi hakkında görüşmeler yapmak.

    Hilal-i Ahmer yararına işler (mi?)' başlığı atarak, ekonomistlerin yaptıkları bazı işlerden söz etmeye başlamıştım geçen cumartesi. İlk ele aldığım konu, televizyon programlarına konuşmacı olarak gelen davetlerdi. İkinci örneğim 'Türkiye ekonomisi hakkında görüşme taleplerine' ilişkin. Bu talepler yatırım şirketleri, bankalar, aracı kurumlar ve benzerlerinden geliyor. Bu çerçevede ortada 'toplumsal bir görev' yok. Dolayısıyla görüşme taleplerini piyasa normları çerçevesinde değerlendirmek gerekiyor. Böyle ele alınca bu tür talepleri kolaylıkla ikiye ayırmak mümkün.

    İlk grupta görüşme talebi alan kişinin de fayda sağlayacağı görüşmeler var. Karşınıza Türkiye ekonomisini yakından izleyen yerli ve yabancı birkaç ekonomist geliyor. Bu ekonomistler aynı zamanda dünya ekonomisinde olan bitenler ile de çok ilgililer. Dolayısıyla, onlarla yapılan tartışmalar çok yararlı oluyor. Her iki taraf da bu görüşmelerden bir şeyler öğreniyor.

    Müşteri bulma turnesi

    İkinci grupta ise 'Hilal-i Ahmer yararına' yapılmayacak görüşmeler yer alıyor. Şu: Uluslararası fon yönetimi şirketlerinde çalışanlar, mali yatırımcılar var. Bunlardan onar-yirmişer kişilik gruplar bir yatırım kuruluşunun aracılığıyla çeşitli ülkelere ziyaretler yaparlar. Bu ziyaretler bir turne şeklinde olur. Bugün Moskova'ya uçuş, bir dizi görüşme, hop akşam uçak, gece İstanbul'da kalış, ertesi gün Ankara'da bir sürü toplantı, sonra İstanbul'da toplantılar, akşam mesela Prag'a uçak, oradan Budapeşte'ye geçiş falan.

    Merkez Bankası'nda çalışıyorken, Hazine'nin yurtdışında satmayı planladığı yeni tahvillerin satışa çıkarılmasından önce bakan, Hazine müsteşarı gibi yetkililerle ben de benzer turnelere katıldım. Bir defasında, altı gün içinde ABD'nin doğu yakasında Chicago, anlaşılan pek kimsenin uğramadığı ve o zamana kadar adını bile duymadığım küçük bir şehir olan Des Moines, Boston, New York ve Washington; batı yakasında San Francisco ve Los Angeles'a gittik. Her gün onlarca binaya girip (otel, konferans salonu, yatırım kuruluşunun bir odası) neredeyse yüzlerce kişiyle konuşuyorsunuz. Deyimi mazur görün; 'tuvalete giderken bile soru yanıtlıyor' duruma geliyorsunuz. Çok yoğun bir program.

    İkinci gruba soktuğum görüşmelerin yapılmasına neden olan turneler, bu açıdan bakınca, benim de daha önce katıldığım turnelere benziyorlar. Turneye çıkanlar 'ayakları karada olduğu sürece' görüşme yapıyorlar. Turnenin sonlarına doğru ise muhtemelen hangi şehirde bulunduklarını karıştıracak hale dönüşüyorlar. Ancak asıl amacı Hazine'nin ihraç etmeyi planladığı tahvillere daha uygun koşullarla 'müşteri' bulmak olan turnelerle ikinci gruba soktuğum görüşme taleplerinin gelmesine yol açan turneler arasında önemli bir farklılık var.

    Kısa vadeye ilgi

    Sonuçta ilkinde, bir taraf ekonomisini daha iyi anlatarak düşük maliyetle borçlanmaya çalışırken, diğer taraf ilgilendiği ülke hakkında ilk elden bilgi ediniyor ve böylelikle A ülkesinin tahvili yerine daha az riskle B ülkesinin tahvilini almak olanağına kavuşuyor. Oysa ikinci gruba giren görüşmelerin bir tarafında ne tahvil satan ne de tahvil talep eden bir akademisyen var; bir şey bildiği düşünülüyor (zannediliyor da denilebilir). Diğer tarafta ise yaptıkları çeşitli görüşmelerden elde ettikleri malumatı doğru 'ayıklamak' koşuluyla para kazanacak birtakım insanlar.

    Bu ikinci gruba dahil edilebilecek görüşmelere gelenlerin büyük bir çoğunluğu kısa vade ile müthiş ilgililer. Sözü orta-uzun vadeye getirdiğinizde esneyecek hale geliyorlar. Bu çerçevede, siz 'derin' konulara -mesela Türkiye'nin potansiyel üretim düzeyini arttırmak için gerekli reformlara- girmeye çalışsanız da grubun içindekilerin bazıları kibarca dinler gibi yapıp, sonra da "Sizce Merkez Bankası ne zaman faizleri yükseltir?" ya da "Döviz kuruna müdahale olur mu?" falan gibi soruları, mutlaka soruyorlar. Adamın ya da kadının tek derdi, ne zaman Türkiye'ye para getirecek ve ne zaman çıkacak. Başka bir şey düşünmüyor.


    Bu köşe yazısı 07.05.2011 tarihinde Radikal Gazetesi'nde yayımlanmıştır.

    Etiketler:
    Yazdır