Arşiv

  • Mayıs 2024 (11)
  • Nisan 2024 (15)
  • Mart 2024 (19)
  • Şubat 2024 (19)
  • Ocak 2024 (18)
  • Aralık 2023 (17)
  • Kasım 2023 (14)
  • Ekim 2023 (15)
  • Eylül 2023 (12)
  • Ağustos 2023 (21)
  • Temmuz 2023 (18)
  • Haziran 2023 (13)

    Nasıl oluyor da oluyor? Para politikası - 3

    Fatih Özatay, Dr.11 Mayıs 2011 - Okunma Sayısı: 1579

     

    Sıra dizinin üçüncü yazısında. Son yazımda enflasyon hedeflemesi uygulayan bir merkez bankasının faiz kararını nasıl aldığı üzerinde durmuştum. Soru şu: Bu faiz kararı 'silah zoru' ile uygulanmadığına göre bankalar için nasıl bağlayıcı oluyor? Bugün bu sorunun yanıtı ile ilgiliyim.

    Enflasyon hedeflemesi rejimi uygulayan çoğu merkez bankası 'faiz koridoru' denilen bir sistem uyguluyor. Merkez bankası kısa vadeli faiz oranına ilişkin kararını duyururken bir borç verme, bir de borç alma faiz oranı açıklıyor. Merkez bankasının borç verme faiz oranı, geçici likidite sıkışıklığına düşen bir bankanın merkez bankasından kısa vadeli borçlanmak için ödemeyi kabul ettiği faiz oranı oluyor. Merkez bankasının borç alma faiz oranı ise, geçici likidite fazlası olan bir bankanın, bu fonunu değerlendirerek, bir faiz getirisi sağlamak için merkez bankasına bu fonu mevduat şeklinde yatırması halinde almayı kabul ettiği faiz oranına deniyor. Bu açıklamalardan anlaşılacağı gibi, borç verme faiz oranının, borç alma faiz oranından yüksek olması gerekiyor. Dolayısıyla, ortaya bir koridor çıkıyor.

    Bankalar kısa vadeli para piyasasında birbirleriyle ya da merkez bankası ile işlem yapıyorlar. Bu piyasada bankaların aralarında gerçekleştirdikleri işlemlerde ortaya çıkan kısa vadeli denge faiz oranı merkez bankasının açıkladığı koridorun içinde kalmak zorunda. Farklı bir ifadeyle, 'kısa vadeli piyasa faizi' koridor içinde dalgalanıyor. Neden?

    Fon fazlası olan B bankasını düşünün: Merkez bankasının ilan ettiği borç alma faiz oranından daha düşük bir oranda neden parasını gidip fon ihtiyacı olan A bankasına borç versin? Bunun yerine gider merkez bankasına parasını kısa vadeli mevduat olarak yatırır ve karşılığında merkez bankasının borç alma faizi kadar faiz getirisi olur.

    Şimdi, fon açığı olan A bankasını düşünün: Merkez bankasının ilan ettiği borç verme faiz oranından daha yüksek bir oranda neden gidip fon fazlası olan B bankasından borç alsın? Bunun yerine merkez bankasına başvurur ve onun borç verme faiz oranından borç alır.

    Dolayısıyla, A ile B bankaları arasındaki işlemin gerçekleşeceği kısa vadeli faiz oranı koridorun içinde bir yerde olacak. Koridorun dışına taşmayacak. Bunu sağlayan olgu, merkez bankasının 'hazırda' beklemesi; üst sınırdan borç vermeye, alt sınırdan da borç almaya hazır olması.

    Bizim Merkez Bankası (MB) da bu sistemi uyguluyor. Peki, piyasa faizi koridor içinde nerede belirlenecek? Mesela 2010'un ikinci yarısından bu yana aldığı bir dizi kararla MB bu koridoru genişletti. Şu anda borç verme faizi yüzde 9, borç alma faizi ise yüzde 1.5 düzeyinde.

    Bu sorunun yanıtı da şöyle: Enflasyon hedeflemesi uygulayan bir merkez bankası fiyat istikrarı amacı doğrultusunda faiz haddinin belli bir değer almasını istiyor. Dolayısıyla, koridor içinde bir 'hedef faizi' olduğunu düşünebiliriz. Türkiye'de bu faiz, MB'nin haftalık vadede bankalara verdiği borcun faizi. Yani, 'repo faizi' ve yüzde 6.25 düzeyinde.

    Peki, MB piyasada belirlenen faizi kendi açıkladığı repo faizi düzeyinde nasıl tutuyor? Ya da o düzeyden bazen sapmasını istiyorsa, bunu nasıl sağlıyor? Türkiye'de uzun bir süredir bankacılık sisteminde likidite açığı var. Kısa vadeli para piyasasında bankaların kendi aralarında yaptıkları işlemlerde ortaya çıkan piyasa faizinin MB'nin belirlediği repo faizine yakın bir düzeyde oluşması için, MB'nin sistemin likidite talebini karşılaması gerekiyor. Aksi takdirde denge faiz haddi koridor dışına taşabilir, ya da koridor içinde MB'nin belirlediği faiz oranından belirgin biçimde sapabilir. Açık ki bu durumda fiyat istikrarı amacı doğrultusuna belirlenen faiz haddi önemini yitirir.

    MB'nin son kararlarının, hızlı kredi genişlemesini bir türlü frenleyememesinin püf noktası da burada yatıyor. Bankalar haftalık vadede MB'den borç para talep ettiklerinde, MB bu talebi karşılamak zorunda. Aksi takdirde, repo faizi, gösterge faiz olma özelliğini yitirir. Elbette, herhangi bir gün, MB piyasa faizini tam da yüzde 6.25 düzeyinde tutacak biçimde bankalara likidite aktarmak zorunda değil. Zaten son zamanlarda belirsizliği artırmak için, bazı günler, MB piyasa faizinin yüzde 6.25'ten her iki yönde de sapmasına izin verdi. Ama sonuçta ortalamada piyasa faizi yüzde 6.25 dolaylarında bir yerde belirlenmek zorunda. Sürekli olarak yüzde 5 ya da yüzde 8.85 olamaz mesela. Olursa 6.25'in anlamı kalmaz.

    Gelecek hafta buradan devam edeceğim. Tam da güncele gelmiş olacağım böylelikle.


    Bu köşe yazısı 11.05.2011 tarihinde Dünya Gazetesi'nde yayımlanmıştır.

    Etiketler:
    Yazdır