Arşiv

  • Mayıs 2024 (11)
  • Nisan 2024 (15)
  • Mart 2024 (19)
  • Şubat 2024 (19)
  • Ocak 2024 (18)
  • Aralık 2023 (17)
  • Kasım 2023 (14)
  • Ekim 2023 (15)
  • Eylül 2023 (12)
  • Ağustos 2023 (21)
  • Temmuz 2023 (18)
  • Haziran 2023 (13)

    Özendirmenin böylesi

    Fatih Özatay, Dr.14 Mayıs 2011 - Okunma Sayısı: 857

     

    Statükoyu değiştirmek için elinizden geleni yapmalısınız. Yol olumsuz özendirim mekanizmaları oluşturmaktan geçiyor.

    Kişilerin davranışları ile kişilerin nasıl özendirildiği arasında çok yakın bir ilişki var. Ekonomi kuramında bu ilişki çok önemli. Öte yandan, dilimizde 'özendirmek' fiilinin her zaman olumlu anlamda kullanılmadığı da açık; hani o kötü arkadaşların, birisini 'sigara içmeye özendirmesi' gibi. Ekonomide de böyle.

    Sözgelimi, düzgün işlemeyen bir yargı sisteminiz varsa, bir sözleşme çerçevesinde söz verilenin yerine getirilmemesi durumunda ne yapılması gerektiği yazılı olsa da, mahkemeler bir türlü o sözleşmede yazılanları, sözünü tutmayan tarafın yerine getirmesini sağlayamayacak. Bu durumda, ortaya çıkan boşluk 'pratik' bir biçimde doldurulabiliyor. Mesela, 'ayağa kurşun sıkan arkadaşlar' devreye girebiliyor. Böylesine (zayıf) bir kurumsal yapı, dolayısıyla, mafyanın serpilmesini özendirmiş oluyor.

    Bürokraside de rastlanıyor

    Bu tür olumsuz özendirimlere bürokraside de sık rastlanıyor. O hayattan uzaklaşalı uzun bir süre geçtiği için tam hatırlamıyorum. Ama sanıyorum, şuna benzer bir 'özlü söz' vardı: "Devlete hizmet cezasız kalmaz." O söz tam olarak her ne idiyse, statükoyu korumanın neden en rastlanır davranış biçimi olduğunu da gayet güzel anlatıyor: "Abi, bu karda kışta, şimdi kim..."

    Yine bürokrasiden ama bu sefer 'karda kışta' gibi 'sofistifike' olmayan, çok ilkel, kelimenin tam anlamıyla çok ilkel bir örnek: Belli bir zaman diliminde yüzlerce işlem yapan bir biriminiz var. Bu yüzlerce işlemden birinde ufak bir hata yakalar gibi oldunuz. O eylemin hata olduğu şüpheli, kaldı ki o 'hatanın' katbekat üstünde hata yapan birimleriniz de var. Ne gam; sizin derdiniz, aslında pek hata olmasa da, 'her nedense' hata gibi görünen o eylemi yapan birim ile ilgili; o birimin 'kendiniz' gibi olmasını arzuluyorsunuz.

    O zaman ne yapacaksınız? Bu 'sözde' hatayı günyüzüne çıkaracak bir eleman takımını o 'hatanın' üzerine salacaksınız. O 'elemanlar'dan biri hata bulamazsa, öbürünü hata bulmaya zorunlu kılacaksınız. Peki, bu ortamda, o üzerine bir dolu 'eleman' salınan birimde çalışanlardan nasıl bir katkı bekleyeceksiniz? Onları ne yönde 'özendirmiş' olacaksınız? Büyük olasılıkla o birimde geçerli davranış biçimi, 'statükoyo korumak', yani 'idare etmek' olacak. Farklı bir ifadeyle, 'etliye sütlüye dokunmamak' yönünde bir özendirim mekanizması devreye girecek.

    Ha, 'statüko' ne derseniz, şu; Türkiye'nin kişi başına gelirini gelişmiş ülkelerin kişi başına geliri ile kıyaslarsanız, 1980'de hangi düzeyde ise şimdilerde de aynı düzeyde. Statüko bu işte. Hoşnutsanız, buyurun, tepe tepe kullanın. Yok hoşnut değilseniz -ki hoşnut olmamak için pek de zekâ parıltısı göstermek gerekmiyor- statükoyu değiştirmek için elinizden geleni yapmanız gerekiyor. Şüphesiz bunun yolu olumsuz özendirim mekanizmaları oluşturmaktan geçmiyor. Elbette anlayana...

    Bir süre, cumartesi günleri bu köşede bu özendirim meselesi üzerinde durmak istiyorum. Buradan da akademik hayatta olan bitene ilişkin birkaç noktaya değinmeyi umuyorum.


    Bu köşe yazısı 14.05.2011 tarihinde Radikal Gazetesi'nde yayımlanmıştır.

     

    Etiketler:
    Yazdır