Arşiv

  • Mayıs 2024 (11)
  • Nisan 2024 (15)
  • Mart 2024 (19)
  • Şubat 2024 (19)
  • Ocak 2024 (18)
  • Aralık 2023 (17)
  • Kasım 2023 (14)
  • Ekim 2023 (15)
  • Eylül 2023 (12)
  • Ağustos 2023 (21)
  • Temmuz 2023 (18)
  • Haziran 2023 (13)

    Nasıl oluyor da oluyor? Para politikası - 4

    Fatih Özatay, Dr.18 Mayıs 2011 - Okunma Sayısı: 1416

     

    Yazı, dizinin bir parçası olunca ister istemez kısa bir özet vermek gerekiyor. İlk yazıda farklı para politikası uygulamalarının geçirdiği evrime kısaca değinmiştim. Şu anda yoğun biçimde tartışılmakla birlikte bu evrim 'enflasyon hedeflemesi rejimi' aşamasında. İkinci yazıda enflasyon hedeflemesi uygulayan bir merkez bankasının faiz kararını nasıl aldığı üzerinde durmuştum. Üçüncü yazımda ise şu soruyu sorup, yanıt aramıştım: "Bu faiz kararı 'silah zoru' ile uygulanmadığına göre bankalar için nasıl bağlayıcı oluyor?"

    Bu sorunun yanıtı da kısaca şöyleydi: Enflasyon hedeflemesi uygulayan merkez bankaları koridor faiz sistemi uyguluyorlar; merkez bankasının borç verme faizi üst sınırı, borç alma faizi ise alt sınırı belirliyor. Bizim Merkez Bankası (MB) da bu sistemi uyguluyor. Koridor içinde bir de 'hedef faizi' var (Türkiye'de bu faiz, 'repo faizi'). İkinci soru da şuydu: "Peki, MB piyasada belirlenen faizi kendi açıkladığı repo faizi düzeyinde nasıl tutuyor?" Şöyle yanıtlamıştım:

    Türkiye'de uzun bir süredir bankacılık sisteminde likidite açığı var. Kısa vadeli para piyasasında bankaların kendi aralarında yaptıkları işlemlerde ortaya çıkan piyasa faizinin MB'nin belirlediği repo faizine yakın bir düzeyde oluşması için, MB'nin sistemin likidite talebini karşılaması gerekiyor. MB'nin son kararlarının hızlı kredi genişlemesini bir türlü frenleyememesinin püf noktası da burada yatıyor. Bankalar haftalık vadede MB'den borç para talep ettiklerinde, MB bu talebi karşılamak zorunda.

    Bugün öncelikle kredi hacmindeki son gelişmeler üzerinde duracağım. Sonra da bankaların MB'den likidite talepleri nasıl gelişmiş, MB onlara yanıt vermiş mi ona bakacağım. MB'nin artık iki ana amacı; fiyat istikrarı ve finansal istikrar var. Finansal istikrar amacına ulaşmak için ise iki tane ara hedef seçti: Hızlı kredi genişlemesini frenlemek ve kısa vadeli sermaye girişlerini yavaşlatmak. Bu çerçevede üç tane araç kullanıyor: Repo faizi, zorunlu karşılık oranları ve koridorun genişliği.

    Hızlı kredi genişlemesini frenlemek hedefi ile ilgiliyim. Temel sorum şu: Enflasyon hedeflemesi uygulayan bir merkez bankası, bankaların yükümlülüklerinin ortalama vadesi kısa iken, ne ölçüde zorunlu karşılık oranlarını artırarak kredi genişlemesini yavaşlatabilir?

    MB'nin enflasyon hedeflemesi rejimi çerçevesinde kullandığı temel politika aracı olan repo faizinin, kendisine atfedilen görevi görebilmesi için, bankalararası para piyasasında ortaya çıkan faiz haddinin repo faizine yakın bir yerde oluşması gerekiyor. Bu koşulun sağlanması, bankaların talep ettikleri kısa vadeli likiditenin MB'ce verilmesi ile mümkün.

    Bu durumda, zorunlu karşılık oranları yükseltilerek kredi genişlemesinin frenlenmesi amacına ulaşılabilmesi (MB enflasyon hedeflemesi rejiminden vazgeçmedikçe) şu koşula bağlı: Bankalar, azalan kredi açılabilir mevduat miktarını MB'den aldıkları borç ile telafi etme yoluna gitmemeliler. Oysa Mayıs ayının ikinci haftası itibarıyla elimizdeki veriler, bankaların hala bu yolda hızla ilerlediklerini gösteriyor.

    Grafikte üstte yukarıya doğru yönlenen eğri kredi hacmi; eğiliminde hiç değişiklik yok. Biraz da rakam vereyim. Bankacılık Düzenleme ve Denetleme Kurumu'nun (BDDK) verilerine göre 6 Mayıs 2011 tarihli kredi hacmindeki yüzde artışlar şöyle: Bir hafta öncesine kıyasla 0.5, dört hafta öncesine kıyasla 3.3 ve yılın ilk haftasına kıyasla 10.5. Dolayısıyla, şu ana kadar olan veriler, MB'nin hızlı kredi genişlemesini frenleyemediğini gösteriyor.

    Bunun nedeni şu: Türkiye'de bankaların kredi açmak için kullandıkları en önemli kaynak, topladıkları mevduat. Mevduatın ortalama vadesi yaklaşık 50 gün; çok kısa. Bu durumda bankalar açısından ha mevduat toplamış ha MB'den haftalık vadede borç almış 'bir noktaya' kadar fark etmiyor. MB zorunlu karşılık oranlarını artırarak bankaların kredi açmak için kullanabilecekleri kaynak miktarını azaltmak istiyor. Ama öte yandan enflasyon hedeflemesi rejimi çerçevesinde açıkladığı faizin bir anlamı olması için bankaların talep ettikleri likiditeyi bankalara vermek zorunda kalıyor: Ulus'taki MB binasının bir penceresinden parayı bankalardan alıyor, öbür pencereden aldığı paranın önemli bir kısmını bankalara veriyor.

    Grafikte bankaların krediye çevrilebilir mevduatlarındaki azalmayı telafi etmek üzere MB'den aldıkları borç miktarının (APİ) ve bankaların MB'ye yatırdıkları zorunlu karşılık miktarının 2010'un başından bu yana haftalık ortalamalarının seyri gösteriliyor. Açık biçimde her iki seri de yukarıya doğru birlikte hareket etmişler. Bankalar, MB'nin zorunlu karşılık oranlarını artırarak el koyduğu fonlarını, MB'den açık piyasa işlemlerinden borçlanarak geri almışlar. Böylelikle kredi arzındaki artışı aynen sürdürebilmişler.

    Az önce "bankalar açısından ha mevduat toplamış ha MB'den haftalık vadede borç almış 'bir noktaya' kadar fark etmiyor" dedim. Ama 'bir noktaya' kadar. O noktadan sonra bankalar açısından böyle bir davranış biçimi (haftalık vadede çok fazla borçlanmak) riskli olabilir. Şimdilik o noktaya gelmediğimiz anlaşılıyor.


    Bu köşe yazısı 18.05.2011 tarihinde Dünya Gazetesi'nde yayımlanmıştır.

    Etiketler:
    Yazdır