Arşiv

  • Mayıs 2024 (6)
  • Nisan 2024 (15)
  • Mart 2024 (19)
  • Şubat 2024 (19)
  • Ocak 2024 (18)
  • Aralık 2023 (17)
  • Kasım 2023 (14)
  • Ekim 2023 (15)
  • Eylül 2023 (12)
  • Ağustos 2023 (21)
  • Temmuz 2023 (18)
  • Haziran 2023 (13)

    "Yılbaşından bu yana Suriye'den sipariş yok"

    Güven Sak, Dr.19 Temmuz 2011 - Okunma Sayısı: 1228


    Suriye, Kocaeli'nin ticaret partnerleri arasında ilk beşte. Memleketin sanayi stratejisi eksikliği galiba çok pahalıya mal olacak.


    Geçenlerde Kocaeli'ndeydim. Kocaeli Sanayi Odası'nın düzenlediği bir toplantıydı. Aklımda kalan budur. Öğle yemeğinde Kocaeli Sanayi Odası Meclisi'nden bir işadamı, "Yılbaşından beri Suriye'den hiç sipariş almadık" dedi. Arap Baharı'ndan endişeli gibi duruyordu. "Kocaeli için Suriye ile ticaret ne kadar önemlidir ki!" diye aklımdan geçirdiğimi hatırlıyorum. Yanılmışım. Suriye, Kocaeli'nin ticaret partnerleri arasında ilk beşin içinde yer alıyor. Bu durumun azıcık kafamı karıştırdığını itiraf etmeliyim. Memleketin sanayi stratejisi eksikliği galiba hepimize çok pahalıya mal olacak. Gelin bakın neden?

    Son yıllarda Türkiye'nin dış ticaretinin ne kadar çeşitlendiğini takip ediyor musunuz?
    Ben yakından izlemeye çalışıyorum. Doğrusu ya, şimdiye kadar, coğrafi yakınlığın çeşitlenmenin yolunu belirleyen önemli bir faktör olduğunu düşünme eğilimindeydim. Hani batıdaki iller batıya, doğudaki iller doğuya mal satar gibi bakıyordum. Ama şimdilerde coğrafi yakınlık dışında sanayicilerimizin dinamizmini, daha doğrusu, kendi kendilerine sorunlarını çözme kapasitelerini de analize eklemek gerektiğini düşünüyorum. Avrupa pazarına ulaşma imkânı, Avrupa'daki krizle birlikte, zorlaşan sanayici, kendi çıkış yolunu kendisi bulmaya çalışıyor. İhracatımız giderek ithalat sepeti daha çorak ülkelere doğru yöneliyor. Almanya'nın talep ettiği mal sepeti ile Uganda'nın ya da Suriye'nin talep ettiği mal sepetinin aynı olmasını beklememek lazım. Nitekim öyle oluyor. Sonunda çoraklaşan, sanayimizin kendisi oluyor. Sanayici kendisine çıkış yolu olarak, olsa olsa elindekini satmayı hedefleyebilir. Daha üretmediği, yüksek teknolojili ürünlere pazar bulmak aklından bile geçmez. Geçmemelidir de zaten. Geçerse, bu haftaki işlerini yapamaz. Kendi işine odaklanamaz.

    Geçen gün popülizmin temel problemini yazmıştım. Vaziyet aynen Stalin'in Papa hakkındaki yorumuna benziyordu. Sovyetler Birliği'ni yöneten, Soğuk Savaş döneminin mimarı Stalin'e vaktiyle "Papa çok etkili biridir. İlişkilerimizi iyi götürmekte fayda var" demişler. "Kaç tümeni var" diye sormuş. Şimdi bir popüliste, "Gelecekte doğacak çocukların hakkını yemeyelim" deseniz ne der? "Önümüzdeki seçimde kaç oyları var" diye sorar. Haksız da değildir, nitekim.

    Aynı böyle, şimdi sanayiciye "Kardeşim, sen bugün ürettiğin düşük teknolojili mallara değil de yarın üreteceğin yüksek teknolojili mallara talep bulmaya çalış" deseniz ne olur? Sanayici size, "Bu cuma haftalıkları ödememe ne faydası var" diye sorar. Vaziyet bu kadar basittir. Türkiye'nin orta gelirli bir ülkeden yüksek gelirli bir ülkeye nasıl dönüşeceği bugünün sanayicisinin işi değildir. Devlet adamları bu nedenle gerekir ve de faydalıdır. Eskiden konuşurken örnek diye hep Bursa ile Gaziantep'i kıyaslardım. Bursa ülkemizin kuzeybatısında yer alıyor. Gaziantep ise güneydoğusunda. Bursa'nın ticaretinin yüzde 78'i doğrudan AB pazarını hedefliyor. Gaziantep'te ise bu oran yüzde 24'e kadar düşüyor. Gaziantep'in asıl pazarı ise Ortadoğu ve Kuzey Afrika pazarları. O taraflara yönelik ticaret, toplamın yüzde 60'ına ulaşmış durumda. Kuzeybatıdaki Bursa ağırlıkla Avrupa'ya mal satarken güneydoğudaki Gaziantep ise ağırlıkla Ortadoğu'ya mal satıyor. Buradan çıkardığım sonuç şimdiye kadar hep aynıydı. Avrupa'daki pazar daralması ile birlikte pazara coğrafi yakınlık Gaziantep'in ihracat yapısını birkaç yıldır değiştirdi. Ama Kocaeli rakamlarının gösterdiği şudur: Sanayicilerimiz, pazar daraldıkça can havliyle kendilerini Ortadoğu ve Kuzey Afrika pazarlarına atmaktadırlar. Bir taraftan baktığınızda bu iyidir. Memleketimiz sanayicisinin sıkışınca kendisine yol bulabildiğini göstermektedir. Bir taraftan da kötüdür. Ortadoğu ve Kuzey Afrika pazarlarının gerektirdiği mal sepeti, Türk sanayisinin değer zincirinde bir üst aşamaya sıçramasını teşvik edecek cinsten değildir. "Kardeşim artık Suriye'ye de mal satıyoruz" demek, pazar çeşitliliği açısından önemlidir ama sanayileşme sürecinin devamı açısından övünülecek bir şey değildir. İki sonuç çıkarayım. Birincisi, Arap Baharı işimizi zorlaştırmaktadır. İkincisi, Türkiye'nin bir sanayi stratejisine ihtiyacı vardır. Vardır vesselam.


    Bu köşe yazısı 19.07.2011 tarihinde Radikal Gazetesi'nde yayımlanmıştır.

    Etiketler:
    Yazdır