Arşiv

  • Mayıs 2024 (5)
  • Nisan 2024 (15)
  • Mart 2024 (19)
  • Şubat 2024 (19)
  • Ocak 2024 (18)
  • Aralık 2023 (17)
  • Kasım 2023 (14)
  • Ekim 2023 (15)
  • Eylül 2023 (12)
  • Ağustos 2023 (21)
  • Temmuz 2023 (18)
  • Haziran 2023 (13)

    Merkez Bankası’nın başına buyruk olması iyi midir?

    Güven Sak, Dr.06 Ağustos 2011 - Okunma Sayısı: 1637

     

    Hayır, değildir. Normal bir piyasa aktörüyseniz ve merkez bankanızın son eylemlerinin anlamını çözmeye çalışırken dışlandığınızı hissediyorsanız, söz konusu merkez bankası görevini layıkıyla yerine getirmiyor demektir. Merkez bankası ya mesajını oluşturmakta ve vermekte güçlük çekiyordur, ya da verecek bir mesajı yoktur. Her iki durumda da aleni bir bağlantısızlık söz konusudur. Şu an Türkiye'de karşılaştığımız tablo budur. Türkiye Cumhuriyeti piyasa aktörlerinin aşina olmadığı bir dili konuşan başına buyruk bir merkez bankasına sahiptir. Bu ise tanımı gereği kötüdür. İletişim araçlarını müşterilerine, yani finans piyasası aktörlerine öğretmeyen bir merkez bankası en baştan kötü bir merkez bankasıdır. Müsaadenizle buradan başlayalım: Türkiye Cumhuriyet Merkez Bankası (TCMB) kötü bir merkez bankasıdır.

    Mervyn King 2000 yılında şöyle demiştir: "Şeffaflık öngörülebilir politikalara yol açmalıdır. Bu nedenle merkez bankaları sıkıcı olmak durumundadır." Bu günlerde sıkıcı olmanın çok zor olduğunun farkındayım. Yine "katı olan her şeyin buharlaştığı" bir dönemden geçiyoruz. Fakat yine de TCMB'nin piyasa aktörleriyle koordinasyon içerisinde hareket etme becerisini neden kaybettiğini anlamakta güçlük çekiyorum. Para Politikası Kurulu (PPK)'nun kurucu üyelerinden biri olarak bu durum karşısında hayrete düşüyorum. Merkez bankacılığı bir dans gibidir. TCMB is son zamanlarda partnerinin bilmediği figürler kullanmaya başlamıştır. Merkez bankacılığı teorisiyle ilgili bugüne kadarki gelişmelerden öğrenmiş olmamız gereken bir şey varsa, o da şeffaflığın iyi olduğunu, iletişimin sonuç verdiğini ve zarif bir performans için merkez bankasının partnerine sergileyeceği figürleri danstan önce öğretmesi gerektiğidir.

    Ancak TCMB geçen hafta piyasa aktörlerini bir kez daha şaşırttı. Bunu geçen yılın sonunda da yapmıştı. Acaba bunun nedeni küresel koşulların hızla değişmesi midir? Olabilir. 2010'un sonunda TCMB kısa vadeli fon girişlerini azaltmaya ve hızlı kredi genişlemesini yavaşlatmaya odaklanmıştı. Bu iki amacı gerçekleştirmek için farklı araçlar kullanıldı. TCMB'nin zamanında inşa etmiş olduğu itibar sayesinde alınan kararlar yalnızca makul düzeyde kuşkuya yol açtı. 2011 yılının ortasında bu önlemlerden hiçbirinin işe yaramadığı ayyuka çıktı. Ancak, dış politika ve bütçe açığı temellerinin sallantıda olması ve TCMB'nin kafa karıştırıcı bir politika duruşu sergilemesi nedeniyle Türk Lirası 2010 yılının sonundan başlayarak yaklaşık %25 değer kaybetti. Eğer gizli gündem kafa karıştırıcı politika duruşu vasıtasıyla Lira'nın değer kaybını kontrol etmekse, şimdilik iyi gitmektedir.

    Geçen hafta PPK kısa vadeli fonlar için gecelik borçlanma faizini artırdı. Aslında TCMB daha önce küresel piyasalarda artan risk algısıyla baş etmek üzere aldığı kararı tersine çevirdi. Bu olayın anlaşılabilir kısmıydı. Ancak daha sonra bir geri dönüş daha yaşandı: TCMB politika faizini tekrar düşürdü. Finansal istikrarsızlık ortamında kim yatırım yapmak ister, bilemiyorum.

    Türkiye'nin son yirmi yılda elde ettiği kazanımlardan biri de merkez bankası bağımsızlığıydı. Belki de TCMB artık siyaset diline geri dönmektedir. Belki de piyasa aktörlerinin TCMB'nin mesajlarını anlamakta güçlük çekmesinin nedeni budur.

     

    Bu köşe yazısı 06.08.2011 tarihinde Hürriyet Daily News'te yayımlanmıştır.

    Etiketler:
    Yazdır