Arşiv

  • Mayıs 2024 (5)
  • Nisan 2024 (15)
  • Mart 2024 (19)
  • Şubat 2024 (19)
  • Ocak 2024 (18)
  • Aralık 2023 (17)
  • Kasım 2023 (14)
  • Ekim 2023 (15)
  • Eylül 2023 (12)
  • Ağustos 2023 (21)
  • Temmuz 2023 (18)
  • Haziran 2023 (13)

    Türk ekonomisinin en zayıf halkası nedir?

    Güven Sak, Dr.13 Ağustos 2011 - Okunma Sayısı: 1570

     

    Bugünlerde, özellikle de Merkez Bankası Başkanı Erdem Başçı'nın dövizde açık pozisyonla ilgili açıklamalarından sonra sorulması gereken asıl soru budur. Bir süre önce tek konuştuğumuz Türk ekonomisinin üstün büyüme performansıydı. Ancak gündem biraz değişmiş gibi görünmektedir. Kaygı ve sorularla dolu bir hava vardır. Türk ekonomisine ilişkin analizler gitgide BBC'de yayımlanan, takımın en zayıf halkasını arayan programa benzemektedir. Dilerseniz bugün ben de bu tartışmaya katılayım ve Türk ekonomisinin iki yapısal zayıflığının altını çizeyim.

    Türkiye'nin büyüme dinamiklerini etkileyen iki önemli yapısal faktör vardır. Bugün bu yapısal faktörler Türkiye için sorun teşkil etmektedir. Bunlardan ilki sektörler arasında ciddi bir dönüşüme yol açan iç göçtür. 1960 yılında nüfusun yalnızca %30'u kentlerde yaşarken 2010 itibariyle bu oran %75'e ulaşmıştır. Bu derece hızlı bir iç göç sürecinin gerektirdiği sosyal ve yapısal dönüşümün boyutlarını tahayyül edebiliyor musunuz?

    İnsanlar kentlere taşınırken tarım sektöründen sanayi ve hizmetler sektörüne geçmiştir. Tarımın ekonomideki payının düşmesi ve sanayi ve hizmetler sektörünün canlanması verimliliğin ve dolayısıyla ekonomik büyümenin kendiliğinden artmasına yol açmıştır. Ancak iç göç artık aynı hızda devam etmeyecektir.

    Türkiye'nin ekonomik büyümesini olanaklı kılan ikinci önemli faktör yabancı tasarruflardır. Türkiye kendimi bildim bileli cari açık vermektedir. Yani ekonomi yabancı tasarruflara aşırı ölçüde bağımlı bir biçimde kaynaklarının üzerinde büyümektedir. Türkiye yüksek büyüme oranları yakalamayı başarmıştır. Fakat sürdürülebilirlik her zaman bir problem olmuştur. Yüksek kayıt dışılığa bağlı olarak ortaya çıkan düşük yurt içi tasarruflar sürdürülebilir ekonomik büyümeyi tehlikeye atan yüksek cari açığa sebep olmaktadır.

    Soğuk savaş yıllarında gösterinin devam etmesini sağlayan Türkiye'nin değerli topraklarda konumlanmış olması sayesinde sağlanan devletlerarası fon akımlarıydı. Bu akımlar idarecileri Türkiye'nin sürdürülebilir büyüme problemini çözmeye yönelik önlemler almaktan uzaklaştırdı. Bu minvalde Türkiye'nin 1980'li yıllarda finansal serbestleşme önlemlerini ilk alan ülkelerden biri olması şaşırtıcı değildir. Bu hamlenin amacı fon akımının özel kanallar vasıtasıyla sürmesini sağlamaktı. Hatırlanacağı üzere, devletlerarası fon akımı 1980'li yıllarda özel kanallardan gelen fonlarla ikame edilmiştir.

    Sonuç itibariyle Türk ekonomisinin biri kısa vadede, diğeri uzun vadede tehlike arz eden iki zayıf halkası bulunmaktadır. Bunlardan ilki yabancı tasarruf akımlarına bağımlılıktır. Küresel finans krizi bu bağlamda önemli belirsizlikler doğurmaktadır. Cari açığın döviz kazandırıcı işlemler içindeki payı Türkiye tarihinde ilk defa %40'lar seviyesine çıkmıştır. Bu da demektir ki, Türkiye'nin yabancı para cinsinden borçlarını ödeme kapasitesi rekor düzeyde düşmüştür. Kısa dönemde risk, fon akımlarının aniden kesilmesidir. Türkiye Cumhuriyet Merkez Bankası tam da bu nedenle yeniden Ortodoks bir politika çerçevesine dönüş yapmıştır. İkinci faktör sektörler arası verimlilik artışlarının büyümeyi artırma konusunda hayati önemde olmasıdır. Uzun dönem kısa dönemden daha sorunludur; zira verimlilikle ilgili problemler ancak tutarlı bir sanayi stratejisi ile çözülebilir.

    Bu sefer durum farklıdır!

     

    Bu köşe yazısı 13.08.2011 tarihinde Hürriyet Daily News'te yayımlanmıştır.

    Etiketler:
    Yazdır