Arşiv

  • Mayıs 2024 (11)
  • Nisan 2024 (15)
  • Mart 2024 (19)
  • Şubat 2024 (19)
  • Ocak 2024 (18)
  • Aralık 2023 (17)
  • Kasım 2023 (14)
  • Ekim 2023 (15)
  • Eylül 2023 (12)
  • Ağustos 2023 (21)
  • Temmuz 2023 (18)
  • Haziran 2023 (13)

    Huzur olmadan inovasyon olmaz

    Güven Sak, Dr.08 Kasım 2011 - Okunma Sayısı: 1413

     

    Herkesin kendi alanında kalabildiği sistemler, inovasyon ortamına elverişlidir.

    Çok alametler belirdi. Siz i söylenen laflara bakmayın. Alametlere bakın. Türkiye, çaktırmadan, 1930'ların devletçiliğine doğru geri dönmektedir. Lafa bakarsan özel sektörden yanayız ama uygulama öyle demiyor. 1930'larda, 1930 model devletçiliğin bir manası vardı. Memlekette özel alan yoktu. Simdi hükümetimizin bayraktarlığını yaptığı yeni devletçilik, doğrudan devletin dışında kalan özel alanı tasfiye etmeyi hedeflemektedir. Ortadaki alametler böyle. Gelin bugün size alametleri sayayım. Ve bunlardan birini, inovasyon sürecinde devletin rolünü yorumlayayım. Kararı siz verin. Türkiye Bilimler Akademisini (TUBA) devlet denetimine almak, özerkliğini hiçe saymak, 1930 model devletçiliğe özenmek demektir. TÜBİTAK'ın özerkliğinin değerini bilmemek, 1930 model devletçiliktir. İMKB'nin özerkliğini kaldırmak, 1930 model devletçiliğin erdemlerine olan inançtandır. TOKİ vasıtasıyla başlatılan 'inşaat alanında özel sektörü tasfiye operasyonu' zaten 1930 model bir devletçiliğe işaret ediyordu. Sağlık Bakanlığı'nın özel sektör düşmanı terör faaliyetleri hâlâ devam etmektedir. Türkiye'de devlet aleyhine elde edilen kazanmaların bir bir kaybedildiği bir yeni süreç başlamıştır. Bilmem farkında mısınız? 1930 model devletçiliğe bugünün CHP'si bile sahip çıkmazken, uygulamada sahip çıkmak trajik bir durumdur. Bugün bunların tümünü ele alamam ama TUBA ile ilgili değerlendirme yapayım. Burada 1930 model müdahale, özel sektörde yenilikçiliği, inovasyon sürecini desteklemek üzere yapılıyor gibi görünmektedir. Halbuki 1930 model devletçilik anlayışı ile adım atmaya başlamak, olsa olsa huzur bozar. Huzur olmadan inovasyon filan olmaz. Gelin bakın nasıl olmaz. Bir sistemin içindeki yenilikler önemlidir. Teknolojik yenilenmeye yarar. Ekonominin orta vadede katma değerini arttırmanın birincil yollarından biridir. Yenilikçilik, bir ekosistem tasarımı demektir. Farklı becerilere sahip, farklı saiklerle motive olan, farklı kesimler arasında amaca yönelik karmaşık ilişkiler yumağını doğru organize etmezseniz, inovasyon ortamı olmaz. Bu çerçevede, inovasyon ekosistemi karmaşık bir yönetişim sistemi tasarımını gerektirir. Ben Viviana Zelizer'in yazdıklarının kafa açıcı olduğunu düşünüyorum. İnovasyon ekosistemi böyle baktığınızda bir toplumsal denge durumudur. Siyaset, bilim dünyası, kamu ve iş dünyası arasında bir toplumsal denge durumu söz konusudur. Dengenin özü herkesin kendi işi ile meşgul olmasıdır. Bilim insanı için önemli olan problem çözmektir. Çözdüğü problemlerle tanınmaktır. Para kazanmak pozitif bir dışsallıktır. Şirket işinden anlamaz. Kamu görevlisi için önemli olanın memlekete hizmet olması gerekir. Para kazanmak asal varlık nedeni değildir. En azından öyle olmalıdır. Siyasetçi için önemli olan en çok oyu almak için gereken sürdürülebilir büyümeyi yakalamak, vatandaşların refahını sürdürülebilir biçimde arttırmaktır. Öyle yapamazsa gider. Para kazanmak siyasetçinin temel işi olmamalıdır. Şirket sahibi için önemli olan en çok parayı kazanmaktır. Piyasada olanın yapması gereken iş budur. Burada önemli olan, kimsenin diğerinin işine karışmamasıdır. Toplumsal dengeden anlaşılması gereken budur. Siyasetçi ne ticarete ne de bilime karışmalıdır. 1930 model devletçilik ona buna bulaşmayı içerir. TUBA, İMKB hadiselerinde bugün gördüğümüz benzer bir haldir. Bu durumda kimse işlevini tam olarak yapamaz. Denge bozulur. "Ben dengeyi oturtmak için sürece bir kere baştan müdahale edeceğim" derseniz, o işin sonu yoktur. Herkes herkesin işine karışır. Herkesin kendi alanında kalabildiği sistemler, inovasyon ortamına elverişlidir. Tarihten gelen, güncel siyasi çatışmalardan kaynaklanan nedenlerle toplumda her kesim diğerinin işine karışıyorsa, işbirliği ortamı sağlanmıyorsa, o toplumda o karmaşık denge durumu olmaz. Katma değeri yüksek bir üretim için gereken yenilikçilik ortamı sağlanıp desteklenemez. O toplum enerjisini boş yere harcar. İsraf olur. 1930 model devletçiliğe yönelişimiz hayra alamet değildir. Bu aşamadan sonra "Memlekete komünizm lazımsa onu da biz getiririz" otoriterliğine pek bir şey kalmamıştır. Söyledim ve ahiretimi kurtardım.


    Bu köşe yazısı 08.11.2011 tarihinde Radikal Gazetesi'nde yayımlanmıştır.

    Etiketler:
    Yazdır