Arşiv

  • Mayıs 2024 (11)
  • Nisan 2024 (15)
  • Mart 2024 (19)
  • Şubat 2024 (19)
  • Ocak 2024 (18)
  • Aralık 2023 (17)
  • Kasım 2023 (14)
  • Ekim 2023 (15)
  • Eylül 2023 (12)
  • Ağustos 2023 (21)
  • Temmuz 2023 (18)
  • Haziran 2023 (13)

    Uludere’den çıkardığım dersler

    Güven Sak, Dr.14 Ocak 2012 - Okunma Sayısı: 1353

    Öncelikle, Uludere’de yaşananların ciddiyetini, Şırnak Valisi’nin basın açıklamasını duyduktan sonra idrak ettiğimi itiraf etmek isterim. Tamamen benim hatam.

    Bugün, müsaadenizle Türkiye uyruklu bir iktisatçı olarak Uludere olayıyla ilgili düşüncelerimden bahsetmek istiyorum. Vali’nin yaptığı basın toplantısının amacı, olayda ölen Türkiye Cumhuriyeti vatandaşlarının sayısının ilk önce açıklandığı gibi 35 değil 34 olduğunu açıklamaktı. Açıklamada özetle şöyle deniyordu: “Bir vatandaşımızın uzuvlarının yanlışlıkla bir başka vatandaşımızın uzuvlarıyla karıştığı anlaşılmıştır. Bu çerçevede, olaylarda hayatını kaybedenlerin sayısı 35 değil 34 olarak belirlenmiştir.” Korkunç, değil mi?

    Uludere’den çıkarmamız gereken ilk ders şudur: Hiçbir hükümet, kendi ülkesinin rastgele bombalanmasına izin vermemelidir. Bunlar eskiden de yaşanmış olaylardır. Evet, eski alışkanlıklar kolay kolay terk edilmez. Ancak geçmişten gelen bu tür “olağan prosedürler” katiyetle geçmişte kalmalıdır. Bunun tartışılacak bir tarafı yoktur. Bugün, Uludere bölgesinin Türkiye’nin geri kalanı ile bağlantısına odaklanmak istiyorum. Bence burada detaylı analizi gerekli kılan bir sorun yatmaktadır.

    Aklıma takılan ikinci konu, Uludere’de hayatlarını kaybeden vatandaşlarımızın cenaze töreninden bir fotoğraf karesidir. Fotoğraf onlarca tabutu taşıyan yüzlerce insanı göstermektedir. Köy yolu fazlasıyla dardır ve etrafta yalnızca toprak ve taş vardır. Görüntü, Afganistan’ın çorak tepelerini andırmaktadır. Türkiye’nin güney sınırı Türkiye’nin geri kalanından çok Orta Asya’ya benzemektedir. Bağlantılılık konusu burada gündeme gelmektedir.

    Diyarbakır, Türkiye’nin en kalabalık dokuzuncu şehridir. Ancak, nüfus göz önüne alındığında, bir İstanbul yirmi Diyarbakır’a denk gelmektedir. Aynı durum, Türkiye’nin onuncu büyük şehri olan Mersin için de geçerlidir. Öte yandan, Amerika’nın dokuzuncu büyük şehri Atlanta, en kalabalık şehir olan New York’un üçte biri büyüklüğündedir. Onuncu büyük şehir Boston’un nüfusu da yine New York’un üçte biridir. Yani, aslında Diyarbakır, Mersin, Gaziantep ve Bursa küçük değildir; İstanbul çok büyüktür. İstanbul’un irileşmesinin nedeni İstanbul’un Türkiye’nin bağlantıları iyi olan ve günün 24 saati yaşayan tek şehri olmasıdır. Büyük kamu yatırımları İstanbul’da yapılmakta ve şehrin bağlantılarını daha da artırmaktadır. Kamu yatırımlarına merkezden karar verilmesi Bursa ve Diyarbakır’ın rekabet gücünü neredeyse tamamen ortadan kaldırmaktadır.

    İrileşen İstanbul diğer şehirlerin beceri kaynaklarını kendine çekmekte ve şüphesiz diğer şehirlerin imkanlar setini zayıflatmaktadır. İmkanlar setinin zayıflığı bölgesel eşitsizliklerin birincil nedenidir. Uludere’de cenaze töreninde izlediğimiz tablo bu eşitsizlikten kaynaklanmaktadır. Mevcut hükümet, son dönemde mevcut altyapı koşullarını iyileştirmek için pek çok adım atmıştır. Ancak halen kapatılması gereken büyük bir açık vardır. Bu açık, tek seferlik önlemlerle kapatılamaz. Türkiye’nin kentleşme politikalarını gözden geçirmesi gerekmektedir. Tabii eğer varsa. Türkiye bağlantılarını artırmalı ve daha yapısal ve etkin politikalar uygulamalıdır.

    Uludere’den çıkardığım son kişisel ders bağlantılılığın gerekliliğidir. Merak ediyorum, 20. Yüzyılın başında da diğer şehirlerin büyüklüğü ve beceri seti bugün olduğu kadar dengesiz miydi? Değilse, geç dönem Osmanlı İmparatorluğu’nda nüfus hareketlerinin ve Türkiye’nin idari yapısının daha detaylı incelenmesi gerekmektedir.

     

    Bu köşe yazısı 14.01.2012 tarihinde Hürriyet Daily News'te yayımlanmıştır.

    Etiketler:
    Yazdır