Arşiv

  • Mayıs 2024 (11)
  • Nisan 2024 (15)
  • Mart 2024 (19)
  • Şubat 2024 (19)
  • Ocak 2024 (18)
  • Aralık 2023 (17)
  • Kasım 2023 (14)
  • Ekim 2023 (15)
  • Eylül 2023 (12)
  • Ağustos 2023 (21)
  • Temmuz 2023 (18)
  • Haziran 2023 (13)

    Tinerciler yoksul çocuklardır

    Güven Sak, Dr.21 Şubat 2012 - Okunma Sayısı: 1295

     

    Türkiye'de her dört çocuktan biri yoksul bir ailede yetişiyor. Çocuk yoksulluğunda OECD ortalaması % 12,6 düzeyinde.

    Türkiye, OECD verilerine göre, çocuk yoksulluğunun en yüksek olduğu ülkelerin başında geliyor. Sayın Başbakanımız geçenlerde “Bu gençliğin tinerci olmasını mı istiyorsunuz?” diye muhaliflerine sesleniyordu. Ben istemiyorum. Sayın Başbakan’ın da istemediğini biliyorum. Ama gelin görün ki, veriler ortadadır. Tinerciler, yoksul çocuklardır. Sokaklarda yaşarlar. Çocuk yoksulluğu ise OECD verilerine göre Türkiye’de, son on yılda artmıştır. Gelin bugün, size bu rakamlardan ne anladığımı anlatayım. Ortaokul münazaralarındaki gibi, boş konuşup, ortaya atılmak yerine, bu rakamlara bakıp, politika üretmek lazım. Ben de yardım edeyim. “Biliyordun da, neden söylemedin” demesinler.

    OECD Çocuk Yoksulluğu Raporu en son geçen yılın sonunda yayımlandı. Rapor, OECD ülkelerini çocuk yoksulluğu açısından karşılaştırıyor. Raporda 18 yaşından küçük çocuklar, ailenin harcanabilir gelirine katkıda bulunmadan ortak olması gerekenler ele alınıyor. Bu çerçevede, hanelerin harcanabilir geliri, hanehalkı sakinlerinin sayısı dikkate alınarak, karşılaştırılabilir hale getiriliyor. Hanehalkı geliri hesabında maddi yardımlar da dikkate alınıyor. Sonra da en çok sayıda hanenin elde ettiği karşılaştırılabilir hanehalkı gelirinin yarısından daha az gelir elde eden ailelerin çocukları ‘yoksul çocuk’ olarak tanımlanıyor. Böyle bakıldığında, çocuk yoksulluğu, 18 yaşından küçük, toplam çocuk nüfusu içinde, yoksul ailelerde yetişen çocukları tanımlamak için kullanılıyor.

    OECD raporuna göre, Türkiye’de, çocuk yoksulluğu oranı yaklaşık yüzde 23,5 düzeyinde. Bu ne demek? Türkiye’de her dört çocuktan biri yoksul bir ailede yetişiyor demek. Çocuk yoksulluğunda OECD ortalaması yüzde 12,6 düzeyinde. Türkiye, 2008 yılı verilerine göre, OECD’yi neredeyse ikiye katlıyor. Kuzey ülkelerinde çocuk yoksulluğu oranı tek haneli seviyelere geriliyor. Türkiye, İsrail, Meksika ve Amerika Birleşik Devletleri’nde ise oran yüzde 20’yi aşıyor. 1995-2008 döneminde en hızlı artış, 12,1 puanlık yükselişle İsrail’de oluyor. Türkiye’deki çocuk yoksulluğu ise aynı dönemde 3.9 puan artıyor. Rapora http://bit.ly/bk52kp adresinden ulaşmak mümkün.
    Rapordaki tablolara bakınca, insan birkaç sonuç çıkarmaktan kendini alamıyor. İlk sonuç ortadadır. Türkiye’de yoksul ailelerde yetişen çocukların sayısı artmaktadır. Bunu yoksul ailelerde doğurganlık oranı daha yüksektir diye okumak da mümkündür. Aynı rakamın dağılımına bakıp, örneğin, Diyarbakır’da çocuk yoksulluğunun son derece önemli bir problem olduğunu da tespit etmek mümkündür. Çocuk yoksulluğu Türkiye açısından son derece önemli bir problem olmaya adaydır. Ülkenin bugünü için değil, yarını için. Geçtim, sokakta yaşayıp, tinerci olanların esasen bu gruptan çıkıyor olması gerçeğini. Yoksul ailelerde yetişen çocuklar yarışa birkaç adım geride başladıkları için eğitim ve sağlık hizmetlerinden de yeterince yararlanamamaktadırlar. Sonuçta eriyecek olan ülkenin beceri birikimi olacaktır. Hatırlatırım. Bu ilk noktadır.

    Geleyim, ikinci noktaya. Yine OECD bulgularına göre, annenin de çalıştığı haneler arttıkça çocuk yoksulluğu oranı düşmektedir. Dolayısıyla, Türkiye gibi, kadınların işgücüne katılımında ciddi engellere sahip olan bir ülkede önümüzdeki dönemde çocuk yoksulluğunun azalmasını değil, artmasını beklemek gerekmektedir. Yoksul ailelerin sayısı azalırsa, yoksul ailelerde yetişen çocukların sayısı da azalacaktır. Bu iki yolla işlemektedir: Bir yandan, annenin de çalışmaya başlaması ile birlikte doğurganlık oranı düşmektedir. Diğer yandan ise, hanenin geliri, kadının çalışmaya başlaması ile artmaktadır. Çocuk yoksulluğu, işsizlik meselesi ile de yakından alakalıdır.

    Üçüncü nokta ise şudur: Yoksul ailelerin doğurganlık oranı yüksek iken başlatılacak bir “3 çocuk şart” kampanyası ne anlama gelir? Yoksa Sayın Başbakanımız çocuk yoksulluğunu azaltmak için, yoksul hanelerin sayısını azaltamadığını gördüğü için, şimdi varsıl ailelerdeki çocuk sayısını arttırmaya mı çalışmaktadır? Meseleye çözüm getirmek yerine üstünü mü örtmeye çalışmaktadır?

    Türkiye’de yoksul ailelerde yetişen çocukların sayısı artmaktadır. Sosyal politika planlamasında öncelikler bu çerçevede gözden geçirilmek zorundadır. Yoksa Türkiye zaten kötü olan beşeri sermayesinin eriyişine seyirci kalmış olur.


    Bu köşe yazısı 21.02.2012 tarihinde Radikal Gazetesi'nde yayımlanmıştır.

    Etiketler:
    Yazdır