Arşiv

  • Mayıs 2024 (11)
  • Nisan 2024 (15)
  • Mart 2024 (19)
  • Şubat 2024 (19)
  • Ocak 2024 (18)
  • Aralık 2023 (17)
  • Kasım 2023 (14)
  • Ekim 2023 (15)
  • Eylül 2023 (12)
  • Ağustos 2023 (21)
  • Temmuz 2023 (18)
  • Haziran 2023 (13)

    İhtiyacımız olan bu değildir

    Güven Sak, Dr.25 Şubat 2012 - Okunma Sayısı: 1041

    Mecliste yeni eğitim reformuna ilişkin kanun teklifi görüşülüyor. Yoksa güzel ülkemizde sıkça kullanılan şekliyle, “sözde” eğitim reformu mu demeliydim? Görüşülen tasarının “sözde” olması eğitim sisteminde herhangi bir değişikliğe yol açmayacak olmasından kaynaklanmıyor. Bilakis, kabul edilirse yasa sistemi radikal biçimde değiştirecek. Sorun şu ki, söz konusu yasa, Türkiye’nin zaten düzensiz olan eğitim sisteminin daha da acizleşmesine yol açabilir. Mevcut sistemin getirdiği az sayıdaki kazanım da kaybedilebilir. Bütün bunlar, velilere seçme hakkı sunma kisvesi hakkında yapılmaktadır. Kanun teklifine göre, eğitimin ilk dört yılı yine zorunlu olacak; ancak çocuklar ikinci dört yıllık dönemde evde oturabilecektir. Uzmanlar, seçeneklere sahip olmanın kimi zaman olumsuz sonuçlar doğurabileceğini söylemektedir. İstanbul Politikalar Merkez bünyesinde faaliyet gösteren Eğitim Reformu Girişimi (ERG)’ne göre, tasarı zorunlu eğitimin süresini 12 yıla çıkarmamakta, aksine 4 yıla düşürmektedir. Türkiye’nin eğitim reformuna ne kadar ihtiyaç duyduğu aşikardır. Ancak, ihtiyacımız olan reform bu değildir.

    Dilerseniz sorunu üç bileşene ayırayım. Birincisi, Türkiye genç bir nüfusa sahiptir. Nüfusun yaş ortalaması hala 28,5 seviyesindedir. Bu iyi bir şeydir. Böyle doğal bir potansiyele sahip bir Türkiye, eğitim yoluyla Avrupa’ya yakınsayabilirdi. Ancak ne Avrupa Birliği, ne de hükümetimiz süreci buna göre tasarlayacak bilgeliği gösterebilmiştir. İkincisi, Türkiye’de ortalama eğitim süresi 6,5 yıldır. Türkiye, dünyanın en büyük 20 ekonomisi içerisinde en genç ve en eğitimsiz nüfusa sahip ülkedir. Bu durum ülkenin geleceği için kötüdür. Türkiye, ortaokuldan terktir. Yetmiyormuş gibi, OECD PISA testi sonuçlarına göre Türkiye’de öğrencilerin akademik becerileri yeterli olmaktan çok uzaktır. Öğrencilerimiz benzer durumdaki ülkeler arasında en kötü performansı sergilemektedir. Hangi iktisatçıya sorarsanız sorun, bu durumun Türkiye’yi orta gelir tuzağının tam göbeğine düşürdüğünü söyleyecektir. Üçüncüsü, Türkiye, dünyanın en büyük 20 ekonomisi içerisinde çoğunluğu Müslüman ülkelerle kıyasla dahi kadınların işgücüne katılım oranının en düşük olduğu ülkedir. Dört kadından yalnızca biri işgücüne katılmaktadır. Peki, neden böyledir? Çünkü kadınların eğitim seviyesi düşüktür.

    İşte yeni yasa tasarısı en çok üçüncü koldan vuracaktır. Yasa geçerse, aileler kızlarını okula göndermekle evde eğitim arasında tercih yapabilecektir. Muhafazakar kadınların ilk kez özgürleştikleri döneme denk gelmiştir. Pek çokları için,  türban özgürlüğün ve işgücüne katılımın bileti olmuştur. Yakınlarda, türban takan muhafazakar bir kadınla konuştum. Muhafazakar babaların tavırlarından bahsetti. Muhafazakar babaların iyi eğitimli kızlarının, ebeveynlerinin akıl yapısını değiştirmesini bekliyordu. Böylelikle, kızlarının eğitimine ciddi yatırımlar yapan muhafazakar babalarla, annelerinden öğrendiklerinden hareketle eşlerinin çalışmasını istemeyen muhafazakar kocalar arasındaki çatışma daha hissedilir hale gelecekti. Eski alışkanlıklar kolay kolay terk edilemez. Gündemimizdeki sözde eğitim reformu bir gerilemeye işaret etmektedir.

    Türkiye’de kadınların işgücüne katılma oranını artırmanın yolu bu değildir. Ülkenin büyüme potansiyelini artırmanın yolu bu değildir. Türkiye’nin dünyanın en büyük 10 ekonomisinden biri yapmanın yolu bu değildir. Yeni kanun tasarısı hükümetin amaç fonksiyonuna ters düşmektedir. Türkiye’nin çaresizce ihtiyaç duyduğu eğitim reformu bu değildir.

    Bu köşe yazısı 25.02.2012 tarihinde Hürriyet Daily News'ye yayımlanmıştır.

    Etiketler:
    Yazdır